Hasan Çelebi Söyleşisi
Hasan Çelebi 88 yaşında İstanbul’da vefat etti. Hasan Çelebi, ardından büyük izler bırakan bir hattat, bir sanatkardı. Ay Vakti dergisinde, 2005 yılında yapılmış bu söyleşide Hat üzerine düşüncelerini dile getirmiştir.
Hasan Çelebi, hayata nerede, nasıl başladı?
1937 yılında Erzurum’un Oltu İlçesi’nin İnci Köyü’nde dünyaya geldim. Doğduğum yıllarda genç bir Cumhuriyet olan Türkiye, savaşın yaralarını sarmakta, yeni yeni yapılanmaya çalışmaktadır. İnsanlar fakr-ü zaruret içindedir. Hâliyle, benim de çocukluğum yokluk ve sıkıntı içinde geçmiştir. Okul çağına geldiğimde II. Dünya Savaşı başlamış ve Türkiye yeni bir buhranla karşı karşıya kalmıştı, işin ve aşın zor bulunduğu, çalışanın emeğinin karşılığını alamadığı bir döneme girilmişti.
Anadolu’nun bir çok yerinde olduğu gibi İnci Köyü’nde de okul ve öğretmen yoktu, ilim ve irfan sahibi bir şahsiyet olan Yusuf Altaş, o dönemde yayımlanan Köroğlu ve Köylü gazetelerini muntazam köye getirip, halk istifade etsin diye, meydanda duvarlara asmaktaydı. Kağıda ve kaleme karşı aşırı bir sevgim olduğu için, bu gazeteler vasıtasıyla kendi gayretimle okumayı öğrendim. 1946’nın Ocak ayında ilk defa köyde “hafızlık cemiyeti” tertip edilmişti. Altı çocuk, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemiş, onlara köyde büyük bir kutlama yapılmıştı. Okula gidemediğim için, bu merasimden çok etkilendim ve dayımdan Kur’ân-ı Kerîm öğrenmeye ve hafızlığa başladım.
Kur’ân ilimlerini tahsil maksadıyla 1954’te İstanbul’a geldim. Bir hemşehrim vasıtasıyla Üç Baş Medresesi’ne yerleştirildim. Burada altı ay boyunca Arapça ve din derslerine devam ettim ve oradan da Üsküdar Çinili Medresesi’ne naklolundum. 15 Mayıs 1956’dan itibaren de Mihrimah Sultan (İskele) Cami’inde müezzin olarak görev yapmaya başladım. 1957-58 yıllarında askerlik vazifesini ifâ edip, askerlik dönüşü bir süre Mehmet Nasûhi Cami’inde imamlık yaptım. 27 Mayıs 1960 ihtilaliyle birlikte üç yıl İstanbul’dan ayrı kaldım. Bu süre zarfında Artvin’in Yusufeli ilçesinde müezzin olarak bulundum. Müezzinlik yaptığım sırada Müftü Hafız Bekir Efendi’yle tanışmıştım. Bu tanışma yeniden İstanbul’a dönmemi sağladı. Bekir Efendi aracılığıyla, 15 Ağustos 1963 yılında Üsküdar Sultan Tepesi Mehmet Said Efendi Cami’ne, imam tayin edildim 1964’te Şeyh Cami’ne, 1974 senesinde de Fıstıkağacı Selami Ali Cami’ne naklolundum. 1987’de emekliye ayrıldım. Halen İstanbul’da hat çalışmalarımız ve talebelere derslerimiz devam etmektedir.
Hat Sanatına olan ilginiz ne zaman başladı?
Çocukluğumdan itibaren kağıtların benim için karşı konulmaz bir çekiciliği vardır. Ciddi mânada hat sanatına merakım ise, köydeki caminin yazılarına ilgi duyarak onları taklit etmemle başladı. Yusufeli’nde müezzin olarak görev yaptığım camiye levhalar yazardım. İstanbul’a tekrar döndükten sonra görev yaptığım Sultantepe’de taş ustası Yusuf Efendi ile tanıştım. Bu tanışma benim hayatımda yeni bir sayfa açmıştır. Yusuf Efendi vasıtasıyla Hattat Hamit Aytaç’la (1891-1982) görüştüm ve Hamid Bey’e kendisine hat dersi verip veremeyeceğini sordum. Hamit Bey de cevaben “Görüyorsun çok meşgulüm, ama benim talebem Halim var, ona git o öğretir” dedi.
Bu tavsiye üzerine Topkapı dışında Çırpıcı Çayırı’nda oturan Hattat Halim Özyazıcı’dan (1898- 1964) meşke başladım. Bu benim hat sanatıyla olan serüvenin başlangıcıdır. Dört ay sonra Halim Bey bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Dört aylık bir dersin sonunda hocamı kaybedince ne yapacağımı bilmez bir halde ortada kalmıştım. Tekrar Hamid Bey’e gitmeye cesaretim yoktu, çünkü ilk tekifimde reddedilmiştim. Bu esnada Diyanet eski Reisi Ömer Nasuhi Bilmen’in oğlu Avni Bilmen’le karşılaştım. Üzüntümü ona anlattım. Avni Bilmen, Hamid Bey’e gitme konusunda beni cesaretlendirdi, Hamid Bey’e gidip kendisinin selamını götürmemi ve talebimi yinelememi söyledi. O şevkle bir daha Hamid Bey’in huzuruna çıktım ve bu sefer derse kabul edildim.
Hamit Bey’den mi icazet aldınız?
Altı yıllık bir çalışmanın sonunda Hamid Bey’den icazet aldım. 14 Ekim 1964’te başlayan bu birliktelik Hamid Bey’in vefatına kadar, 18 yıl devam etti.
Bir de Kemal Batanaydan icazetiniz var. Ondan da bahsedermisiniz?
İkinci icazetim; Hamit Aytaç’dan sülüs neshi meşkettiğim sırada; 1966 senesinde merhum Kemal Batanay’la tanışmış ve ondan da ta’lik ve rik’a dersleri almaya başlamıştı. Batanay; müteâdil, halim selim, geleni geri çevirmeyen, mütevazı bir kişiliğe sahipti. Benim talebelik arzumu geri çevirmemiş, hemen kabul etmiştir. Aynı zamanda Hafız, tanbûri ve bestekâr da olan Batanay, Galata Mevlevihanesi’nde yedi yıl cuma imamlığı ve na’athanlık yapmıştır. Çok sayıda klâsik besteleri mevcuttur. Vakit namazlarını dahi hatimle kılacak derecede ileri bir hafızlığı vardır, 1957 senesinde ta’lik yazının üstadlarından Veliyyüddin Efendi’nin bir ta’lik kıtasını takliden yazıp Kemal Batanay’dan da icazetimi aldım.
Hocam, siz “Hat sanatını” nasıl tanımlarsınız?
Hat çizgi demektir. Çizginin şekillenmesiyle harfler meydana gelir. Herhangi bir yazı çeşidine hat denirse de Hüsn-ü Hatt ismi ancak arap harfleriyle yazılıp meydana getirilen levhalara verilmektedir.
Hat sanatına olan yeteneğinizi ne zaman keşfettiniz?
Küçük yaştan beri kalem kağıt gibi hat malzemelerine olan sevgimin, hatta karşı bir kabiliyet olduğunu ileri yaşlarda fark edebildim. (Çocukluktaki olan bu sevginin ne olduğunu ve beni nereye götüreceğini bilemezdim.)
Hat sanatının tarihi seyri ve Müslümanları bu sanata yönelten sebepleri izah eder misiniz?
Hattın tarihi İslâm öncesine dayanmaktadır. O devirdeki yazılar bir hat eseri sayılmazsa da temeli oluşturan unsurlardır. İslâm öncesi başlayan bu gelişme İslâmla hızlanarak gelişmiş ve hicretten 100-150 sene sonraki devrelerde hat sanatı olarak ortaya çıkmıştır. Abbasiler döneminde ilk gelişmelerini görmekteyiz. Daha sonra Selçuklulara geçmiş ve oradan Osmanlı’ya intikal etmiştir. Osmanlı’nın da ilk yüz-yüzelli senesi aynı ekolde devam ederken 14.yy’dan sonra Şeyh Hamdullah ile yeni bir karakter kazanmış olgunlaşmış ve bugünlere de ışık tutmaktadır. Osmanlı’da bu üç merhalede tamamlanmıştır: 1. Şeyh Hamdullah 2. Hafız Osman ve 3. Rakım. Bugün Rakım da aşılamamıştır.
Nasıl hattat olunur?
Hattat olmak isteyen kişinin birkaç hususa riayet etmesi lazımdır. Hat sanatını sevmesi, çok sabırlı olması ve en önemlisi de çok çalışmak. Öğrenme müddeti yüz sene dersek mübalağa etmiş olmayız ve ancak günde otuz saat çalışmak şartı ile!
İslâm kültürünün oluşmasında hat sanatının yeri ve önemi nedir?
İslâm kültüründe hat sanatının yeri bence en baştadır. Çükü İslâm sanatları arasında bakir kalan ve Avrupa’nın dahi nüfuz edemediği bir sanattır.
Hat sanatının edebiyatımıza yansıması nedir?
Hat sanatının edebiyata yansımasında bir çok şair divanlarında buna temas etmişlerdir. Hat sanatı çok çalışmayı icap ettirdiği için hat ile meşgul olanlar; edebiyat vesair ilimlere vakit bulamazlar.
HASAN ÇELEBİ’NİN ESERLERİ
1. Atik Ali Paşa Cami yazılarının tashihi – İstanbul
2. Sultan Ahmed Cami yan kubbe yazıları, köşe pandantiflerdeki Esmaü’l – Hüsna yazılarının tashihi. İstanbul – 1974
3. Küba ve Kıbleteyn Mescitlerinin kubbe, kuşak ve diğer yazıları. Medine – 1974
4. Kazıviye türbesi yazıları – Siirt
5. TBMM Mescidi yazıları
6. Eskişehir Reşadiye Cami
7. Van Merkez Cami
8. Kayseri İki Kapılı Cami, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Cami
9. Rize Sahil Yolu Cami mermer üzeri yazıları
10. Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Cami
11. Şiir Molla Kazım Türbesi taş üzeri yazıları
12. İstanbul Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Cami
13. Üsküdar Selami Ali Cami
14. Ümraniye Son Durak Cami
15. Çağlayan Cami
16. Hürriyet Tepesi Cengiz Topel Cami
17. Fenerbahçe Cami
18. Yeniden inşa ettirilen Maltepe Cami
19. Üsküdar’da Mehmet Zahit Kotku Cami
20. Büyükçekmece Güzelce Cami çini üzeri yazıları
21. Merter Yunus Emre Cami
22. Beykoz Ortaçeşme Cami
23. Çamlıca’da yeni yapılan Çilehane Cami
24. Çengelköy Yıldırım Beyazıt Cami
Yurt dışındakiler:
25. Kuveyt’te İslâm Tıp Merkezi Cami’nin iç ve dış yazıları
26. Medine-i Münevvere’de Ravza-i Mutahhara’nın genişletilen yerlerinde toplam 100 m uzunluğuna ulaşan Cuma ve Mülk sureleri;
Küba Mescidi’nin bin dörtyüz metreyi geçen ve kufi ile yazılan kubbe kuşakları ve mihrap cephesi yazıları; Mescid-i Cuma’nın kubbe eteğine kuşak olarak Cuma Suresi, Mescid-i Ebu Bekir, Mescid-i Ömer, Mescid-i Ali ve Mescid-i Buhari’ye çeşitli yazılar
27. Cidde’de Harisi ve Salih Kamil camilerinin yazıları
28. Kazakistan Almatı’da Merkez Cuma Cami’nin seramikle işlenen yazıları
29. Almanya Fortsaym’da Fatih Cami
30. Belçika Genk’te inşa edilen Yunus Emre Cami
31. Güney Afrika’da Johannesburg Cuma Cami
32. Bosna Mostar’da yeniden ihya edilen Nezir Ağa Cami’nin yazıları
Bilgin Dişçi
ayvakti.net
İZDİHAM