Şeref Bilsel, 2015’te hak ettiği ilgiyi görmemiş şiir kitapları
“O kadar şey geçti ki gözlerimizin önünden
Sonunda hiçbir şey göremez olduk” (Seferis)
Baştan söylemiş olayım: bu yazı, 2015 yılında yayımlanmış ve fakat hak ettiği ölçüde üzerine söz açılmamış -bir kısmı tamamen görmezden gelinmiş- bazı şiir kitaplarını konu edinecek. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren gerek şuara tayfasında gerekse matbuatın şiire bakan cephesinde yoğun bir hareketlilik dikkat çekti. Şair sayısındaki nicel artış dergilerin çoğalmasını, yıllık şiir rekoltesini, doğal olarak da yıl içinde yayımlanan şiir kitabı sayısını yükseltti. Sadece şiire tahsis edilmiş, çok sayıda şiir kitabını okurla buluşturan Yasakmeyve yayınlarının şiir (ve dergi: Yasakmeyve/ İki aylık şiir dergisi, 78. sayısında) bahsinde akla ilk gelen yayınevi olduğunu söyleyebiliriz. 2015 yılı içinde çok sayıda şiir kitabı yayımladı. Yasakmeyve’nin yayımladığı kitaplardan yedisine (7) dair aldığım notlar.
Ehrimen’le Gece Konuşmaları, Cevahir Bedel’in dördüncü şiir kitabı. İlk kitabını – Cevher Kapısı– 2010’da yayımladığı düşünülürse, son yılların en üretken imzalarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Son kitabı oldukça bütünlüklü bir yapıya sahip. Bu bütünlük duygusu sadece şiirde üzerinde durulan motifler, mekânlardan kaynaklanıyor; söyleme biçimi de bu bütünlüğü ihata ediyor. Olumsuzluk çağrıştıran sözcüklerin hemen her şiirin iskeletinde yer alması tesadüf değil. ‘Görmek yaralıyor her şeyi’ diyor şair. Kitabın başında ve sonunda mensur şiir gibi de okunan ‘iç konuşma’ ve ‘dış konuşma’ bizi karşılayıp uğurluyor. Cevahir Bedel’de ritim duygusu da öne çıkıyor. Görünürde rahat bir söyleyiş, ama şiirlere biraz yakından bakınca içli ve kavi sözcükler sizi karşılamakta gecikmiyor. Hayatın her iki ucuna aynı anda hamle eden, kavramları karşıtlarıyla düşünen bir diyalektik işleyiş de bize eşlik ediyor dizeler arasında. “ey karanlığı giyinen soğuk vadi/ yaşamı katlayıp koydun bir kenara/ ölümü de katla, ölümü…”
Işığın Bize Ettiği, Can Sinanoğlu’nun üçüncü şiir kitabı. Sinanoğlu 2000’lerin başından beri dergilerde şiirleriyle yer alıyor. Oturmuş, kararlı bir şiir dili var. Bu dilin içinde, beklenmedik sözcüklere binen beklenmedik hatıralar (‘patlayınca şapka olan plastik top yazgısı bu biliyorum’) kabarır. Kendine özgü bir sözcük kadrosu var şiirlerinin. Anlatmak istediklerini bozguna uğratmadan taşıyan bir sözcük kadrosu. Öğretilmiş, dayatılmış olan kültürün söze yansıdığı yerde, Can Sinanoğlu şiiri bir sabotaj için hazır bekliyor! Dünyanın geçiciliği ve ölümün verdiği çaresizlik bilgisi karşısında ironiyle duran bir şiir. Dalga, dizelere vurmaktan hoşnut; sözcükler, sesleri taşımaktan… Yazdıklarının çoğunda göndermeler çocukluğa doğru. Gerçi psikolog olan kendisi, herkesin içindeki ‘pilli bebeği’ hepimizden iyi bilen o. Şu geniş omuzlu, çarpıcı iki dizeyi dinleyelim ondan: “bir ala karganın seyreylediği amansız çayırlara kondum/ güzün aslında ne ince bir dal olduğunu gördüm”.
Düğmeler, Nihat Özdal’ın üçüncü kitabı.2000’lerin başından beri şiirleri dergilerde yayımlanıyor. Özdal bir dönem ‘görsel şiir’le ilgilendi; ilk kitabı ‘Google’dan Önce (2010) adını taşır. (İlginçtir, özellikle Heves dergisi etrafındaki şairlerin ilk kitaplarındaki isimler -bir bütünün parçaları gibi- teknolojik devrime doğru, elektronik ortam üzerinden söz alır gibidir: Ömer Şişman, Hata Devam Ediyor, 2005; Aslı Serin, bu benim. zip, 2007; Mehmet Öztek, Ben Google Değilim, 2008). Düğmeler’de sözü idareli kullanıyor. Sayfaların çoğu ki üç dizeden mürekkep, ama bu demek değil ki eksiltili ifadelerle bir şiir kuruyor. Az söz üzerine yoğunlaşıyor, görünürde bir ikinci tekil şahısla söyleşiyor, ama aradan başka coğrafyalar, başka topluluklar, başka iklimler de geçiyor. Özdal’ın şiir dili tekinsiz bir dil. Dizeler beklenmedik yerlere götürebiliyor okuru. Bazen de erotik sulara indiriyor dinleyeni: “düğmeler biter, sen başlarsın…”
Temmuz Sağanakları, Kenan Sarıalioğlu’nun ilk şiirinin yayımlayışının üzerinden kırk dört yıl geçti (1972). Mühendislik eğitimi sonrası felsefe okudu. Şiirlerinde boy veren pek çok buluş, benzetme, felsefenin bahçesine açılmış bir şairi getirdi bize. Nitelikli çevirilerini okurlarla buluşturmayı sürdürüyor. Altı şiir kitabı yayımladı, bu kitaplardan beşini “yalağuz” adı altında 2007’de topladı. Şiirlerinde her zaman bir gizem öne çıkar. Sorular peşinde bulunmuş şiire dair cevaplardır onda mısra olup karşımıza dikilenler, tesadüf değil, tasarlanmış ve bağlanmıştır söz. Son kitabının ilk şiirindeki her dize (Boş Sayfanın Önünde) benzetmelerden oluşuyor, sözgelimi : “Rüzgâr geçiyor çatılardan, sessizlik gibi… Soğuk” diyor ve devam ediyor, son dizede bakın ne diyor: “Her şey akıyor, kendi içinden geçiyor her şey, Tanrı gibi… Yalnız.” Sarıoğlu’nun şiirlerinin tabanına yayılmış yalnızlık bu kitapta da bizi karşılıyor. Aynı zamanda bir kültür şiiri yazıyor. Her dizesinin arkasında usta bir şairin varlığını duymakta gecikmiyoruz.
Bitmesin Kuşlar, Ali Erbil’in ilk kitabı. Nicedir yazmak istiyordum kitapla ilgili düşüncelerimi. Ali Erbil, 1983 Niğde doğumlu, şiirleri kayda değer pek çok dergide yayımlandı. Şiirlerinin belirgin özelliklerinden biri samimiyet. Şiiri oluşturan birimler birbirine sahip çıkıyor ve aynı yöne doğru aynı sesle ve anlam bütünlüğüyle akıyor. Bir başka özellik ise ‘acemilikleri’ ustalıkla koruması. Bu önemli. Şiir böylece nefes alıyor, donup kalmıyor; okuyan şiirin içine istediği vakit girip çıkabiliyor. Bazı şiirlerde rahatsız etmeyecek ölçüde sözcük oyunları var. Kriminal sözcüklerin yoğunluğu da dikkat çekici. Bir ilk kitaptan okur ne bekler öncelikle? Samimiyet ve henüz söylenmemiş, zamanla söylenecek sözler. Bütün bunlar Ali Erbil’in ilk kitabında fazlasıyla var. Okurun gözüne sokulmayan zekâ var: “ellerin doluyken nasıl ölebilirsin azizim”
Doğu’nun Belleği, İdris Sezgin’in ilk kitabı. Sezgin 1987 yılında Batman’da doğdu. Nasıl ve neyi anlatacağına karar vermiş bir şairin kitabı. Var oluşu, coğrafyayı, içinde bulunduğu kültürün kendine taşıdığı hatıraları sorgulayan, kimi zaman da bu sorgulamadan elinde kalanları reddeden, başkaldıran bir şairin şiirleri. Şiddetin, acının yol açtığı kıyımlar yaralı bir bellek çıkartıyor karşımıza. Görmenin, duymanın, kısacası tanık olmanın dayanılmaz sorumluluğu şiirde karşılık buluyor. Bazı bölümlerde duygusal tazyik, heyecan yüzünden şiirin dışına çıkılmış olsa da bir ilk kitaptan beklenenleri fazlasıyla karşılayan şiirler. “saçının her teli bir dil/ bütün dillere aynı anda dokunuyorum/ rüzgâr dünyanın şarkısını söylüyor”
Ses ve Toz, Mehtap Meral’in ikinci kitabı; ilk kitabı Kedi Mevsimi’ni 2010 yılında yayımlamıştı. Almış olduğu müzik eğitimin etkisi şiirlerindeki dizelerin tartımında kendini belli ediyor. Kulağa bakan, sesi öne alan, bunu yaparken de kafiyelere sarılmayan bir şiir. ‘gamzen benim evimdir’ der; bir de gamze’nin ‘yan bakış’ anlamını hesaba katarsak dize daha bir anlamlanır. Mehtap Meral eli yüzü düzgün, bağırıp çağırmadan içindeki kederi ve sevinci ve hasreti dile aktaran şiirler yazıyor ve ‘dilindeki türküyü dilime bırak’ diyor.
Yitik Ülke Yayınları Ömer Turan’ın üçüncü kitabı Dünyanın İlk Sabahı’nı okurlara sundu. Ömer Turan şiir üzerine de nitelikli yazılar yazan bir kalem. İçeriden görülmüş, hissedilmiş, başta gezi olmak kaydıyla bazı toplumsal hadiseleri çarpıcı bir biçimde resmediyor. En çok da acıya, ölüme değince dili kederle mayalanıyor şiirleri: “çocuklara günleri öğretiyoruz/ ekmek, kurşun, acı, acıertesi…” Özellikle gezi’de ortaya çıkan ve geride sadece “oğulları öldürülmüş analar” değil babalar da bırakan kıyım günlerinden insana yapışan kiri çok güzel anlatıyor şair. Sadece ölümü değil elbet, aşkı da… ince bir ironiyle üstelik: “ aslında aşk diye bir şey yok/ bizi buna kadınlar inandırıyor”. Soma’yı, Armutlu’yu unutmuyor. Kitabın ‘onlara önsöz” bölümünde değişik şair yazarlara ithaflar, göndermeler yer alıyor. Kitapta anne ile konuşan “yazsız tarih” adlı bir şiir var; aştan ayağa lirik ve o ölçüde de kederli ve otobiyografik unsurlarla döşeli… Şiirlerdeki simalar, kişiler yapıştırma değil, basbayağı aramızdan, elimizi uzatsak dokunacağımız türden insanlar. Bu durum, şiirin dışarıda değil, içeride, olması gereken yerde kurulduğunu da gösterir bize. Bir taraftan toplumsal meseleleri odağına alan diğer taraftan anlatacaklarının sertliğini, katılığını sözcük tercihiyle yumuşatan bir şair. Bir elinde ölüm diğerinde hayat olduğunu unutmaz: “insan en çok gülerken yakındır ölüme/ ve dudağımızdaki açık mektuplar gibidir hayat”
Onur Sakarya’nın dördüncü kitabı Kamyon, Mu Yayınları tarafından okura ulaştırıldı. Birkaç yönden ilginç bir kitap. Bir defa kamyonların, dolayısıyla kamyoncuların belleğini tutan, şiirlerin önemli bir bölümünün adını kamyon arkası yazılarının oluşturduğu bir kitap. Eğer varsa böyle bir adlandırma ‘kamyon argosu’nun da dozunda kullanıldığı şiirler. Onur Sakarya’da baştan beri sağlam ve kimselere benzemeyen bir şair kumaşı vardı; bu son kitabında bu daha bir ortaya çıktı. “Hadi yazgısı damlayan kalbi kımıldat/ Bileklerinden sapınca çiçek bahçesi/ Ölümü hep yaşayarak aldat”
Arkadaş Z. Özger 2015 Şiir Ödülü’nü alan, 1984 İzmir doğumlu Monica Papi’nin ilk kitabı Râz, Mayıs Yayınları tarafından yayımladı. Sadece dilsel bir egzersiz kitabı değil, daha çok zihinsel sıçramalara da yataklık eden yer yer çok zekice, birazdan bizi kıyıya çıkartır mı diye sordurtan çoğunlukla da dilin içinde tutan bir kitap. Belki 1950’lerin ikinci yarısında yayımlanmış bir kitap olsaydı zamansal karşılığını daha iyi bulabilirdi. Bu kitapta ‘şiir olan’ın şiir olmayan içinde nasıl belirdiğini, ortaya çıktığını görebiliyoruz. Bir şiirde bütün dizeler aynı ayarda, etkileyici olamaz. Şiiri ayakta tutan dizeleri görünür kılacak düşüşler, sıradan ifadeler de gerekiyor. Râz’da bunu gördüm. Haber veren dizeleri. “Ve göğsümden ağrılı bir yeryüzü/ Konuş şimdi tam zamanı,/ Bu siyah yapraklarla ağzını kim sıvadı”
Sina Akyol’un İtiraz ve Teşekkür adlı son kitabı da bütün kitaplarının yeni basımlarını yapan Mayıs Yayınlarından çıktı. Sözün darasının alındığı, sözcüğün hiçbir bulanıklığa düşmeden içindekini ayan beyan ortaya koyduğu şiirler. Çok sayıda ithaf şiir. Durup geriye bakmaların, anneye, doğaya, dağlara doğrulmaların küçük, ama derin şiirleri. Yükünü hayattan alan; ironisini sağa sola taşırmayan, sözcüğün içerisine mürekkep gibi dolduran canlı şiirler. Akyol gerek kitabın girişinde gerekse kitabın arka kapağında ‘şiirin konusu her şeydir.’ ibaresine (ki bu Orhan Veli ve arkadaşlarıyla ortaya çıkmış bir görüştü.) yer vermiş. Bu yol levhasını takip edip kitabın içine girenler kitapta ‘her şey’e dair şiirlerin yazılmış olduğunu görecektir. “Yağan yağmur sana yağsın/ saçın başın ıslansın/ seni ıslak öpeyim”
Müslim Çelik, epey bir zamandır adının başına ‘Âba’yı da kullanıyor. Âba Müslim Çelik. 16. Şiir kitabı elimizde. Yapı Kitaplığı tarafından okura sunulmuş. Daha önce Nâzım Hikmet’e, Necatigil’e, İstanbul’a kitap boyutunda şiirler, güzellemeler yazan Çelik bu son kitabında bütünüyle Cemal Süreya’ya dönüyor yüzünü. Cemal’ım Türküsü. Çelik de Süreya gibi Erzincanlı. Müslim Çelik şiirinin geldiği aşamayı yakından görmek isteyenlerin de okuması gereken bir eser. Yer yer Cemal Süreya’nın dizelerine, şiirlerinden bölümlere atıfta bulunan bu şiirler Müslim Çelik’te birikmiş, mayalanmış Süreya’yı da görünür kılıyor. “Giden gitti/ Dönmez geri/ Gelenler hep başkaları/ Kimse tutmaz yerini”
Kömürkirchen, (Ayrıntı Yayınları) Yaşar Miraç’ın kömürü odağına alan şiirlerinden oluşuyor. Miraç, Gelsenkirchen’de 20 yıl yaşadı. Bu kenti, insanlarını ve kömürü dile getiren şiirlerini Kömürkirchen’de topladı. Şairin Soma ile ilgili 3 yeni şiirini ve önceki kitaplarında yer alan, maden işçileriyle ilgili şiirlerini de eklediği bu kitabı Soma’da yaşamını yitiren ve yaralananlara adamış. Ayrıca kitapta ünlü ressamların çizimleri ve fotoğraflar da yer alıyor. İki dilde (Türkçe- Almanca) yayımlanan kitap ayrıntı yayınlarından çıktı… Usta şair Yaşar Miraç okuyanda bir ağıt havası bırakan şiirlerle Soma’yı yeniden hafızamızda diriltiyor.
“üstüste felaket üstüste yıkım/ bu gidişle yarın bir gün soma’da/ tüm insanlar göçer elde bir çıkın/ dağ taş size kalır beyler soma’da”
İnsanın Kimsesi, Ahmet Çakmak’ın sekiz yıl aradan sonra yayımladığı üçüncü şiir kitabı. Noktürn Yayınları arasından okura ulaştı. Özellikle bugünlerde doğu’ya dair açığa çıkan pek çok duyguya karşılık bulacağımız dizeler eşlik ediyor bizlere. Mecusi’lerden Ezidi’lere…birçok kültüre doğrudan göndermeler ve onların hüznünü taşıyan dizeler var kitapta. Önceki kitaplarında da ( İki Dilde kederlenmek, 1998; Eskikent Kırgınlıkları, 2007) hep bir mesele etrafında, dil, coğrafya, kültür, tarih, aidiyet, derinleşerek şiirler yazmıştı Ahmet Çakmak. Son kitabında insanın kimsesinin ‘kendisi’ olduğunu işaret ediyor bizlere. Daha sorgulayıcı, kentlerdeki insanlara yakından bakan şiirler. “kimden kaldı sana bu hastalık/ bu kuruyan zamana su verme hastalığı/ taşın telaşı”
Taş demişken Mazlum Çetinkaya’nın ikinci kitabı Taşta Uyuyan Zaman’dan da (Düşülke Yayınları) da söz açmak gerekir. Kitap iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm: Aşka ve Ayrılığa adını taşıyor, bu bölümde 15 şiir yer alıyor. İkinci bölüm ‘Adanmış Şiirler’ altında tanzim edilmiş, bu bölümde ise 14 şiir yer alıyor. Özellikle ikinci bölümdeki şiirler oldukça politik ve sert şiirler. Adanmış Şiirler, adından da anlaşılacağı üzere başkalarına isimler üzerinden ithaf edilmiş şiirler. Her bir şiirin toplumsal bellekte yaralı bir karşılığı var. Soma’ya, Berkin’e, Ankara’nın orta yerinde öldürülenlere… Çetinkaya şiir üzerinden yakın dönemdeki acının, kıyımların da tarihini tutmuş oluyor böylece. “dönmeyecekti artık hiçbiri/ çünkü gidişleri alkışsız bir veda gibiydi.”
Biraz da Çeviri Kitap
Yıl içinde çok sayıda kitap boyutunda şiir çevirisi de yayımlandı. Birkaç yıl önce kurulan ve sağlam adımlarla yoluna devam eden Islık yayınları Ülkü Tamer, Refik Durbaş gibi ustaların toplu şiirlerini okurla buluşturmanın yanı sıra ünlü şairlerin şiirlerini de Türkçe’ye kazandırmaya devam ediyor. Fahri Özdemir’in yayına hazırladığı kitaplardan bazıları: ‘Yüreklere Yakılan Ezgi’ (Tagore); ‘Âh Rüzgârda Giden Aşk’ (Lorca); ‘Ve Aşktan Olacak Ölümüm’ (Neruda). Ayrıca Erdal Alova’nın çevirisiyle yine Neruda’dan ‘Kaptanın Dizeleri’ ve Adnan Özer’in Türkçeye kazandırdığı ‘Yüz aşk Sonesi’(Neruda).
Günümüz Romen şiiri hakkında fikir edinmek için iki güzel kitap. 1983 doğumlu şair, eleştirmen, çevirmen Claudiu Komartin’e ait ‘Bir Garip Roman’ (Çeviren: Gökçenur Ç.) ve Efe Duyan’ın çevirdiği ‘Çiçek Açan Urgan’ ( Radu Vancu). Her iki kitap da Yitik Ülke Yayınları tarafından okurlara sunuldu. Çeviri bahsinde bir kitap var ki bence geçen yılın şiire dair en dikkat çekici eserlerinden biriydi. Onunla bitirelim.
Kafesteki Kuşun Şarkısı, ( Ayrıntı Yayınları), Faris Kuseyri’nin Maya Angelou (1928- 2014)’dan Türkçeye çevirdiği seçilmiş şiirleri okuyanlar, yoğun emek verilmiş bir çalışmayla karşı karşıya olduklarını anlamakta gecikmeyecektir. Siyah özgürlük hareketinin son güçlü temsilcilerinden, aynı zamanda aktivist Maya Angelou, çağdaş Amerikan edebiyatının en tanınmış isimlerindendir. Maya Angelou’nun şiirleri Türkçe’de ilk kez bir kitap bütünlüğü içinde okura sunuluyor. Şiirleri geniş halk kitlelerine mal olmuş şairde hem modern anlatının imkânları hem de sözün bozulmaya uğramadan, bizdeki halk şairlerinin hazırlıksız söyleyiş edası hâkim. Onun şiirleri siyah toplum için taşıdıkları öneme atfen “siyah Amerikalıların milli marşları” olarak anılacak denli sahiplenilmiştir.
- Ehrimen’le Gece Konuşmaları
- Yazar: Cevahir Bedel
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 72
- Baskı Yılı: 2015
- Işığın Bize Ettiği
- Yazar: Can Sinanoğlu
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 48
- Baskı Yılı: 2015
- Düğmeler
- Yazar: Nihat Özdal
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 64
- Baskı Yılı: 2015
- Temmuz Sağanakları
- Yazar: Kenan Sarıalioğlu
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 80Baskı Yılı: 2015
- Bitmesin Kuşlar
- Yazar: Ali Erbil
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 48
- Baskı Yılı: 2015
- Doğu’nun Belleği
- Yazar: İdris Sezgin
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 80
- Baskı Yılı: 2015
- Ses ve Toz
- Yazar: Mehtap Meral
- Yayınevi: Yasak Meyve Yayınları
- Sayfa Sayısı: 64
- Baskı Yılı: 2015
- Kamyon
- Râz
- Yazar: Monica Papi
- Yayınevi: Mayıs Yayınları
- Sayfa Sayısı: 88
- Baskı Yılı: 2015
- itiraz ve teşekkür
- Yazar: Sina Akyol
- Yayınevi: Mayıs Yayınları
- Sayfa Sayısı: 80
- Baskı Yılı: 2015
- Kömürkirchen
- İnsanın Kimsesi
- Taşta Uyuyan Zaman
- Kafesteki Kuşun Şarkısı