2 Mart 2016
Hece Yayınları’ndan Çıkan Mehmet Kahraman’ın Kitabını Seydi Özçal Değerlendirdi
Öykü üzerine yazı çalışmalarını sürdüren Mehmet Kahraman, ilk öyküsünü 2009 yılında Heceöykü dergisinden yayımladı. Daha sonra Mahalle Mektebi’nde yer aldı. Heyecan ve özveriyle çıkarttığı ilk kitabı; Minareden Düşen Ezan(Hece, 2014) içinde barındırdığı on yedi öyküsüyle okuyucuyla buluştu. İlk kitapta bulunabilecek bütün hoş atmosferler mevcut. Kitabına ismini verdiği Minareden Düşen Ezan başlığıyla karşılıyor bizleri. Yazılarında yer yer anne ve babanın hasreti belirirken, bazı kısımlarda da evden kopuş, aileden ayrı yaşamanın kısmi rahatlığına dem vurmuş yazar.
Akıcı bir dil, birbirinden çok fazla ayrılmayan öyküler kitabın bir bütün halinde tek nefeste okunmasını sağlıyor. Yazar ayrıca karşı cinsin ruh haliyle bizi buluşturan Çocuklarımız öyküsünde de gayet başarılı konumda. Öykülerde yer alan, az da olsa bohem havaya yer verse de nokta atışı bazı cümlelerle düzen yerli yerine oturuyor. Okunan öykülerde çok fazla soru işaretinin kalmaması iyi, fakat biraz hayret unsurunun dozajı artırtılırsa, okuyucu çerçevesi öncekine nazaran daha da genişler. Yazar yine de değinmek istedikleri ve eleştirilecek konuları es geçmeyerek, bir nevi okuyucuya göz kırpmakta.
Kitapta bulunan on yedi Öyküdeki karakterlerin ruh halleri hoş bir şekilde sunulmuş ve içsel sıkıntıların dışa vurumu konusunda okuyucunun takdirini kazanacak derecede.
Yılların birikimi ve gözlem gücü öykülerin birçoğunda açık bir şekilde kendisini göstermekte. Tasvirler başarılı, yazının üslubuyla bütüncül konumda. Kalite konusunda okuyucunun kitabı bitirip, aradan zaman geçtikten sonra tekrar hatırına düşüyorsa başarılı sayılabilecek tarzda yazılmıştır. Kahraman’ın ilk kitabında bu özellikle karşılaşmak mümkün. Bir diğer mesele; iç taraflarda yer alan diyalogların yazının akıcılığını bozmayacak şekilde yerleştirilmiş olması gözden kaçırılmaması gereken bir artı. Öykülerde kurgu ne kadar iyi olursa olsun, diyaloglardır bütünü oluşturan. Yazar bu konuda kendini ispatlamış ve kitabına yansıtmış durumda.
Kahraman, mümkün olduğu kadar aşırıya kaçmayıp; öykülerinin sonunu zihin dünyasında sürprizlere yer vermeden bitirir. Böyle olması okuyucu açısından faydalı, fakat okuyucunun istediği daha çok şaşırma unsurudur. Kitap, Mevlana Celâlettin Rumi’nin “Bu dünya oyun parkıdır, ölümse gece. Ceplerin boş, yorgun argın dönersin eve.” Sözleriyle hoş bir seda bırakarak veda ediyor.
Kitaptan bir bölüm:
Kahramanlardan geriye kalan nedir? Büyük bir isim. Öyle değil mi baba? Benden geriye bir şey kalacak mı? İnsanın arkada bir şeyler bırakması ne kadar gurur verici. Kutsal bir söz gibi taşıyacağım adını içimde, bundan emin olabilirsin. Hiçbir şey bitmeyecek seninle. Belki yeni başlayacak. Büyük gün baba, büyük günde çocuklar babalarının adlarıyla çağrılacak. Temiz bir isimle gidebilmek baba. Yumuşacık elini tutabilmek. Bak, işte tutuyorum. Aç gözlerini de bak. Küçükken tuttuğum gibi tutuyorum. Sımsıkı. Murat da böyle tutuyor benim elimden. Değişik bir şeyler oluyor içimde onun minicik ellerini tutarken. Güçlüymüş gibi. Bize de öğretti çocuklar baba. Dün Murat ne dedi bana biliyor musun? İyi ki sen benim babamsın! Böyle dedi. Büyüyünce de der mi sence? Sana ihtiyacım var baba. Torununu kucaklayacağın, onu parka götüreceğin, pamuk şekeri alacağın ve onun beyaz sakallı dedesi olacağın gün.
Seydi Özçal
İZDİHAM
Künye: Mehmet Kahraman, Hece Yayınları, 2014, 120 Sayfa