Genç öykücü Betül Ok ile röportaj yaptık
İzdiham genç öykü yazarları ile günümüz öyküsü üzerine konuşmaya devam ediyor. Arkadaşımız Yunus Meşe, Betül Ok ile konuştu.
Yunus MEŞE: Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz?
Betül OK: 1991 yılının soğuk bir mart gecesi Samsun’da doğmuşum. Samsun’a ve denize aidiyetim o gün başlamış. O günden bu yana varlığını tamamlamaya ve tanımlamaya çalışan, daimi kitaplarla ve insanlarla muhabbet kuran biri olarak yılları doldurmaktayım. Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdim ve yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Kapılar önünde beklemekteyim.
Yunus MEŞE: Sizi yazın dünyasına götüren özel bir sebep var mı? Öykü yazmayı tercih etmenizin arkasında neler var?
Betül OK: Aslında çocukluktan gelen bir istek vardı içimde. Uzun kış geceleri ablamın ve abimin kitaplarını onlardan habersiz alır, el lambası ile yorgan altında okurdum. Böyle deyince fazla öyküsel bir anlatım oluyor ama böyle idi. Bir de çocukken köye gittiğimizde, büyüklerin anlattığı hikayeler çok dikkatimi çekerdi. Sarı ışık altında maile toplanır, muhabbet halkasına dahil olurduk. Sözlü, şifahi kültür geleneklerimiz aracılığı ile hayatımıza müdahil olmuştu. Sanıyorum ki o günlerin bende etkisi büyük oldu. İnsan okudukça doluyor ve bu bir süre sonra dökülmeyi (saçılmayı değil) de beraberinde getiriyor. Lise yıllarımda bende yazı ile yeni tanışan herkes gibi şiirler yazmıştım. Daha sonra roman ve öykü okumaları yaptım. Cesaret bulup yazmaya başladım. İlk öykümü bir tepede, ikindi vakti kareli bir defter kağıdına yazmıştım. Öykü yazmayı neden tercih ettim sorusuna verilecek net bir cevabım yok sanırım. Bildiğim tek şey, yazdıklarımın ve yaşadıklarımın Müslüman bir bilinç ile gerçekleşmesi, hayra vesile olması, salih amel olarak haneme işlenmesi. Varoluş sancısı, dünyaya söz söyleyebilme ve kalıcılık ümidi de sanırım yazmamı tetikleyen sebeplerden. Şüphesiz her sebep ilahidir. Yazdığımız öyküler ilahiye ulaşma yolunda bizlere basamak olur inşallah.
Yunus MEŞE: Düzenli bir okuma ve yazma programınız var mı?
Betül OK: Maalesef ki uzun süredir akademik çalışmalar ve sınavlar sebebi ile düzenli bir okuma gerçekleştiremedim. Fakat her Pazar kitapçıya gitmeye çalışıyorum. Yakın zamanlarda kitaba dokunmadığım gün yok desem abartı olmaz. Okumak, her zaman okumayı arzulamak beni hayata bağlayan sebepler arasında. Düzenli bir okuma nasıl olur onu da bilemiyorum. Yazmak ise benim için gerçekten planlanamaz, hesap edilemez bir gerçeklik. Tıpkı hayat gibi. Nasıl yazsam, ne yazsam, ne zaman yazsam diye hiçbir zaman düşünmedim. Bunu bir sonraki soruda cevaplamak isterim.
Yunus MEŞE: Öykümüzde ciddi bir canlılık yaşıyor. Genç bir öykücü olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Betül OK: Son yıllarda öykü alanında pek çok eser verilmeye başlandı. Bu süreç yayınevleri, yazarlar, imkanlar, ulaşım ve irtibat kolaylıkları vs. gibi türlü değişkenlerin çeşitlenmesi ile alakalı olabilir. İnsanlar artık seslerini yazı ile duyurmaktan zevk alıyorlar. Herkesin kulak kesildiği bir ses bulmak olanaklı. Takip ettiğiniz yazarlar ile tanışabiliyor yahut en azından onlar ile internet üzerinden bilgi alışverişinde bulunabiliyorsunuz. Bu gibi yenilikler gençleri daha da cesaretlendiriyor. Öyküde kült olan eserlerin tekrar basımları, üniversitelerdeki derslerde işlenmesi, konferanslar gibi etkinlikler edebiyata olan ilgiyi günbegün artırıyor. Açıkçası bu durum hem iyi hem de kötü sonuçları doğuruyor. İyi yanı insanların okumaya, araştırmaya yönelmesi ve “Oku” emrini yerine getirmesi. İnsan olmaklığın getirdiği akletme yetisini faaliyete geçirmesi. Kötü yanı ise malumunuzdur ki kaliteli eserlerin yanında kalitesiz eserlerin de ortaya çıkması. Bu benim için bir çeşit kültür zehirlenmesidir. Bilmiyorum ağır mı oldu ama her kalem tutanın bu işin hakkını verdiğini düşünmüyorum. Emek isteyen, girince çıkılamayan, çileli bir yol olan bu eylem, maalesef ki modern zamanlarda farklı mecralarda yem olarak da kullanılıyor. Öykülerin bu denli çoğalışı farklı tarzların da ortaya çıkmasına vesile oldu. Bizleri şaşırtacak, hayretimizi artıracak, heyecanlandıracak öykülere de rastlıyoruz. Hayret, ilmin anahtarıdır. Hayret ve gayret çoğaldıkça öykü de iyi yerlere gidecektir diye düşünüyorum.
Yunus MEŞE: Bir öykünüzün hazırlık ve yazım sürecini bizimle paylaşır mısınız?
Betül OK: İlk yazdığım öykülerde iç dökme, sağaltma, şikayet, hayal etme unsurlarının ağırlıklı olduğunu görüyorum. Belirli bir zaman geçtikten sonra insan iç ve dış dünyanın sarkacında bir bütünlük oluşturmaya çalışıyor. Genellikle yolda yürürken, komşuyu dinlerken, haber seyrederken, evde otururken, kitap okurken bir an geliyor ve o an yakaladığım hissi kağıda dökmek istiyorum. Bir imge, bir acı, bir susuş, kabulleniş, bir başkaldırı yani insana dair ne var ise öyküme eklemleniyor. Ben, yaşadığımız hayatı, yarım bırakılmış başka hayatların devamı gibi algılıyorum çoğu zaman. Bu sebeple ne yazsam eksik kalıyor. Tamamlanamamışlık duygusu beni yazmaya itiyor. Sokağa çıktığımda etrafıma dikkatlice bakarım. O anın bir öykünün parçası olabileceğini düşünürüm. Günlerce, bazen aylarca içimde o hikayeyi döndürüp dururum. Hikaye benimle büyür, benimle yaş alır, yol alır. Artık yazmam gerektiğini düşündüğümde parçaları zihnimde birleştirir ve masa başına otururum. Perdeleri çeker, kapıyı kapatır, telefonun sesini kısarım. Hiçbir şeyin bana ve dünyama dokunmasını istemem. Öykü ortaya çıktıktan sonra tekrar tekrar onu okurum. Karakterlerle zaman geçiririm. Sonunda hem ben öyküye dahil olurum hem de öykü benim hayatıma.
Yunus MEŞE: Günümüzün, genelde Edebiyat; Özelde Öykü dergiciliği hakkında neler düşündüğünüzü öğrenebilir miyiz? Takip etiiğiniz bir öykü dergisi, fanzin var mı?
Betül OK: Edebiyat dergileri, bu alanın devamlılığı için çok önemli mecralar. Düzenli ve disiplinli bir çalışma için şart olduğunu düşünüyorum. Yeni ve eski yazarları biraraya getiren, kuram ve fikirlerin tartışıldığı kamusal bir alan olarak görüyorum. Dergicilik meşakkatli bir yolculuk. Bu yolculuk süresince insanlar birbirleri ile iletişim halinde oluyor ve böylece dünyaları genişliyor. Bu sayede genişleyen dünyalar arasındaki muhabbet bağı insanlığı anlamlı kılıyor. Dostluklar ediniliyor. Öykü dergiciliği hayata bakış açısından farklı perspektifler geliştirmeye yardımcı oluyor. Takip ettiğim dergiler var. Bu dergiler okuma ve yazma alanı açısından insanlara yer açıyorlar. Fanzinlere de destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yunus MEŞE: Öykü mü? Hikâye mi? Neden?
Betül OK: Bu konu fazlaca çetrefilli ama cevap vermek gerekirse öykü.
Sizi biraz daha tanımak istiyoruz. Kısa sorularla devam edelim.
Yunus MEŞE: Sevdiğiniz bir kelime?
Betül OK: Gümrah
Yunus MEŞE: Kullanmaktan kaçındığınız bir kelime?
Betül OK: Asla
Yunus MEŞE: Bir müzisyen?
Betül OK: Neşet Ertaş
Yunus MEŞE: Bir müzik?
Betül OK: Keklik dağlarda çağıldar
Yunus MEŞE: Bir film?
Betül OK: Uzun Hikaye
Yunus MEŞE: Bir ülke?
Betül OK: Türkiye
Yunus MEŞE: Bir şehir?
Betül OK: İstanbul
Yunus MEŞE: Bir zaman dilimi?
Betül OK: 13.-14. Yüzyıl
Yunus MEŞE: (Kullanıyorsanız) bir sigara markası?
Betül OK: Kullanmıyorum
Yunus MEŞE: İmkân verilse olmak istediğiniz bir öykü karakteri?
Betül OK: Sanırım şimdilik yok
Yunus MEŞE: Kıskandığınız bir öykü yazarı?
Betül OK: Sabahattin Ali
Yunus MEŞE: Kıskandığınız, “keşke ben yazsaydım” dediğiniz bir öykü?
Betül OK: Öykü değil ama roman var. Sabahattin Ali- Kürk Mantolu Madonna
Yunus MEŞE: Son olarak varsa herkes görsün, okusun istediğiniz üç kitap?
Betül OK: Dede Korkut Oğuznamaleri, Güvercin Gerdanlığı, Sahnenin Dışındakiler
Yunus MEŞE: Üç öykü?
Betül OK: Sabahattin Ali- Kırlangıçlar,
Anton Çehov- Acı,
Mustafa Mestur- Mehtap.
Yunus Meşe röportajı yaptı.
İZDİHAM