28 Ağustos 2016

Jason Goodwin ile röportaj yaptık

ile izdiham

“Bugün Kitabı Yeniden Yazsam, Tek Bir Kelimesini Değiştirmezdim.”

İngiliz edebiyatının ilgi çekici isimlerinden Jason Goodwin ile bir Osmanlı polisiyesi olan, tüm dünyada 40’dan fazla dile çevrilen ve birçok ülkede çoksatanlar listesine giren kitabı Yeniçeri Ağacı üzerine konuştuk

  

Polonya’dan İstanbul’a 6 ay süren bir yolculuk yapmışsınız. Bu yolculuk sizin yazım hayatınızı nasıl etkiledi?
O yolculuktan sonra İstanbul hakkında yazmaya başladım. Transilvanya’da, şimdi müze haline getirilen eski bir evin duvarlarının eski İstanbul’un ve Boğaz’ın resimleriyle dekore edildiğini hatırlıyorum. Avrupa’da yürüyerek yaptığımız bu yolculuk boyunca hemen her gün İstanbul etkisini taşıyan yerlerle karşılaştık. Bir minare ya da Ortodoks kilisesi, koyu bir kahve hatta müzik… Daha sonra bu yürüyüşükaleme aldım ve kitap daha sonra Türkçe’ye çevrildi.

İstanbul’a olan merakınız ilk olarak bu yolculukta başladı sanırım; ilk İstanbul’a geldiğinizde ne hissettiniz, en çok nereleri sevdiniz?
İlk kez 1990 yılında İstanbul’a gittim. Tabii o zamanlar bugünkünden daha küçük bir şehirdi. Belki de daha samimi, çok daha cana yakındı… Osmanlı mimarisi, Ayasofya’nın mozaikleri, altında asılı duran restoranlarıyla Galata Köprüsü gibi her şey benim için çok yeniydi. Hamamla tanışmam ve herkesin bahşiş için beni sıkıştırması berbat bir deneyim olsa da Kapalıçarşı’da harika zaman geçirdim. Eşimmuhtemelen bir Osmanlı cariyesine ait olan aldığımız kadife ceketi hala giyiyor.

Peki, Yeniçeri Ağacı’nın çalışmalarına ne zaman başladınız ve çalışmalar ne kadar sürdü?
2005 yılında başladım ve altı ayda tamamladım. Ama tabii Ufukların Efendisi Osmanlılar kitabım üzerine dört yıl çalışmıştım, haliyle gerekli araştırmalarım tamamlanmıştı Yeniçeri Ağacı öncesinde. Bana sadece romanın karakterlerimi yaratmak kalmıştı, her şeyden önce de Yaşim’i…

Yeniçeri Ağacı’nın yazım sürecinde sizi zorlayan kısımlar oldu mu?
Hayır. Aksine bu benim ilk macera romanım olduğu için ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Karakterlerim hemen canlanmaya başladı, olay örgüsü biraz uğraştırdı ama sevdim. Kitabı yarıladığımda menajerime gönderdim ve bana zekice ve eğlenceli bulduğunu söyledi. Ben de yazarken hem bilgilendirici hem de eğlendirici olmasını istemiştim.

Yeniçeri Ağacı’ndaki betimlemeleri beğenenler “adeta İstanbul rehberi” diyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Dediğim gibi kitabımın eğlenceli ve ilginç olmasını istedim ama bir yandan da okuyucuların eski İstanbul’u hissetmeleri de önemliydi. Zaten 19. yüzyıl şehirlerinin edebi manzaralar açısından muazzam olduğunu düşünüyorum. Dickens’ın Londra’sı, Balzac’ın Paris’i keza kendi Kalküta deneyimimden yararlandım. Her şeyden önce 19. yüzyılda İstanbul’da bulunan İngiliz ya da Fransızların tanımlarındaki ayrıntıları çokça kullandım. Çünkü onlar kimsenin yazarken not düşmediği detayları fark ederler. Böylece birden fazla tarih bilgisine sahip olursunuz.

Yeniçeri Ağacı’nda ustalıkla oluşturulmuş karakterler var. Karakterler üzerine ne kadar süre çalıştınız?
Her biri gölgelerin içinden benimiçin çıkıp geldi ve zamanla gelişti diyebilirim. Yaşim her zaman sessiz, cesur ve neredeyse görünmezdi. II. Mahmut’un Fransız asıllı annesi Valide Sultan katıldı sonra, ki bana Parisli babaannemi hatırlatıyor. Polonya büyükelçisine gelince, Kont Palewski neredeyse gerçek hayatta var olmuş bir karakter. Onunla 1984 yılında Varşova’da tanıştım. Komünist sistem içinde hayatta kalmaya çalışan, çok içen ve alaycı bir aristokrattı. Ama hayatta kalmış ve romantik biriydi.

Türkiye’de yaşayan okur ve yazarlardan Yeniçeri Ağacı hakkında nasıl yorumlar aldınız?
Türkiye’deki yazarlar çok içten karşıladılar.Çizdiği güçlü kadın karakterlerle dikkat çeken yazar Elif Şafak ile Londra’daki bir etkinlikte bir araya geldik ve maço özelliklerin taşımadığı halde güçlü bir adam olan Yaşim üzerine konuştuk. Kitabımdan keyif alan birçok yazar oldu, mizahın onları çektiğini düşünüyorum. Ayrıca birçok Türk okuyucudan, onları tarihini bir yabancıdan dinlemenin oldukça şaşırtıcı olduğunu duydum. Yeniçeri Ağacı ile Türk okuyucular da zaman içinde yolculuğa çıkabilirler. Kitap onları geçmişe geri götürecek.

2007’de Yeniçeri Ağacı ile Edgar Allan Poe Roman Ödülü’nü kazandınız. Böyle bir gelişmeyi bekliyor muydunuz?

Aday gösterildiğimi ABD’li yayıncımdan öğrendim. Tüm cinayet romanı yazarlarının oyladığı böylesi bir ödülde aday gösterilmek beni çok mutlu etti. Yayıncım bana New York’taki ödül törenine gitmek için boşuna yol masrafı yapmamamı tavsiye etmişti, ben de gitmedim. Daha doğrusu üstünden zaman geçince tamamen aklımdan çıktı. Bir akşam eve geldiğimde telefon çaldı ve açtığımda onun mutlu çığlıklarını duydum. “Kazandık!” diye bağırıyordu. Törende benim adıma o aldı ödülü ve hala ondan geri almayı başarmış değilim.

Türk tarihi hakkında derin bilgi ve birikiminizi daha çok okuyarak mı, yoksa Türkiye’de incelemelerde bulunarak mı elde ettiniz?
Okumak, okumak, okumak… Ve tabii seyahat etmek.Bana göre kitaplar başka kitapları yansıtır. İçindeki detaylar, karakterler ve olaylar farklılaştırır. Ve bana göre detayları doğru vermek önemlidir. Eğer okuyucuya 19.yüzyıl İstanbul’unu vadetmişsem, onları aldatamam, her şey eksiksiz olmalı.

Tarihi romanlar serinize İstanbul dışında Osmanlı’nın hâkim olduğu başka bir şehirlerde geçen romanlar da eklenecek mi?
İstanbul benim gönlümde ve hayal gücümde çok özel bir yere sahip. Kıtalar ve denizler arasında pek çok katmanın, zaman ve insanın bulunduğu bir şehir. Altında gömülü çok yüzü var. Tüm bunlar bir ömür yeter diye düşünüyorum.


Son olarak, tarih okumayı seven okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Onları tebrik ediyorum. Tarih, dünyayı ve kendimizi nasıl anladığımızdır. Herhangi bir şeyi neden severiz? Geçmiş bilinci olmadan bizler kör ve cahil kalırız. Yeniçeri Ağacı’nda İstanbul’da planlanıp gerçekleşen bir tür darbe girişimi yazdım. Bir ihanet söz konusu kitapta. Şüphesiz, insanlar bazı olayları çıkarları için kullanıyorlar. Bugün kitabı yeniden yazsam, tek bir kelimesini değiştirmezdim.

Osman Palabıyık

İZDİHAM