6 Ekim 2016

Kaan Emmioğlu, Bir Sorun Olarak: Soru İşareti (?)

ile izdiham

Türkçe ne kadar zengin bir dil? Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim hep böyle derdi, sonra bir kök verip hadi bundan yeni kelimeler türetelim diyerek bir oyuna dönüştürürdü dersi. Biz de başlardık yarışa, “kök sor- hadi görelim parmakları” parmaklar havada söz almadan bağıra bağıra “soru, sorgu, sorun, sorgun, sorumlu, sorunlu vs” sor- fiilinden neler türetirdik neler. Üniversiteye başladığımda daha iyi anladım, o zaman hocamız kelimeler üzerine düşünmeyi öğretmişti bize, üstelik bunu fark ettirmeden yapmıştı.

Üniversite ikinci sınıftaki dil derslerinde etimoloji (köken bilimi) konusunda en iyi öğrenci bendim. Belki de bunun mimarı o Türkçe öğretmenimdi. Onun sayesinde yeni kelime oyunları oynardım kendi zihnimde, eve gidene kadar bir kökten kelimeler türetirdim.

Üniversitede bu oyunu biraz daha geliştirdim, bu sefer kavramlar, harfler, semboller, işaretler üzerine düşünmeye başladım. En çok da noktalama işaretleri zorladı beni, sanki dünyada daha önce bu işaretler üzerine düşünen kimse yoktu. Hiçbir kaynakta bir bilgi bulamadım. İş gene benim zihnime düşmüştü. Soru işaretini (?) ele aldım öncelikle bir sorun olarak üstelik. Sabah uyandım soru işareti, akşam yattım soru işareti. Uykularımda bile soru işaretleri görüyordum ama soru işaretinin anlamı üzerine mantıklı bir açıklama yapamıyordum. Arkadaşlarım sınavlara hazırlanıyor ben bulduğum her kağıda büyük büyük soru işaretleri çiziyordum. Annem bir kere yüzlerce soru işaretinin yazıldığı bir kağıt bulmuş odamda, anlamını sordu, yalan söyledim, ödev dedim. İnanmadı tabi. Ben çıldırmak üzereydim, herkesten kopmuş herkesten uzaklaşmış, soru işaretleriyle savaşıyordum.

Beklenen gün aylar sonra bir şiir ilhamı gibi geldi. Aynanın karşısınsaydım, kulaklarım dikkatimi çekti, evet bulmuştum, soru işareti de şeklini insan kulağından almıştı. O kavis, o çengel bir kulağın betimlemesiydi adeta. Peki neden kulaktı, neden göz değildi? Ya da burun? Bunu bulmam zor olmadı. Kulak beş duyumuzdan birisiydi. İnsanlarsa tüm sorularının cevabını kulaklarıyla alırdı. Bir cümlenin sonuna soru işareti koymak aslında “senden bir cevap duymak istiyorum” demekti.

İşte o zaman anladım, insan soru işaretlerini bir sorun haline getirdiği zaman düşünüyor, soru işaretlerini bildiklerine yönelttiği zaman şüphe ediyor, cevaplar duymak istiyordu. Ben bir soru işaretini kendime sorun ederek keşfettim, cevabı kendimden duydum, ya siz, hiç sorun ettiniz mi? Hayatımızda bir soru işaretinden çok daha fazla yer kaplayan şeyleri?

Üç Nokta (…) Her Şeydir

Üniversitedeyken (1.sınıf-yıl 2009), Klasik Türk Edebiyatı dersimize giren Ahmet Kartal hocamız bir keresinde üç noktanın kullanımına dair şu anektodu paylaşmıştı bizimle, hala unutmam her yerde de anlatırım.

Eskiden, askere gidenler telefon; internet vs imkanlar olmadığı içinaskerden  ailelerine mektuplar yazarlarmış. Bu mektuplarda anne, babaların hatrı sorulur, büyüklerin ellerinden öpülür, arkadaşlara selam edilirmiş. Ancak o dönemlerde ayıp olarak değerlendirildiği için eşlere duyulan özlem, sevgi mektupta dile getirilemezmiş. Asker mektubu bu klasik formda olur ve hemen hemen her asker bu şekilde mektuplar yazarmış. (ya da yazdırırmış) Ancak bu mektupların sonu asla nokta işareti (.) ile bitirilmezmiş. Mutlaka mektubun sonuna üç nokta (…) konulurmuş.

Ahmet Kartal hocamız bunun nedenini -aşağı yukarı- şöyle açıklamıştı: Üç nokta (…) her şeydir, bütün acılarımız, ızdıraplarımız, özlemlerimiz, sevgimiz, öfkemiz, ifade edemediğimiz tüm duygular onun içinde gizlidir. O askerlerin yazdıkları mektuplarda hep aynı şeyler yazılıdır, eşler kendilerine hiçbir şey yazılmadığını bilirler. Sadece o üç noktayı (…) görebilmek için, o mektubu okurlar. Sadece o üç nokta (…) için. Bu yüzden üç nokta her şeydir. Her yerde, her zaman kullanılabilmelidir. İzdiham’da bile.

 

Kaan Emmioğlu

İZDİHAM