Jean- Paul Sartre, Bulantı kitabından alıntılar
Günce tutmanın tehlikeli yanı budur sanırım. İnsan her şeyi büyütmeye, tetikte durmaya, doğruları durmadan zorlamaya kalkar. (sf.9)
Topluluk içinde yaşayanlar, kendilerini, arkadaşlarına nasıl görünüyorlarsa aynalarda tıpkı öyle görmeyi öğrenmişlerdir. Benim arkadaşım yok. Tenimin bunca çıplak olması acaba bu yüzden mi? Buna insansız… evet insansız doğa denebilir. (sf.30)
Ben geçmişimi nerede saklayacağım? Geçmişinizi cebinizde saklayamazsınız. Onu koyacak bir eviniz olmalı. Gövdemden başka şeyim yok benim. Yapayalnız bir adam, salt gövdesiyle anıları durdurup saklayamaz. Anılar üzerinden geçip gider onun. Ama yakınmamalıyım. Çünkü özgür olmaktan başka şey istememiştim. (sf.91)
Delirmekten korktuğunu söylüyor, varoluş, varoluşta küçük mü görüyorsun, duruyor, vücut duruyor, durduğunu düşünüyor, nereden geliyor o? Ne yapıyor? Gidiyor, korkuyor, çok korkuyor, ahlaksız, istek bir sis gibi, istek, tiksinti, varolmaktan tiksindiğini söyledi. Tiksiniyor mu? Varolmaktan tiksinmekten yorgun. (sf.138)
Çünkü hümanizm, bütün insansal davranışları kendi malı haline getirir ve hepsini birbirine karıştırır. Ona dosdoğru karşı gelirseniz oyununa düşmüş olursunuz çünkü hümanizm , karşıtlıklarına dayanarak yaşar. Dikbaşlılar, dargörüşlüler, yasadinlemezler, ona yenilip dururlar; onların bütün sertliklerini, bütün kötü aşırılıklarını, hümanizm sindirir ve köpüklü beyaz bir lenfa haline sokar. Düşünce-düşmanlığını, manişeizmi, mistisizmi, kötümserliği, anarşizmi, bencilliği sindirmiştir. Bunlar, varoluşlarını ancak hümanizm içinde haklı çıkaran tamamlanmamış düşünceler ve aşamalardır. Bu topluluk içinde insanlardan tiksinen kimse de yerini bulur; bütünün uyumunu sağlayacak bir uyumsuzluktur sadece. Başkalarından tiksinen, bir insanoğludur, öyleyse hümanistin de belli bir yere kadar başkalarından tiksinmesi gerekmektedir. Ama o, tiksinme ve nefretini dozunda kullanan bilimsel bir insansevmezdir. İnsanlardan, onları daha iyi sevebilmek için önce nefret etmiştir. (sf.159)
Varolmak, burada olmaktır sadece, varolanlar ortaya çıkarlar, onlara rastlanabilir, ama hiçbir zaman çıkarsayamayız onları. Bunu anlamış kimselerin olduğunu sanıyorum. Ama onlar, kendi kendinin nedeni olan zorunlu bir varlık uydurarak bu olumsallığı aşmaya çalışmışlardı. Oysa, hiçbir zorunlu varlık varoluşu açıklayamaz. Çünkü olumsallık bir sahte görünüş, ortadan ortadan kaldırılabilecek bir dış görünüş değildir; mutlak olanın kendisidir, bu yüzden yetkin bir temelsizliktir. Şu bahçe, şu kent, ben kendim, her şey temelsiz ve nedensizdir. Bunun farkına vardığınız zaman yüreğiniz bulanır; geçen akşam Rendez-vous des Chemintos‘da olduğu gibi her şey salınmaya başlar. Bulantı budur işte. (sf.176)
“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.” (sf.194)
Jean- Paul Sartre
İZDİHAM