Berat Karataş, Bu Hafta Gösterimde Olan Filmler ve Bir Film Önerisi
Çalgı Çengi İkimiz
2011 yılında vizyona girdiğinde bir gişe başarısı gösterememişti Çalgı Çengi 1. Ardından film DVD olarak satılmaya başlanınca kulaktan kulağa şanı yayılmaya başlandı. İnternet, sosyal medya derken film ve Ahmet Kural-Murat Cemcir-Selçuk Aydemir tanınmaya başlandı. Daha sonra İşler Güçler ve Kardeş Payı gibi televizyon dizileriyle ünlerini arttırdılar. Gişe rekorları kırdıkları Düğün Dernek ikilemesi ile de artık sektörde kolay unutulmayacak bir yer edindiler.
İlk filmden altı yıl sonra gelen devam filmi Çalgı Çengi İkimiz, yanlışlıkla mafyaya giren müzisyen kuzenlerin mafyadan çıkma çabasını konu alıyor. Bu sefer oyuncu kadrosu daha da genişlemiş tabii. İlk filmde olmayan, Rasim Öztekin, Ayhan Taş, Burak Satıbol, Ayşe Kökçü, Zihni Göktay gibi isimler kadroyu zenginleştirmiş. Filmin yazarı ve yönetmeni yine Selçuk Aydemir.
Bu noktada filme ait birkaç olumsuz eleştirimi dile getirmek istiyorum. İlk film çok düşük bir bütçe ile çekilmesine rağmen elindekileri iyi kullanmış, samimi, sahici bir hava yaratmıştı. İkinci film ise, daha büyük imkânları olmasına rağmen ilk filmin özgün havasını yakalayamamış. Günümüz, vasat komedi filmlerinden çok da ayrı bir yerde duramamış. Oyuncuların yetenekleri ve bireysel çabaları ile film ayakta durmuş bence. Senaryo parlak bir fikir ile ışıldamamış. Kurgusal bazı denemelerle farklılık yaratılmaya çalışılmış ama filmi çok yukarıya taşıyamamış bu denemeler. Düğün Dernek’in absürt havası hakimdi bu filmde. Çalgı Çengi 1’in sahiciliğinden uzak kalmıştı.
Filmde gülmedik mi, güldük. Belki de özlemiştik bu ikilinin macerasını. Fakat film, beklentileri çok karşılayamadı kanaatimce. Olumsuz eleştirilerimden filmi çok kötü bulduğum anlaşılmasın. İnsan sevdiğin daha çok eleştirir bence.
Şimdiden 1.000.000 gişe rakamına ulaşan yapım bu başarısını ikiye veya üçe katlar. Ama Düğün Dernek’in başarısını yakalayamaz.
Felak
Türkler (veya Müslümanlar) yurtdışından ithal edilen ruhlu, canavarlı filmleri izlerken gerilse de gerçek olmadığını bildiğimiz şeylerden çok da korkmuyoruz. Fakat varlığına inandığımız kötü varlıkları kullanarak yapılan korku filmleri daha etkileyici (korkutucu) oluyor. Buna ilk olarak Büyü, Dabbe, Musallat gibi filmlerle başlandı. Daha sonra yüze yakın film çekildi aynı konu çerçevesinde; büyü, cin gibi etmenler kullanılarak.
Bizim gerçekten korktuğumuz, çekindiğimiz konu bulunmuştu artık. Herkes aynı tarzda korku filmi yapıyordu. İşte bu aşamada çıkmaza girildi. Senaryoya dair hiçbir farklılık yapmadan birinin birine kininden dolayı büyü yaptığı filmler yapıldı. Fakat insanımızı korkutan şeyler bulunmuştu. Bunun üzerine çeşitli baharatlandırmalarla başarılı yapımlar ortaya çıkabilir. Yönetmen ve yapımcılarımız bunu denemiyor nedense.
Korku filmi çok sevdiğim bir tür değil fakat hakkında birkaç şey söylemek için izlemek durumundayım. Bu hafta vizyona giren Felak filmi de yukarıda bahsettiğim aynı ögeleri konu almış. Başkahramanımız Seher, çocukluğundan beri Erhan’ı sevmektedir. Fakat Erhan, Seher’in kuzeni Nilay ile evlenir. Küçük yaşta babasını kaybeden Seher zaten birtakım psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Üst üste gelen bu olaylar neticesinde kuzenine büyü yaptırır. Fakat büyü, yapılan kişi kadar yaptıranı da etkilemektedir.
Yönetmen Mehmet Emin Şimşek’in ilk uzun metraj deneyimi. Filmin başrollerinde ise Özlem Durmaz, Banu Çiçek, Yusuf Memiş, Selim İşcan ve Azra Atmaca gibi çok da meşhur olmayan isimler yer alıyor. Filmde kullanılan çerçeveler, karakterler ve kurgu başarılı değildi. Ani kamera hareketleri, ses ve müzikle bir atmosfer yaratılmaya çalışılmış fakat çok da başarılı olduğu söylenemez.
Haftanın Önerisi
Betoniyö – 2013 (Yön: Pirjo Honkasalo)
Beton filmini iki sene önce Uluslararası Ankara Film Festivali’nde izlemiştim. Filme dair zihnimde kalan ilk şey salondan çıkınca yanımıza yanaşan 55-60 yaşlarındaki bir kadının, “Gençler gördünüz mü filmi? Nasıl bir şeydi bu, çok kötü oldum, psikolojim bozuldu.” şeklindeki tepkisi. Gözleri kocaman olmuş, elindeki sigaradan kocaman nefesler çekiyordu.
Ben de buna benzer duygular içindeydim filmden çıkınca. İskandinav sinemasının, soğuk sert duvarına çarpıp sarsılmıştım.
Finlandiya yapımı olan film, evinde sorunlar yaşayan bir ergen çocuğun abisi ile geçirdiği bir günü merkeze alıyor. Helsinki’nin soğuk caddelerinde dolaşan gençler hayata dair sorunları tartışıyor, görüyor. Siyah beyaz olan yapım çerçeveleri ve kurduğu muazzam atmosferle sizi içine çekiyor. Sorulan sorular, hayata dair tespitler filmin içeriğini dolduruyor. Karakterlerin başarılı performansı ve özgün kamera hareketleri ile film, izlenilmeyi hak eden özellikler barındırıyor.
Filmin Yönetmeni Pirjo Honkasalo’nun başka filmini izlemedim. Başında bulunduğu yapımlara bakınca adından çok fazla söz ettiren başka film göremiyoruz. (Aslında Beton da çok fazla yankı uyandırmadı Türkiye’de.
Pirkko Saisio’nun aynı isimli romanından uyarlanan filmin başrol oyuncuları, Johannes Brotherus, Jari Virman, Anneli Karppinen ve Juhan Ulfsak.
İskandinav sinemasını hep beğenmişimdir. Betoniyö de başarılı örneklerden bir tanesi. Sarsıcı bir film izlemek isteyen sinemaseverleri bu tarafa davet edelim.
Beton şairlere de ilham bahşetmiş. Muhammet Safa’nın bu filmden mülhem kaleme aldığı Taş şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum.
TAŞ
betonun mucitlerine
Ben iki kez betona çarptım
Birincisi buz gibi saydam
Öteki sert, çelik sanki
Dan! dan geçirmesiz.
Aklımda kaldığı kadar:
Evler ve babalar yoktu
Yüksek duvarlar ve korkulan ablalar
Tatsız yemekler ve gazlı sular
Sanatla felsefe ucuca
Kalabalık olmadan sohbet
El yordamıyla bulunmuş bir sevgili
Soğuk sancılarla geçirilen sevişmeler
Ayrıntılara girilmeyen bir dua
Tanımadığı tanrılarına
Korkarak ölmek vardı ilkinde.
Ne şekere bandırıp yemek mümkündü
Isıtılmış vicdanları
Ne üstüne kaymak koymak
Dondurulmuş şefkatlere
Dumanlı ağızlarla küfürler
Zamanın kayırdığı bir anne
Ağabeyler kardeşler piç
Islak ve tütsülenmiş bedenler
Ayinler tanıdığı tanrılara
İntihar etmek vardı ötekinde.
Berat Karataş
İZDİHAM