Anday’ın gözünden Garip ve Orhan Veli
‘Garip’, Melih Cevdet Anday için bir ‘şans’ olduğu kadar ‘şanssızlık’ da olmuştur. Bu durum, Oktay Rifat -ve belki Orhan Veli için de- söz konusu edilebilir. İlginç bir şair Anday; mitolojiye dayalı şiiri; modern ve pagan kültürlere ilişkin ögeleri buluşturması; geçmişle bağını, Osmanlı ve İslâm olanı aradan çıkararak kurması gibi özellikleriyle ilginç. Bu son özelliği dolayısıyla Cemal Süreya, Anday için şunu yazmıştır: “Ali’yi sadece Muhammed’in damadı olarak görüyor da, Akhilleus’un mızrağına çiçekler atıyor.” Diğer yandan Kolları Bağlı Odysseus, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış vb. yapıtların başarısı, Süreya’nın, “Poseidon’un denizlerinden getirilecek aygırların şiirimizde damızlık şansını az buluyorum” iddiasını boşa çıkarmıştır. Ama Anday’ın ‘şanssızlığı’ bu ve benzeri tartışmaların muhatabı olmasından değil; kuşak, tasnif vb. bölmeli lafzı pek seven kimi okuryazarların onu (ve Oktay Rifat’ı) ‘Garip’ içine hapsetmesinden kaynaklıdır. Şiirinde hem nicelik hem de nitelik açısından ağır basan dönemin değil de sayıca daha az şiirlerinin bulunduğu dönemin öne çıkarılmasında en büyük etken ‘sokağın beğenisi’ olsa gerektir. Popülist yaklaşımın edebiyat eğitimine yansıması da işin başka bir yanı. Garip ve sonrasının iyi değerlendirilmesi ve bazı ‘karışıklıkların giderilmesi’ açısından, bu çerçeve içindeki edebiyat tarihi çalışmalarının sağlıklı biçimde düzenlenmesi büyük önem taşıyor.
Anday’ın yapıtları, Everest Yayınlarından yeni bir düzenlemeyle sunuluyor. Bu yayın dizisinde, Anday üzerine ciddi emek sarf eden Yalçın Armağan’ın da katkısı var. Anday kitaplığı içinde yer alan; Garip ve Orhan Veli üzerine yazı, söyleşi ve anılardan oluşan Kalabalığın Şiiri de Yalçın Armağan tarafından hazırlanmış. Armağan, sunuş yazısında “Garip’in tarihini anlatan şairin Anday olduğunu söylemek yanlış olmaz” diyor. Kalabalığın Şiiri1, Garip şiiri dolayısıyla yapılan tartışmalar, bu şiirin etkileri, öncesi ve sonrası, geçirdiği dönüşümler, Orhan Veli ve şiiri konusunda Anday’ın görüşlerini derli toplu biçimde sunan bir kitap. “Melih Cevdet Anday’ın Garip”i başlığıyla verilen sunuş, hem Anday hem de Garip konusunda iyi bir birikime dayanıyor. Şunu da belirtmek gerek: Anday sevgisi, bazı hususlara soru işareti ile bakmaktan alıkoymamış Armağan’ı.
Melih Cevdet Anday, Garip şiirinin ‘atılımına’ sahip çıkmakla birlikte, oradan ilk ayrılan şairin kendisi olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Armağan’a göre, “Anday’ın Garip’ten ayrılan ilk şairin kendisi olduğunu ısrarlı biçimde belirtmesi, özerkleşme arzusu olarak yorumlanabilir.” Kitaptaki yazı ve söyleşiler de bu yorumu doğrular. Diğer yandan Anday’ın bu ‘özerkleşme arzusuna’ rağmen, Garip’e ısrarla sahip çıktığı da açıktır. Bu elbette doğal; ne var ki, bazı çelişkiler de barındırmıyor değil. Anday, ‘yol açıcı’ ve ‘temizlik şiiri’ vb. nitelemelerle, Garip’i ‘ait olduğu dönem içinde değerlendiren’ savunmalarla sınırlı kalmıyor. Yer yer neredeyse her açıdan savunmaya kalkışıyor ki, bu hem şiirindeki değişimin gerekçeleriyle çelişkili hem de Garip şiirinde olmayan özellikleri oraya aktarmak gibi yanlışları da beraberinde getiriyor. Anday’ın poetikasındaki değişim veya başka bir deyişle Garip dönemindeki şiiri ile Ölümsüzlük Ardında Gılgamış arasındaki ‘uçurum’, Memet Fuat’la bir söyleşisinde dile getirdiği “Şiir bir deneme alanıdır, yinelemeye gelmez, değişme gerekir” biçimindeki genel doğrularla açıklanabilir mi yalnızca? Bir de Enver Ercan’la söyleşisindeki “Üstelik Garip şiiri, toplumcu gerçekçi bir şiirdi, slogan kullanmadan” ifadesi ne ölçüde doğrudur? Anday’ın birikimine sahip bir şairin ‘sosyalist gerçekçilik’ tarafından öne sürülen ‘ölçütleri’ bilmiyor olması düşünülebilir mi? Armağan’ın belirttiği gibi, Anday, “Garip’in solculuğunun kendisinden geldiğini dile getirir.” Bu, ‘sol’a hangi açıdan bakıldığı ile ilgilidir elbette. Yine de her açıdan birtakım soru işaretleri çıkıyor karşımıza: Sözgelimi Anday’ın pozitivist bakışı göz önüne alındığında, Garip, ‘sol’ olarak nerede duruyor? Söz konusu olan ‘sosyalist gerçekçilik’ ise Garip, onun da karşısında konumlanmıştır. Diğer yandan ‘toplumun maddî gelişmesiyle sanat arasındaki orantısızlığa’ dikkat çeken Marx’ı düşündüğümüzde; ‘toplumcular’ da ‘Garip’ de böyle bir yaklaşımın uzağında değil midir? Garip’in ‘yoksulluk’ retoriği popülist bir mahiyet taşır ve sokağa, ‘küçük adam’ın sokağına çıkar.
Kalabalığın Şiiri, ilgili edebiyat okuruna bir tür bellek tazeleme imkânı da sunuyor. Yazı, söyleşi ve anılar, kitabın amacı doğrultusunda gerçekten iyi seçilmiş. Cumhuriyet dönemi şiirinde yüksek sesli bir çıkış yapmış Garip’in tartışılması, yeniden değerlendirilmesi açısından da önemli bir işlevi var. Anday’ın gözünden Orhan Veli’yi de yeniden düşündürüyor. Örneğin, Yalçın Armağan’ın dediği gibi, “1945 yılında Orhan Veli’nin şiirindeki değişim açık biçimde görülmektedir ve Melih Cevdet Anday, bu değişimde kişisel ilişkilerin etkisini anlamamızı sağlayan bir noktayı aydınlatır. Orhan Veli’deki bu değişimi Sabahattin Eyüboğlu etkisine bağlama eğilimindedir Anday.” Bazı anı ve söyleşilerden ‘duygusal tepkiler’de sızıyor. Örneğin bir söyleşideki şu ifade, Oktay Rifat’a sitemdir: “Oktay şimdi o dönemle hiç ilişkisi yok gibi davranıyor.”
Neden Kalabalığın Şiiri? Bunun yanıtı, kitapta etraflıca veriliyor elbette. Anday, kitaba adı verilen yazısında Orhan Veli şiiri için şöyle der: “Sanki bir yığın insan, sıraları geldiğinde, onun aracılığı ile bize kendilerini tanıtmışlardır.” Yazıyı Anday’ın, günümüz için de geçerli bir tespitiyle noktalamak yerinde olur: “Bir şair sevilir, sonra unutulur, şiirle uğraşmayanların belleğinde birkaç dizesi kalır. (…) Biz şiiri seven bir ulusuz. Ne var ki şiir üzerinde düşünmüyoruz. Orhan Veli’yi de sevdik. Yarın sevmeyeceğiz. Yarın, bilmeden onun gibi biri gelse yeni sanacağız.”
Aydın Afacan, T24İZDİHAM