Ali Haydar Haksal’ın Kör Kuyu Kitabı Çıktı
Dergi ve edebiyat dünyamızın usta kalemi Ali Haydar Haksal yeni romanı ile okur karşısında. Haksal, “Kör Kuyu”sunda bunalımdaki bir psikanalistin arayışlarını anlatıyor.
40 yıla varan yazın hayatı… 30’un üzerinde yayımlanmış eser… 1987 yılında kurulmuş hâlâ varlığını sürdüren Yedi İklim dergisi… “Öykü ruhumun yansımasıdır, yaşadığım öyküsel bir hayattır, öykünün bendeki karşılığını tam olarak bilmiyorum. Hâlâ amatör ruhluyum ve arayıştayım” diyebilen mütevazı bir gönül; Ali Haydar Haksal. Edebiyat dünyamızın en velut kalemlerinden biri olan Haksal, bilhassa öykücülüğüyle günümüz edebiyatına mühim katkıları olmuş, yayımlanmış 14 öykü kitabının yanı sıra inceleme-araştırma, biyografi, deneme ve roman gibi türlerde de eser vermiş çok yönlü bir yazar. Son eseri Kör Kuyu ise yazarın beşinci romanı.
Ali Haydar Haksal’ın eserleri, çoğunlukla kahramanın yaşadığı zihni karmaşa ve kaosla başlar. Okuyucu bu çatışmayı anlamaya çalışırken kahraman, bunalımdan bunalımlara sürüklenir. Bir süre sonra onun arayışının ve bunalımlarının bizimkilerden farklı olmadığını görürüz. Haksal’ın kahramanlarının yolu; arayışlar, ikilemler ve paradokslar sonrasında her an bir psikoloğa düşecek gibidir. Belki de bu yüzden yazar, “Kör Kuyu” romanının ana kahramanı Kenan Karadut’a meslek olarak psikanalistliği seçmiştir. Böylelikle yazar, Kenan Karadut’un gözünden, perdesiz bir biçimde toplumun farklı kesimlerinden “hasta”ların hayatlarındaki kırılma noktalarına daha yakından bakabilme şansını bulmuştur. Peki yazar bu şansı, hakkını vererek kullanabilmiş midir? Bunun cevabını elbette okuyucu verecektir.
ZAMANI ÖLDÜRME YÜZYILI
Roman, ana karakter psikanalist Kenan Karadut’un kendi kendisini anlama ve anlatma çabalarıyla başlıyor. Kahramanımız Kenan Karadut bir psikanalist. Mesleğinde yetkin ve başarılı bir isim. Evli ve çocukları var. 30 yıldır aynı sokakta, Ihlamur Sokağı’nda yaşıyor. Dışarıdan bakıldığında son derece durağan bir hayata sahip gibi görünen kahramanımız, aslında içinde taşkın bir ruh hâline sahiptir. Huzursuzlukları, gelgitleri, kendinden memnuniyetsizliği zihnini kurcalamakta ve bu durum onu bir bunalıma sürüklemektedir. Kahraman aynı zamanda romanın anlatıcısıdır. Bunun, okuyucuyla direkt bir bağ kurmada etkili bir yöntem olduğu aşikâr. Kahraman romanın başlarında kendisini şöyle anlatıyor: “Taşkın bir mizacım var, bazan bunun önüne geçemiyorum. Çevremdeki insanlardan ayrı biri olduğumun farkındayım. Bunu belli etmemeye çalışıyorum. Halim selim biri olarak görünmeye çalışıyorum. Oysa içimde, hayata karşı saldırgan bir yanım var. Buna doyumsuzluk mu desem başka bir şey mi?”
Kahramanımız Kenan Karadut, psikanalist olması sebebiyle hayatta çoğunlukla sağlam bir duruşu olmayan, mutsuz, arayışta olan, ipe sapa gelmezlerin, ipin ucunu kaçıranların tam ortasında olduğunu, bu yüzden bazen kendisinin de onlardan biri olup olmadığını düşündüğünü söylüyor. “Ya ben de onlardan biriysem?” sorusunu kendi kendine soruyor. Sonra neden böyle düşündüğünü kendisini şöyle anlatarak açıklıyor: Paradokslar ve gelgitler arasında yorgun, bunalmış ve çoğunlukla karamsar.
Memnuniyetsizdir. Zamandan, mekândan, insanlardan hatta kendisinden memnun değildir. Lâkin bunları değiştirecek gücü de kendisinde bulamaz. Zamanın akışına, anlık savruluşlara kapılıp gitmektedir. Tıpkı hastaları gibi… Bu kapılıp gitmeyi şöyle anlatır: “Zamanım yok ya da bana ait bir zamanım yok. Her şey benim dışımda, ben de kendimin dışındayım.” Memnun değildir ne kendisinin zamanla olan münasebetinden ne de insanların zamanla münasebetinden. “Bu, zamanı öldürme yüzyılı. Bunu mu söylemeliydim, bu bana mı düşmüş ama biri bunu söylemeliydi.”
İKİ MEKÂN İKİ BAŞKA DÜNYA
Romanın bölümleri ilerledikçe mekân algısıyla birlikte yazarın dünyasını daha iyi tanıyoruz. Romanda olaylar iki temel mekânda gerçekleşiyor. Birincisi; yazarın ailesiyle birlikte yaşadığı evi ve mahallesi… Güz Apartmanı, Ihlamur Sokağı, yazarın evinin balkonundan görülebilen Ihlamur Sokağı’nın terkedilmiş, eski ahşap evi ve o evin bahçesindeki yaşlı ıhlamur ağacı. Yaşlı ıhlamur ağacı, kokusu ve mevsimi geldikçe açan çiçekleriyle yazara eski zamanları hatırlatır. Mahalleliye eski zamanların dinginliğini, huzurunu taşıyan bir unsurdur. Yazarın maddi gücü yeterli olmasına rağmen yıllardır bu eski sokaktan, mesela daha lüks bir siteye taşınmak istememesinin nedeni aslında geçmişle olan bağlarını tamamen yitirmekten korkmasıdır. Ihlamur Sokağı sadece bir sokaktan ibaret değildir onun nazarında. Romanda olayların geçtiği ikinci mekân ise; yazarın iş yeri, hastalarını kabul ettiği ofisidir. Lüks bir plazanın onuncu katında bulunan ofisi, her yapacağını saat gibi ayarlayan ve kontrol eden asistanı Meral, her biri sıkıntılı dünyalarıyla yazarın etrafını saran hastaları ve bilgisayar ekranı… Soğuk, sanal, zamanın akışına yenik düşmüş insan ilişkileri…
Bir müddet sonra gelişen olaylarla bu ayrı iki dünyayı temsil eden mekân; vefâ, dostluk, fedakârlık, aile sıcaklığı, sorumluluk bilinci gibi yitirilen değerler sonrasında birbirine benzemeye başlar. Ihlamur Sokağı’nda bir gün hiç beklenmedik bir olay olur ve sokak büyüsünü yitiriverir. Ihlamur ağacı o günden sonra çiçek açmaz olur. Sanal âlemde yazarın karşısına çıkan KaRaPanTer lakaplı gizemli kişi ise yazarın kendi hayatını, bu hayattaki duruşunu sağlama almasını sağlayan bir imtihana dönüşür. “Hayatımı yazsam roman olur.” diyen KaRaPanTer’in acıklı hayat hikâyesi ise kitapta oldukça sürükleyici biçimde anlatılmış.
MODERN İNSANIN DERTLERİ
Ali Haydar Haksal, Kör Kuyu’yu bir meselesi olduğu için yazmıştır şüphesiz. Onun meselesi günümüz insanının meselesidir. Bu yüzden yazar, okuyucuya olaylara ve kişilere tarafsız bakma lüksünü vermez. Romanda gelişen olaylar esnasında yazar, bir anlatıcı edasıyla araya girip kimi zaman komşuluk ilişkilerinin zamana yenik düşüşünü kimi zaman da sosyal medyanın amacını aşkın bir şekilde kullanılmasının aile ilişkilerine ve sosyal hayatımıza olumsuz tesirlerini eleştirir. Bununla birlikte toplumdaki kültürel dejenerasyon, dünyadaki savaşlar, Şii-Sünni çatışmaları, teknolojinin dil üzerindeki tahribatı, kitabın her geçen gün insanların nezdinde kıymet kaybetmesi de dikkat çektiği meselelerdir. Bu yönleriyle Kör Kuyu bireysel değil toplumsal bir meseleyi anlatmak için yazılmıştır diyebiliriz. Bu minvalde Kenan Karadut’un ve hastalarının yaşadığı çıkmazlar, içine düştüğü kör kuyular modern dünya insanının düştüğü kör kuyulardır. Yazarın niyeti, gerek kahramanın gerekse kahramanın gözünden tanıdığımız kişilerin kör kuyularını anlatırken bunlar üzerinden okuyucuya ulaşmak ve insanın kendi kör kuyusunu aydınlatmasına yardım etmektir. Haksal, bunu da ancak kişinin kendisinin yapabileceğini eklemeyi de unutmaz. Ona göre; herkes kendi kör kuyusundadır. Bütün kuyular başkalarına kapalı ve tek kapılıdır. O kapı da sahibinin elindedir.
Özgür Aras Tüfek
İZDİHAM