Senegalli Yazar Mariama Bâ’nın Uzun Bir Mektup Kitabı Hakkında
“Acı, Geçmiş Olsa Bile, Hatırlanınca İnsanda Aynı İzleri Bırakır”
Bazı yapıtları incelemek, o eserleri doğru olarak anlayabilmek için bu eserlerin yazarlarının hayat hikâyesini genel olarak bilmek gerekir. ‘Uzun Bir Mektup’ da böyle bir kitap.
Mariama Bâ, Senegalli kadın bir yazar. Afrika Edebiyatı’na ilk olarak bu eseriyle giriş yapan Bâ, arkasında yayımlandığını göremeden vefat ettiği bir eser daha bırakmıştır. (Kızıl Şarkı) 1929 yılında Dakar’da doğan Bâ, kendi kuşağının kadınlarının aksine normal bir eğitim görmüştür. Tatillerde Kur’an Kursu’na da gitmiştir. İlk yazılarından sonra, topluma yönelttiği eleştirel tarzda makalelerle kendi yazı hayatını oluşturmuştur. Kadın hakları konusunda birçok derneğe katılmış, kadın erkek eşitsizliğini kaldırmak için çokça çaba sarf etmiştir. (Feminist değildir) Mesleği öğretmen olan Mariama Bâ’nın bu eseri de bu çabalarının bir ürünüdür. Fransızca yazılan bu eser, 1981’de İngilizce yayımlanmıştır. İngilizce’den Türkçe’ye ilk olarak 2000 yılında çevrilen ‘Uzun Bir Mektup’, ikinci baskısını geçtiğimiz yıl yapmıştır. Bu kadar uzun bir süre yayımlanmamasının sebebi ne olabilir bilmiyorum; ancak bu durumun bizim için kayıp olduğunu söyleyebilirim.
‘Uzun Bir Mektup’, mektup türünde bir eser. Yer yer günlük tarzı da görebiliyoruz. Kaknüs Yayınları tarafından neşredilmiştir ve 94 sayfadır. İçinde, başkarakter Ramatoulaye tarafından arkadaşı Aissatou’ya yazılmış 27 tane uzunlu kısalı mektup barındırıyor. Yazarı Bâ’nın hayat hikâyesiyle paralellikler gösteren bu eserin otobiyografik özellikler de gösterdiğine inanıyorum. Kitapta, üzerine, kızıyla aynı sınıftan birini kuma getiren kocası Modou’nun yaptığını kabul edemeyen Ramatoulaye’nin, içini arkadaşı Aissatou’ya dökmesini görüyoruz. Kocası öldükten sonra kaleme aldığı bu eser, sadece bir kadının başka bir kadınla dertleşmesini içermiyor. Cenazelerde gelenekselleşmiş fakat gereksiz adetlerden Afrika’nın siyasi-sosyal hayatına, Ramatoulaye’nin içsel sorgulamalarına, din olgusuna, kadın-erkek haklarına, eğitim meselesine kadar birçok konuya temas ediyor. Eserin birçok konuda mantıklı sorgulamalar içermesi bu eserin değerini yükseltiyor.
Çok genç birisini (Binetou) üzerine kuma getiren kocasını yaşarken hiçbir zaman affetmeyen Ramatoulaye, hayal kırıklığını “Delilik ya da zayıflık? Kalpsizlik ya da karşı konulamayan aşk? Ne çeşit bir iç sıkıntısı Modou Fall’u Binetou’yla evlenmeye itti? Onu tutkuyla sevdiğimi, ona hayatımın otuz yılını verdiğimi, on iki kere onun çocuğunu taşıdığımı düşündükçe! Hayatıma bir rakibin girmesi onun için yeterli olmadı. Başka birisini severek geçmişini, maddi ve manevi olarak sildi. Böyle bir inkâra kalkıştı. Hâlbuki beni karısı yapabilmek için yapmadığı şey kalmamıştı!” diyerek dile getiriyor.
Bir hayal kırıklığı kitabı diyebiliriz bu eser için. Aynı zamanda psikolojik bir eser de diyebiliriz. Bâ, karakterin duygularını, bir kadının yıkılmışlığını ama çocukları için ayakta kalmaya çalışmasını çok başarılı bir şekilde okura aktarıyor: “Bir boşlukta yaşıyordum. Ve Modou beni görmekten kaçınıyordu. Arkadaşlar ve ailenin onu eve geri getirme girişimleri işe yaramadı. Yeni çiftin komşularından biri bana ‘çocuğun’, Modou ismimi her andığında ya da çocuklarını görmek istediğini söylediğinde hep ‘tir tir titrediğini’ anlattı. Bir daha hiç gelmedi: Yeni mutluluğu yavaş yavaş bizim anımızı sildi. Bizi tamamen unuttu.”, “…Modou artık benimle ilgilenmiyordu ve ben bunu biliyordum. Terk edilmiştim, hiçbir elin almaya cesaret edemediği sallanan bir yaprak gibi, babaannemin deyişiyle.”, “…Gerçek şu ki her şeye rağmen hâlâ gençlik aşkıma sadığım. Aissatou, Modou için ağlıyorum ve buna engel olamıyorum”
‘Uzun Bir Mektup’u okurken Afrika kültürüne ve yaşamına ait birçok öge bulabiliyoruz. Mariama Bâ, fikirlerini ve olmasını istediklerini Ramatoulaye’nin bakış açısından okura aktarıyor. İşin ilginç tarafı ülkemizdeki birçok durumla benzer özellikler bulabiliyoruz. Ülkemizden binlerce km uzaktaki bir ülkeyle bu kadar benzer özelliklerimizin olması (birçoğu olumsuz) bize edebiyatın gücünü bir kez daha gösteriyor. Özellikle eğitim-gelenek- modern hayat konusunda Ramatoulaye’nin dedikleriyle ülkemizdeki durum arasında pek fark gördüğümü söyleyemem: “Üniversitede pek çok ümitsiz ve terkedilmiş hisseden genç var. Başarısız olanlar ne yapacak? Az da olsa mürekkep yalamış olanlara geleneksel zanaatlarda çıraklık yapmak aşağılayıcı geliyor. Rüyaları memur olmak. Mala kullanmayı küçümsüyorlar. İşsizler ordusu suçlular selini kabartıyor. Demircilerin, atölyelerin, kundura dükkânlarının terk edilmesine sevinmeli miydik? Bu kadar kalpten memnun mu olmalıydık? Geleneksel zanaatkârların oluşturduğu seçkin bir tabakanın kayboluşuna tanıklık etmiyor muyduk? Sonsuz sorular ve tartışmalar. Hepimiz geleneklerimizin içine modernliği sokmak için birçok şeyin yıkılması gerektiğinde hemfikirdik. Geçmiş ve gelecek arasında kalan bizler kaçınılmaz olan ‘alın teri’nden nefret ettik. Muhtemelen kayıpları hesapladık. Ama hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorduk. Eskiye özlemle doluyduk ama azimli ilerleme taraftarlarıydık.
‘Uzun Bir Mektup’, aslında bir misyon kitabı. Bâ, yazdıkları üzerinden hayatından kesitler ve düşünsel bir yapıt sunuyor okura. Güçlü, haksızlığa engel olmaya çalışan, insanların nefislerine hapsolmasını görebilen, toplumsal hiyerarşiyi eleştirebilen, batının Afrika’yı ne hale getirdiğinin farkında olan bir Müslüman o. Birçok yerde Ramatoulaye ve Bâ’yı birbirinden ayıramamamız ‘Uzun Bir Mektup’un otobiyografik özellikler gösteren bir kitap olduğunun kanıtı gibi. İnsanları ve toplumu tenkit edip çözüm reçeteleri sunarken, başarılı tespitler yaparken tek kişi oluyorlar sanki. Özellikle Batı Afrika’nın sömürgecilik dönemiyle ilgili yazdıklarında bunu görebiliyoruz: “Sömürgecilerin asimilasyon düşü, bizim düşünme şeklimiz ve yaşam tarzımızı da içine çekti. Doğal korumamız olan gür saçlarımızın üzerine güneşten korunmak için giyilen şapkalar, ağızda duman dolu pipo, tam baldırın üstünde beyaz şortlar, güzel biçimli bacakları sergileyen kısacık elbiseler: Tüm bir kuşak, birden bu içimizde yayılmakta olan saçma durumun farkına vardı. Tarih yoluna devam etti, olanları umursamadan. Gidilmesi gereken doğru yol hakkındaki tartışma Batı Afrika’yı sarstı. Cesur adamlar hapishaneye atıldı; diğerleri, onların izini takip ederek başlanmış olan işe devam ettiler. … Özgürlük elde edilince bir cumhuriyetin ve ulusal marşın doğuşuna ve bir bayrağın dikilişine şahitlik ettik.”
Ramatoulaye -ya da Mariama Bâ- bir dava insanı. Vicdanlı, onurlu bir kadın. Ailesi için, halkı için, kadın hakları için (tekrar belirtelim feminist değil) mücadele eden ve her zaman edebilecek biri. Bunun devam etmesi için de bu kadar olumsuzluk ve kendisi gibi olmayan insanlar içinde umudunu hiçbir zaman kaybetmemesi gerekir. Bâ –ya da Ramatoulaye-, kitabın sonunda umudu olduğunu, olacağını her zaman dile getiriyor ve mektubunu bu umutla bitiriyor. Kitabın başındaki umutsuzlukla sonundaki umut arasında anlamlı bir farklılık olması da kitabı sırf kötümser bir havadan kurtarmış olduğu için çok önemli: “…Hayatımı tekrar baştan düzenlemekten bıkmadım. Her şeye, hayal kırıklıklarına ve utançlara rağmen içimde hâlâ umut var. Bitkiler kirli ve mide bulandırıcı bir çamurdan tekrar can bulabilir, ben de içimde yeni tomurcukların açtığını hissediyorum. ‘Mutluluk’ sözcüğünün gerçekten bir anlamı var, değil mi? Onu arayacağım…”
Kitapla ilgili birkaç da olumsuz noktaya değinmek istiyorum. Çevirmen Nagihan Haliloğlu genel olarak iyi bir iş çıkarmış. Kitabın vermek istediklerini anlıyoruz ama bazı yerlerde anlamda aksaklıklar var. Bunların çevirmenden mi, yoksa direkt orijinal dilinden değil de İngilizce’den çevrildiği için mi olduğunu kestiremiyoruz ama çeviriyle ilgili bir problem olduğu kesin. Orijinalinin böyle olduğunu düşünmüyorum. Ancak okumayı engelleyen çok bir durum yok. İkinci olarak da kitabın içeriğiyle, anlatımıyla ilgili. Mariama Bâ, anlatırken zaman zaman ana konudan kopmuş. Belki yazar, düşünsel olarak çok şey vermek istediği için olabilir ama bazen aynı mektup içinde birbirinden bağımsız konuların olması olumsuz bir etki katmış. Yine de göz ardı edilebilir diye düşünüyorum. Sonuçta Afrika Edebiyatı’nın düşünsel ve edebi olarak sağlam kitaplarından biri ‘Uzun Bir Mektup’.
Kitap, Kaknüs Yayınları’ndan çıktı.
Mehmet Akif Öztürk değerlendirdi.
İZDİHAM