Yunus Meşe, Sol Avcumun İçi
Deli Kadın’ın çadırına bir an önce varmak için kapıya koştum. Ayakkabım yok. Çalmışlar şerefsizler. Boğazımı yırtar gibi bağırdım. Sado piçi sen mi çaldın lan ayakkabıları? Ses seda yok. Bir tek gölge dahi yok etrafta. Ayakkabımı çalarak kaderimle arama girmeye çalışıyorlar. Beni engelleyemezler. Bu anı bekliyorum yıllardır. Yalınayak daldım boklu, çamurlu sokağa.
Rüyamda bir bufalo beni çatallı boynuzlarının arasında taşıyordu. Önce yeşil çayırları geçtik, sonra kurak toprakları. Hızını değiştirmedi bufalo. Kurak topraklardan sonra karanlık bir ormana daldık. Hız yine aynı. Bu hayvan beni kurda kuşa yem edecek diye ödüm bokuma karışıyordu. Derken bufalo durdu birden. Savruldum. Beş metre uçtum havada. Sonra berrak bir su birikintisinin kenarına kadar yuvarlandım. Bufalo bana dönüp konuşmaya başladı. Bu kısmet pınarıdır. Üç yudum su iç. Sonra arkana bakmadan ve hiç durmadan başladığımız yere kadar koş. Kısmetin orada. Böyle söyledi ve ormanın karanlığında kayboldu.Deli Kadın’ın sesine benziyordu sesi. Birinci yudumu içtim. İkinci yudumu içiyordum ki kafama cam parçaları saplandı.
Odanın camına taş atmışlar. Savrulan cam parçaları kafama saplanmış. Ona uyanmışım. Pencereye koştum. Sokak ıssız. Camı kıran ya tüymüş ya da iyi saklanmış. Mahalle küçük bulurum onu sonra diye önemsemedim. Kafamdaki camları bile temizlemeden kapıya koştum. Deli Kadın’ın çadırına gitmek için. Ayakkabımı çalmışlar. Yalınayak daldım sokağa. Mahalleyi boydan boya geçtim. Deli Kadın’ın çadırına vardım. İçeri girmek için seslendim. Gel, seni bekliyordum, dedi. Girdim. Dizinin dibine yatırdı beni sol elimi eline aldı. Baktı. Uzaktan baktı. Gözlerine yaklaştırdı baktı. Bir kere daha baktı. Sonra öyle bir çığlık attı ki korkudan elimden ayağımdan can kesildi. Göremiyorum, diyerek saçlarını yolmaya başladı Deli Kadın. Kara haber mahalle sakinlerine çabuk yayıldı. Önce sepetçi kadınlar duydu, onlar kâğıt toplayıcılarına, onlar dilencilere, dilenciler teyp hırsızlarına taşıdı haberi. Bir saate kalmadan bütün mahalle yığıldı Deli Kadın’ın çadırına. Ben hala yerdeydim, elim Deli Kadın’ın avucunda. Mahalleyi bir matem havası sarmıştı. Kadınlar fısır fısır korku tohumları salarken mahalleye, erkeklerimiz meclisi topladı. Beni de şahit olduğum için çağırdılar. Baba Selman sordu. Göremedi dedim. Üç kere baktı, göremedi. Uzun sessizlik oldu içeride. Mahallemizi tehlikelerden ancak kâhinlerimizin gözleri koruyabilirdi. Baba Selman kara sakalını sıvazladıktan sonra ağır ağır konuşmaya başladı. Kadir’i duydunuz hepiniz. Deli Kadın çizgileri okuyamaz olmuş. Bu sonumuzun gelmesi demektir. Ben derim ki Deli Kadın Kadir’e el versin, sonra da terk etsin mahalleyi. Yeteneğini kaybetmiş bir kâhin barınamaz aramızda. Çizgileri okuma yeteneği nesilden nesile aktarıldı. Kâhin öleceğini hissettiği zaman yeteneğini seçtiği birine aktarır. Bunun için el verme töreni düzenlenir meydanda. Baba Selman konuşmaya devam ediyordu. Çok geç olmadan el verme törenine hazırlanalım. Hidayet karşı çıktı sadece onca insan arasından. Deli Kadın’ı doktora götüreceğim, dedi. Baba Selman, doktor çizgi okumayı ne bilecek? Dedi. Hidayet, Çizgi okumayı bilmese de Deli Kadın’ın derdini bilir. Götüreceğim. Bir şey değişmezse gereğini yaparsınız, dedi.
Kadınlar damlara sıralandı, erkekler duvar diplerine, çocuklar sokaklara döndü. Sado’yu bulup ayakkabılarımı aldım. Camımı kıran piçe meydan dayağı attım. Bir darbuka hareketlenir gibi oldu. Havasında değildi kimse, kesildi. Akşama doğru döndüler Hidayet’le Deli Kadın. Deli Kadın’ın gözlerinde gözlük vardı. Hipermetrop olmuş, dedi Hidayet. O nedir, diye sordu Baba Selman. Göz hastalığı, diye cevap verdi Hidayet. Deli Kadın ses etmeden çadırına girdi. Beni çağırdı sonra. Girdim. Sol elimi aldı eline. Baktı. Bakır bir tas bul, içine kına yoğur, aşağıdaki çeşmenin başına bırak, kaderin gelip o tastan sol avucuna kına yakacak, dedi. Her şey normale dönmüştü. Boklu çamurlu sokaklardan kaderimi bulmaya gittim. Ayakkabım ayağımdaydı.
Yunus Meşe
İZDİHAM