Ayşe Sarısayın’ın Yorgun Anılar Zamanı Kitabına Dair
Ayşe Sarısayın, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. Babası şair Behçet Necatigil, annesi öğretmen Huriye Necatigil’dir. Ortaöğrenimini İstanbul Alman Lisesi’nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünden (1981) mezun oldu. 1984’te babası Behçet Necatigil’in çeviri şiirlerini yayına hazırladı; kitap “Yalnızlık Bir Yağmura Benzer” adıyla yayımlandı.
1986’da İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nden mezun oldu. Uzun yıllar ilaç sektöründe yönetici olarak çalıştı.
“Denizler Dört Duvar” adlı ilk öykü kitabı 2004 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne; “Yorgun Anılar Zamanı” adlı öykü kitabı 2005 Sait Faik Hikaye Armağanı’na; “Karakalem Resimler” adlı öykü kitabı ise Dünya Kitap dergisinin 2008 Yılın Telif Kitabı Ödülü ‘ne değer görüldü.
Yazarın çok sayıda telif eserleri ve çevirileri var.
Yorgun Anılar Zamanı 130 sayfa olup, 10 hikayeden oluşuyor.
Ayşe Sarısayın, Yorgun Anılar Zamanı’nda kadın kahramanların arasında geziniyor. Masallar arasında büyüyen bir kız çocuğu, gördüğü mutlu evliliklerin bozulup dağıldığına tanık olmuş bir genç kız, kendi hüzünlü geçmişinden torununu sakınan bir anneanne ve evliliğini sürdürememiş kadınlar…
Ayşe Sarısayın, değerlerin sarsılmaya yüz tuttuğu toplumumuzda kadının ne olursa olsun ayakta kaldığını, kalabileceğini gösteriyor bize. Böylece biz bu hüzünlü ama dirençli kadınlarda mutlaka kendimizden bir şeyler buluyoruz. Yorgun Anılar Zamanı, ölçülü, şiirsel dili ve inandırıcı anlatımıyla Ayşe Sarısayın’ın öykü yolculuğunda yepyeni bir durak ve öykü edebiyatımızda iz bırakacak bir kitap.
Bu güzel kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
YORGUN ANILAR ZAMANI – ALINTILAR
Kapının çalınması iyidir; merak, heyecan, sevinç, en çok da değişiklik demektir. (s: 24)
Bir ilkyaz yağmurunun ardından güneş açınca, yağmur damlaları buharlaşır ya… Gözyaşlarım da öyle kuruyuverdi hemen. Taze çimen koktu her yer, gökyüzü mavileşti. Şaşırdım; aşkın kokusu ve rengi var mıydı? (s:30)
Okudukça, iç dünyan da hızla zenginleşiyor. Bir daha vazgeçemiyorsun. Zaman bulunca okumak yerine, okumaktan arta kalan zamanlarda yaşayın. (s:56)
Babamın öldüğü yaşı çoktan geçtim, bekliyorum ne zamandır. Ancak bu bekleyişten bunaldım. Kendimle barıştım, geç de olsa. Savaşacak hiç kimse yok ki karşımda! Aslında savaşıp durduk, başkalarıyla savaştığımız sanırken… Yaşamın sonuna yaklaştıkça daha iyi anlıyorsun. (s: 58)
Dile getirilemeyen duygular, güçlükle önüne geçilen kendini koyvermeler, bırakıp gidilemeyenler, bölünmüşlükler, yarım bırakmalar, yarıda bırakılmışlıklar, on sözcükle tanımlanabilir miydi? (s: 91)
Hepimiz seçtiğimiz yaşamların içinde farklı biçimlerde hırpalanmıyor muyuz? (s: 92)
Yaşamanın şiddeti arttıkça zamanla birlikte tüm kavramların silinip gittiğini yaşayarak öğreniyorsunuz. (s: 94)
Soğurken bir ölü, çok ince bir eli / Tutup ısıttınız mı?.. Yanında olsaydım ısıtmayı dener miydim, yoksa ürker miydim soğumaya başlamış bir eli tutmaktan? Sıcakkenhiç tutmadığım bir eli, soğurken tutabilir miydim? (s: 95)
Zamanın durması istenirken, en hızlı tüketilen zaman oluyordu. (s: 95)
Çözümsüzlükler acıtır insanın içini. Üstünde durulmazsa geçer gider zamanla. Hiç bir şey geçip gitmez, zamandan başka, sen istemezsen geçmez. (s: 99)
Genç kızların namusuna gelen en ufak söz, beyaz patiskanın üzerine konmuş karasinek gibi durur. (s: 109)
Yarın cumartesi, günlerden yalnızlık. (s: 123)
Sami Gören değerlendirdi.
İZDİHAM