18 Haziran 2017

Sevgili Büşra Ateş’in Kitabı Ağlayan Kalpler Çıktı

ile izdiham

ÖMÜRLÜK BİR KAVGA, AĞLAYAN KALPLER

Yaşam çok yönlü bir karmaşadan ibarettir. Ve bu karmaşa zamanın en küçük diliminde dahi sonsuz bir değişkenlik sergileyebilir. Bu karmaşanın temelinde insan ve insanın küçük öyküleri vardır. Bu öyküler parça parça birleşerek yarına taşınacak olan büyük hikâyeyi oluşturuyor. Bu büyük hikâyemizin iyi ya da kötü sonlanması yine bizim elimizde. Bu çok yönlü karmaşanın temelinde insan var çünkü. İnsanın bireysel farklılıkları oluşturuyor bu karmaşayı. Bu bireysel farklılıkların oluşmasında da yine sayısız etkenler söz konusu. Sosyokültürel durum, eğitim, ekonomi, genetik etkenler… Listeyi uzattıkça uzatabiliriz ama derdimizin anlaşılabilmesi için bu örnekler yeterli olacaktır.

Bireysel farklılıklara neden olan bir durum da fiziksel etkenlerdir. Hamilelik sürecinde, doğum esnasında ya da sonrasında yaşanan fiziksel etkiler de bireysel farklılıkların oluşmasına yol açar. Bu etkiler kendilerini fiziksel olarak gösterdiği gibi ruhsal boyutta da gösterir. Bu farklılıklar toplumsal anlamda bir zenginlik oluşturması gerekirken, normal kabul edilen bireylerin etiketlemesi ile bir utanç kaynağına dönüşebilir. Deli, kör, sakat, topal, dilsiz…  Gibi etiketlemeler, bu yetersizlik türlerinden etkilenen bireylerin yaşamlarını cehenneme çevirebilmektedir. Engelli kavramının oluşumuna baktığımızda, bir bireyin engelli olarak nitelendirilmesinde toplumun çok büyük bir etken olduğunu görürüz. Gerekli düzenlemeler yapılmadığı için yetersizliği olan bireyler sosyal yaşam içerisinde engellenmektedir.

Karşılaştığımız problemler sadece fiziki düzenlemelerle ilgili değil elbette. Sosyal medya platformlarında yapacağımız kısa bir araştırma bile bize, orta çağ zihniyetine sahip normal! bireylerin var olduğunu ve bu bireylerin yetersizlikten etkilenmiş kişilere yaşam hakkı tanımadığını gösterecektir. Bütün bunları, yetersizlikten etkilenmiş ( engelli) bir bireyin sosyal yaşam içerisinde nelerle mücadele ettiğini görebilelim diye yazdım. Bu yazdıklarım bilinmeden bir kas hastası olan, SMA tip 2 hastalığı ile mücadele eden Büşra Ateş’in bir kitap yazmasının ne kadar zor olduğu anlaşılmayacaktı. Bu genel bilgilerden sonra Büşra Ateş’in Ağlayan Kalpler isimli kitabını konuşmaya geçebiliriz.

Şimdiye kadar pek çok kitap tanıtım yazısı kaleme aldım. Yazdığım kitap tanıtım yazılarından hiçbiri beni bu kitap ve yazı kadar heyecanlandırmadı. Yazarı yakından tanımam, yaşadığı fiziksel zorluklara şahit olmam da ayrıca bir heyecana sebep oldu.

Kitabın niteliğinden, edebi yönünden bahsetmeyeceğim hiç. Yazarın kavgası bunu gerektirmeyecek kadar önemli. Yazar, bu kitabı neden yazdığını şu cümleleriyle ifade ediyor:

“Bir SMA tip 2 hastası olarak bir çok yaşanmışlıklarımdan yola çıkarak kaleme aldığım bu kitapta, aslında tüm herkese her şeye rağmen güçlü olmayı amaç edinen bir farkındalık oluşturmak istedim. Bu eserimi de yazdığım ilk kitap gibi değil; kendim gibi herkese karanlıktan başka bir çok rengin var olduğunu göstermek,insanların bakış açılarını değiştirerek bilinen tüm tabuları yıkmak içim oluşturulan evrensel bir proje olarak görüyorum”

Bağımsız bir şekilde yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan Büşra Ateş, yaşadığı her türlü zorluğa rağmen eve, karanlık bir dünyaya kapanmayan; yaşamın her türlü güzel ve yaşanılabilir olduğunu göstermeye çalışan bir yazar. Ve bütün bunları henüz on sekiz yaşındayken yapıyor.

Kitabı Ağlayan Kalpler’i, hastalığıyla mücadele ederken yaşadıklarından ve bu yaşantılarının kendisinde uyandırdıklarından oluşturuyor. Kitapta yer yer kısa kısa şiirler de var.  Bu şiirler yazarın edebi yeteneğini göstermesi açısından da oldukça önemli. Fakat bu kitabı önemli kılan edebi niteliği değil, toplumsal normlara göre yetersiz kabul edilen bir genç kızın, bireyin ruhsal dünyasını göz önüne sermesi; aynı zamanda normal kabul edilen bireylerin kötü ve karanlık yanlarını da dile getirmesidir. Kitaptaki şu alıntı yazarın yaşadığı ve yaşamaya devam ettiği zorlukların kaynağını işaret etmesi açısından oldukça önemli.

“SMA’lı yani hasta bir bebek olarak doğmak kolaydı ama çoğunluğu acımasız ve anlayışsız insanlardan oluşan bir toplulukta hasta olarak yaşamak oldukça zordu.”

Yine kitaptaki çok önemli bir detay da hasta bir çocuğa sahip anne ve babanın psikolojik durumlarını, tepkilerini çok güçlü bir gözlemle ve bütün çıplaklığıyla ortaya koymasıdır. İnkar , kabulleneme süreci ve bu sürecin hasta birey üzerindeki etkileri çok net bir şekilde görüyoruz.

Allah her insanın kaderini başka bir şekilde çizmiştir. Kader bugün bize normal bir birey olma fırsatı vermişken yarın çok başka bir durumda uyandırabilir. Bu gerçeğin farkında olarak yaşadığımızda toplumsal boyutta gerçekleşen problemler de çözüme ulaşacaktır.

Büşra Ateş, doğumundan başlayarak anlatıyor hikâyesini. Cesur bir anlatımla ve bütün doğallığıyla. Bu süreçte kendisine engel olan, yaralayan üzen her şeyi anlatırken; bütün bunların karşısına bir kavganın varlığını da koyuyor. Bu kavgasında iyi niyetli fakat bilgisiz insanların ne kadar korkunç olabildiğini de görüyoruz.

“Bir çok insanın da tekerlekli sandalyeye dakikalarca acır gözlerle bakıp, yanındakine söylediği acıtan kelimelerle ne kadar bağnazlaşabileceğine de şahit olmuştum

Bu insanlar cümleleriyle seni iki dakika içinde öldürür , gömer; senin ruhun duymaz”

Büşra ve Büşra gibi yetersizlikten etkilenmiş(engelli) bireylerin ortak dileklerinin,teleplerinin acınma değil saygı olduğunu da Ağlayan Kalpler’de yazarın ağzından bir kere daha duyuyoruz. Yazarın bu kavgasında onun yanında olduğunu göstermek istiyorsanız facebook üzerinden kendisine ulaşabilirsiniz. Ağlayan Kalp’lere de yazarın kendisinden talep ederek imzalı bir şekilde kavuşabilirsiniz.

Yunus Meşe değerlendirdi

İZDİHAM