20 Ağustos 2017

Oğuzhan Bükçüoğlu, Peynir Coğrafyası

ile izdiham

Bu yaşanmış, ama yaşanmaması gereken bir hikâyedir.

27 gün boyunca farklı peynirlere bakıp durdum.

Her peynirin bana söylediği tek şey şu oldu:

“ Uyanmak istiyorsan, uyumaya devam et. “

**

Karşımızda gözü pek bir güruh kendi hesabını yapıp yeni kurbanlarını seçiyor. Seçenekler, tercihler ve bitmek bilmez elemeler. Yarış içerisinde ne olduğunu unutan bir ata, yarış sonunda verilen arpanın bir manası kalmadı. Kimse atın ne yediğini umursamıyor, atın bir sonraki yarışa hazır hale gelmesi artık devasa bir saplantı haline geldi. At ve arpa. İnsan ve hırs. Hırs, tükürmeyi bilmeyen insanın lamaya değer biçmesidir.

İhtimal ile bulanmış aklın, kalbe durmadan panzehir pazarladığı bir zamandayız. İnsanın yüzü hangi renkten yaratıldı ki durmadan değişip duruyor. Sebebini, neticeye sattığımız bir yaşamak icat edildi. Skorda üstün olmak bir yana hakemle iyi geçinen kazanmaya devam ederken, diğerleri kendilerine kerpiçten dünya tasarlamaya mecbur bırakıldı.

**

İnsanlar kendi reklamını yapıyor, ne komik. İnsanlar birbirlerinin reklamını yapıyor, ne komik. İnsanlar birbirlerini övüp arkasından hendek kazmaya devam ediyor, ne komik. Ne komik, artık gülemiyorum. Ne komik.

Övgü ve yergi ile insan arasında tek bir örgü vardır. Ne dostun övgüsü, ne de ağyarın yergisi gerçek değildir. Aksine, dostun yergisi ve ağyarın övgüsü gerçektir. Reklam ise övgüyü eleştirmekten, eleştiriyi övmekten başka bir şey bilmez. Reklam denen nesnel cinnet, dâhileri piyasaya hastalıklı olarak sürmek için tasarlanmış, portatif bir ruh hastalığıdır.

 **

Düşman seçmek kişisel bir aksiyon. Düşman seçerken, namusumuzu herhangi bir koşulda kimseye teslim etmeyeceğimizin garantisini alırız. Cemiyetler ve örgütler birer düşman şartlandırıcısı olarak oluştuklarından, bu oluşumlara verilen her taviz bir gün ok ve kurşun olarak geri dönmeye yazgılıdır. Kişi, düşmanını kendi seçmediği sürece varlığını özgür kılamaz. Kendini özgür kılmadıkça da düşmanın doğruluğundan emin olamaz. Bu yüzdendir ki, kahramanlar toplumları sürükler, toplum kahramanları uykusundan bile uyandıramaz. Kahraman nedir peki. Kahraman, dürüstlerin tek yalanıdır.

Öyle ki; herkesin dost bildiğini dost bellemek menfaatten, herkesin düşman bildiğini düşman bellemek kaybetme korkusundandır.

**

Kâfirin biri avare avare yürürken bir köpeğe yaklaşır; onu hırpalamaya ve dövmeye çalışır. Köpek yine de hırlamaz karşılık vermez, yol boyunca kâfire yoldaşlık eder. Evine kadar ulaştırır. Başka bir gün müminin biri köpeğe yemek vermek için yaklaşır, köpek bu sefer hırlar ve müminin çabasını savuşturur. Olan bitene şahit olan diğer bir köpek ise, bunlara akıl sır erdiremez. Arkadaşına;

  • “ Yahu sen, sana vurana karşılık vermez iken, sana yemek getirene hırlayıp onu kendinden uzaklaştırırsın. Bu işe bir mana getiremedim.” der.

Köpek şöyle bir durur ve açıklar durumu;

  • “ Kâfirin hakkı sakinlik ve sabırdır. Müminin hakkı ise korkudur. Kâfiri şiddet azdırır; bu yüzden sabırla yaklaşmak ona kendi kâfirliğini sorgulatır. Mümini ise rehavet azdırır, mümin olan tedbirle yaklaşmalı, rahatlık gayyasına dalmamalıdır. Bu yüzden kâfire müminlik, mümine kâfirlik yaptım ki hak yerini bulsun.”
  • “ İyi de dostum, sen köpeksin. Köpekliğini bil, yemek verirlerse ye, döverlerse ısır. Sana ne kâfirden yahut müminden. Bunları sen nereden biliyorsun? “

Köpek aynen şöyle der;

  • “ Senin köpekliğinden.”

Şimdi bu hikâyeyi neden anlattım. Çünkü ben uydurdum.

**

Ne dilime bir şey geliyordu, ne de kalbimden; yine de konuşmaya devam ediyordum. Yaramda çare bulmak için yaramı deştim. Derinlere indim. İndikçe yara, yara olmaktan vazgeçti. İçimden çıktığımda ne ben kalmıştım, ne de teşhis edilmesi mümkün bir yara.

Küfleniyordu peynir, peynirin içinde her gün yepyeni kurtçuklar hayat buluyordu. Dünya peynir olabilecek kadar güzel değil, lakin yine de içinde türlü kurtçuklar üremekte ve gittikçe küfleniyor. Ey küflenmiş dünya, bunu da sömür; hazırlanmış cevaplarım sorulara asla kurban edilmeyecektir.

 

 

 

Oğuzhan Bükçüoğlu

İZDİHAM