6 Aralık 2017

Batılı Seyyahlardan Pierre Loti’nin Gözüyle Kudüs

ile izdiham

 19. yüzyıl, Batılı seyyahların genelde Doğu ülkelerine ve özellikle de Ortadoğu’ya seyyahların akın ettiği bir dönemdir. Bu nedenle, Avrupalı seyyahların Kudüs ile ilgili birçok seyahat notları bulunmaktadır. Burada, özellikle hem Osmanlı ve Türk kültürünü yakından tanıyan hem de yaşadığı dönem itibariyle Batılı edebiyatçılar ve entelektüeller arasında seçkin bir yere sahip olan Pierre Loti’nin (1850-1923), 1895’te Kudüs’e yaptığı seyahate dair notlarına değinilecektir. Pierre Loti’nin Kudüs seyahati, aslında 19. Yüzyılda Osmanlı Şam vilayetinin genel bir panoramasını yansıtması bakımından da önemlidir.

Kudüs’e bahar yağmurlarının sağanak bir şekilde yağdığı bir günde ulaşan Pierre Loti, şimşeklerin çakmasıyla aydınlanan Şam Kapısı’nı uzaktan gördüğünde, sur duvarının içine gömülmüş tepesindeki sivri kemeri, yanlarındaki iki kulesi, mızrak ucu gibi sivri taşlarla başına yerleştirilmiş bir taç gibi duran görüntüsüyle Müslümanların inşa ettiği en özgün ve en zarif kale kapılarından biri olduğunu belirtiyor. Kudüs’e geldiğine şaşıran ve böyle bir duyguyu yaşadığına inanamayan Pierre Loti, her ne kadar kendisinin agnostik olduğunu belirtse de, kültürel olarak mensup olduğu Hıristiyanlığın kendisi üzerinde bıraktığı tuhaf etkiyi itiraf etmekten de kendini alamıyor. Bu duygusunu, otelin lobisinde sağanak yağmurun dinmesini beklerken Hıristiyan kutsal mekanlara bu kadar yakın olduğuna inanamadığının şaşkınlığı ile dile getiriyor: ‘Getsemani, Kutsal Mezar, (İsa’nın gerildiği haçın dikildiği kaya olan) Kalver,… Tüm bunlar bulunduğumuz şehirde ve gerçekten yakınımızda mı?

Kudüs’te görev yapan dönemin Fransız Genel Konsolosu ve Katolik Dominiken tarikatının mihmandarlığında Kudüs’ün kutsal mekanlarını ziyaret eden Pierre Loti, dominikenler, fransiskenler ve Sion Rahibeleri’nin Kudüs’ü en iyi bilen rehberler olduğunu özellikle belirtmekte. Loti, seyahatnamesinde adeta her mezhepten ve tarikatten Hıristiyan keşişlerin ve rahiplerin, Kudüs’ün sadece yerüstündeki kutsal yapılarla değil, aynı zamanda yeraltındaki kalıntılarıyla da ilgilendiklerine işaret etmektedir. Bu ise, günümüzde özellikle İsraillilerin bazı arkeolojik kazılar yapma bahanesiyle yeraltında da faaliyetlerde bulunduklarına dair iddialar göz önünde bulundurulduğunda, bu işin Hıristiyanlar tarafından daha 19. Yy.’da yapılmakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Loti, o dönemde Kudüs’te yaşayan insanların yaşam tarzlarına dair de bazı tespitlerde bulunmaktadır. Kudüs’ün Haçlılar döneminden kalma kasvetli ve dar sokaklarında hayaletler gibi dolaşan insanların hangi dinden oldukları ancak giyim tarzlarıyla fark edilebilmektedir. Müslüman kadınlar koyu renkleri, Hıristiyanlar ise beyaz çarşaflara bürünmektedirler. Bununla beraber, şehrin Arap kültürüne ait özellikleri belirgindir. Tezgahlarda türban satıcıları, üstleri bezlerle örtülü ve ağır adımlarla sıralar halinde sokaklarda ilerleyen kocaman develer, uzun sıralar halinde ilerleyen Rus rahibeler ve hac ziyaretine gelmiş her biri altmış yaşına gelmiş elleri bastonlu ve hüzünlü görüntüleriyle Rus kadınlar ve Rus köylüleri olan Mujikler, Kudüs sokaklarının daimi sakinleridir. Tezgahlarda, Hıristiyanlara özgü binlerce hac malzemeleri mevcut: tespihler, haçlar, dini törenlerde kullanılan fenerler, resimler ve ikonalar… Avrupa’dan ve özellikle Rus topraklarından gelen Hıristiyan hacılar, bu tezgahlardan basit dinî eşyaları paha biçilmez kutsal hatıralar gibi ülkelerine götürmek üzere alıyorlar.

İlgili resim

Pierre Loti, seyahatnamesinin bir yerinde Hıristiyanlar’ın bugün İsa’nın çarmıha gerildiği yer olarak kabul edilen Kutsal Kilise’nin olduğu yerin tarihsel verilerle uyuşmadığına dikkat çekmektedir. Ona göre, tarihi veriler değerlendirildiğinde İsa’nın bugünkü Kudüs şehrinin dışında bir yerde çarmıha gerilmiş olması gerekmektedir. Oysa, bugün bütün Hıristiyanlar’ın İsa’nın çarmıha gerildiği yer olarak kabul edip ziyaret ettikleri yer, aslında 4. Yüzyılda imparatoriçe Helena’nın isteği üzerine onun tarafından tesis edilmiş bir yerdir. Böylece Loti, aslında Kudüs’te Hıristiyanlar’ın kutsal kabul ettikleri birçok yerin başta en kutsal yer olarak kabul ettikleri Kutsal Kilise’nin gerçekte tarihsel hiçbir dayanağı olmadığını da ifade etmiş olmaktadır.

Pierre Loti, bunun yerine, Gordon’un Kalver’i diye bilinen ve bugün Golgota Tepesi diye adlandırılan ‘kafatası alanı’, Kutsal Mezar’ın bulunduğu gerçek yerdir. Loti, bu düşüncenin, Rusların orada yapmış oldukları kazılarla ile birlikte, bazı konulara şüpheci yaklaşan araştırmacılar tarafından da itibar görmüş bir görüş olduğunu belirtmektedir. Pierre Loti, kendisinin de tespitleri olduğunu ve sonuçta, kayaların kafatasına benzemesinin gerçekten şaşırtıcı olduğunu, güneşin bulunduğu yer ve uygun ışık dikkate alındığında kayalıklarda kurukafanın çizgilerini görmenin mümkün olduğunu belirtir.

Kudüs’teki birçok kutsal mabedde olduğu gibi, Hıristiyan mabedlerin bekçiliğini Pierre Loti’nin ifadesinden ‘Tür askerler’ yapmaktalar. Nöbet tutan tepeden tırnağa silahlı Türk askerlerinin her şeye hakim durumdaki geniş bir divanın üzerine oturmuş ve gelenleri izlemeleri, sanki her an kılıçlarını çekip saldıracakmış gibi bir izlenimin oluşmasına neden oldukları için Hıristiyan hacılar üzerinde olumsuz bir etkide bulunduğunu da belirtmektedir. Loti, bunların Kudüs Müslümanlarının en güçlüleri, en acımasızları olduklarını ve ziyarete gelen Hıristiyan hacılara küçümseyen gözlerle bakan kimseler olduğunu çeşitli vesilelerle özellikle vurgulamaktadır. Ancak Pierre Loti, aynı şekilde bu ‘Türk askerleri’nin Hıristiyan mabedleri ve kutsal mekanlarında görev yapmalarının ne kadar isabetli olduğunu da yer yer belirtmekte. Zira, Loti’nin de belirtiği gibi, Kudüs’te çok farklı mezhep ve tarikatlerden oluşan ve aralarından tarihten gelen birçok husumet bulunan Hıristiyanlar arasında düzeni sağlayan silahlı Türk askerleridir ve onlar, ‘kılıçları ellerinde, düşman Hıristiyan mezheplerinin birbirine saygı göstermeleri için uğraşıyorlar.’

Bununla beraber, bazı Avrupalı Hıristiyan hacıların davranışlarının edep sınırlarını aşması, Pierre Loti’yi de rahatsız etmektedir. Bunların başında ise Hıristiyan Alman hacılar gelmektedir. Hatta Pierre Loti, onlara ‘hacı’ ismini kullanmanın layık olmadığını düşünerek onları ‘turist’ diye vasıflandırma. Gecenin sakin havasını bir anda Berlin meyhanelerine çeviren Alman ‘turistlerin’ naraları, meyhanelerde sıkça söylenen şarkıları ahenksiz ve dalga geçer gibi yüksek sesle okumaktadırlar. Loti, Alman turistlerin bu yaptıklarını seyahatnamesinde birkaç kez hatırlatmakta ve bunu saygısızlık olarak nitelemekte.

Kudüs’teki Hıristiyan manastır ve kiliseler, Haçlılar döneminden itibaren kutsal toprak kabul edilen Kudüs’e Avrupalı krallar ve yöneticiler tarafından gönderilen değerli eşyalara sahip yerler olduğuna vurgu yapan Pierre Loti, bu emanetlerin çok özel yerlerde itina ile saklandıklarına değinmekte. Pierre Loti, Hıristiyanlar ve Müslümanlarla ilgili yapmış olduğu övgüleri her nedense Yahudiler’e karşı kesinlikle zikretmemekte. Seyahatnamesinde Kudüs’teki Yahudiler hakkında bilgi verirken Loti, çok ilginç bir şekilde günümüzde ‘anti-semitik’ diye niteleyeceğimiz ifadelere yer vermektedir. Loti’nin Yahudi mahallesini gezerken rastladığı Yahudilerin çocuklarından bazıları açıkgöz ve sinsi bakışlıdır; büyüklerinden miras aldıkları üzücü izleri ve Hıristiyanlara olan hınçlarını içlerinde saklar gibiler; büyükler ise, Ağlama Duvarı’nın önünde dua okurken ayılar gibi aynı hareketi yaparlar; uzun ince burunlarının yanından Hıristiyanlara boş bakışlar atarlar.

Loti, şayet Yahudi olmasalardı tarihte yaşadıkları sürgünlere birlikte ağlayabileceğini belirttikten sonra, onların iğrenç suratları nedeniyle insanın duygularının donduğunu ifade etmektedir. Bazılarının ibadete yetişmekte geciktikleri için sokak aralarından hızlı bir şekilde yürümelerini, onların ticarete olan düşkünlükleri ile açıklar. Özellikle Yahudi yaşlıların yüzlerinde adi, kurnaz, aşağılık bir ifade vardır. Pierre Loti, sonunda Yahudi mahallesinden çıkar çıkmaz kendisini kötü bakışlı insanların baskısından kurtulmanın rahatlığını duyduğunu ifade etmektedir. Pierre Loti’nin Yahudiler’e yönelik bu olumsuz ve aşağılayıcı tasvirleri, dönemin Fransız entelektüelleri arasında Hıristiyan kültürün de etkisiyle yaygın olan Yahudi karşıtı söylemlerin bir yansıması olarak değerlendirmek mümkündür. Nitekim Loti, seyahatnamesinin bir yerinde bu durumu, İsa’yı çarmıha germiş olmanın Yahudiler’de gerçekten de silinmez bir olumsuz iz bıraktığını açıkça ifade etmektedir. Hatta, Yahudiler’in Ağlama Duvarı’na gelip ‘yalandan ağlamaları’, bütün bir ırk olarak üzerlerinde taşıdıkları bu iz nedeniyledir.

Pierre Loti, Kudüs’teki Müslüman mabedler ile Hıristiyan mabedler ve buraları ziyaret eden hacıların davranışlarını detaylı bir şekilde aktarmakta ve bu konudaki hayretlerini ve intibalarını herhangi bir mübalağaya kaçmadan tarafsız bir şekilde nakletmektedir. Pierre Loti’nin Müslüman mabedleri ile Hıristiyan mabedleri ve ziyaret yerlerini karşılaştırırken yaptığı şu tespitler gerçekten ilginçtir:

‘Müslüman mabetleri Hıristiyanlarınki gibi duygulanıp ağlanılan yerler değil, sakin yerlerdir. Müslüman mabedleri huzur veren yerlerdir. Orada hem yaşama, hem ölüme aynı sağduyu, aynı soğukkanlılıkla bakılır.

Kendine özgü, içine kapanık sessizliğiyle Ömer Camiî (Kubbetü’s-Sahra), hüzünlü rüyalar görmeme neden olan bir yer değil, aksine huzur veren ve beni hayran bırakan bir yer. Bugün burada kafamı dinleyebileceğime inanıyorum. Bir zamanlar islam’a karşı duyduğum eğilim, onun yaratıcı gücü ve sanatı, ve belki de ileride onukendime din olarak seçme düşüncelerim, ruhumu sarmalayıp inançsızlıktan koruyacak.

Pierre Loti, Ömer Camiî diye adlandırdığı Kubbetü’s-Sahra Camiî’nin Kudüs’teki bütün mabedler içerisinde kendisini en çok etkileyen mabed olduğunu, Kudüs’ten ayrılmak üzere hazırlıklarını yapıp seyahatnamesinin son satırlarını yazarken tekrar hatırlatıyor ve şöyle diyor:

‘Kudüs’ten ayrılmadan önce Müslümanların kutsal yerini son bir kez daha ziyaret etmek, muhteşem Ömer Camiî’ni görmek ve ihtişamımı hafızama yerleştirmek istiyorum.

Pierre Loti, Kudüs, çev.: H. Erdal Yalt, Ankara 2011, s. 43.

 

 

 

Prof.Dr. İsmail Taşpınar

İZDİHAM