Çemberlitaş’a Berber Girdi Şair Çıktı
Şair Nurettin Durman uzun yıllar Beylerbeyi’nde meşhur küçük bir berber dükkânı işletiyordu. Hatta İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi birçok ünlü şair ve yazarın da berberiydi.
air, berber ve Beylerbeyi denilince ilk önce aklımıza o gelir: Nurettin Durman. Beylerbeyi’nde meşhur küçük bir berber dükkânı vardı. İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu gibi o yakada oturan ünlü şairlerin, yazarların berberi, arkadaşı bir şairdi o. Berber dükkânına sadece insanlar tıraş olmak için değil sohbet etmek için de uğrardı. Eğer dükkânda iş yoksa onu Beylerbeyi sahilinde biriyle sohbet ederken ya da gözlerini kısmış sessizce denizi seyrederken görürdünüz. Sonra bir takım sağlık sorunları yaşadığını duyduk ardından da berber dükkânını kapattığını…
TAHTA BAVULLA GELDİ
Nurettin Durman’ın geçtiğimiz günlerde Beyan Yayınları arasında çıkan ‘Beylerbeyi Günlükleri’ni elime alınca yeniden o berber dükkânını hatırladım. 1961 yılında ilk gençlik yıllarında elinde bir tahta bavulla İstanbul’a çalışmaya gelen, bugün bir çok şiir kitabı olan ve çıkardıkları edebiyat dergilerinde pek çok genci yetiştiren Durman, Çemberlitaş Vezir Han’da berber kalfası olarak çalışırken Cağaloğlu’ndaki kitapçılarda dergilerle kitaplarla tanışmış. Yetmişli yılların sonunda ise Beylerbeyi’nde kendi berber dükkânını açmış. İstanbul’a geliş hikâyesini, çıkardığı dergileri ve Beylerbeyi günlerini Durman’dan dinledik.
NE MAKASI NE KALEMİ BIRAKTI
Annesini küçük yaşta kaybeden üvey annesiyle de geçinemeyince okulu bırakıp çalışma hayatına atılan Durman’ın Bingöl’deki çocukluk hikâyesi Kemalettin Tuğcu’nun romanlarına ilham verecek cinsten. Hatta İstanbul’a gelip Cağaloğlu’nda ilk iş aradığı yıllardaki hikâyesi de…
Ama onu Tuğcu romanlarından ayıran yönü hayalleri olmuş. Çünkü Durman’ın hayali bir gün çok zengin iş adamı olmak değil iyi bir şair olmakmış. Bu yüzden de elinden ne kitabı ne de makası düşmüş. O günleri şöyle anlatıyor: “Çemberlitaş’ta bir berber dükkânında çalışıyordum. Orada şiire başladım. Bilahare Divanyolu’nda Işık Sokak’ta çalışmaya başladım. Divanyolu’nda çalışırken İstanbul Adliyesi’nde çalışanlar, yazarlar, gazeteciler gelirlerdi. Onlarla tanışır sohbet ederdik. Kazandığım parayla Cağaloğlu’ndan kitap alıyordum. O zaman Cağaloğlu’nda çok fazla kitapçı vardı, yazarlar gelir giderdi, çok işlekti. Sadece kitabevleri ve yayınevleri değil gazetelerin merkezi de oradaydı. Şimdi sadece turistler kaldı.”
Yazdığı şiirleri de yine ‘musikiden anlardı’ dediği patronuna gösterdiğini ve ondan yazması için teşvik aldığını söyleyen Nurettin Durman ilk şiirlerini altmışlı yıllarda dergilere göndermeye başlamış. “İlk şiirim 1964 yılında Sanat Dünyası dergisinde çıktı, bilahare Ümit Yaşar Oğuzcan’ın kültür sayfasını yönettiği Yelpaze dergisinde birkaç şiirim yayınlandı. Ama benim hayalim Varlık ya da Hisar gibi dergilerde şiirlerimi yayınlamaktı” diyen Durman yavaş yavaş edebiyat ortamlarında farklı fikir ve kültürlerin kendileri gibi düşünenlerin şiir ve yazılarını yayınladıklarını fark etmeye başladığını söylüyor…
1968 yılında Beylerbeyi’ne taşınan Durman, sekiz yıl bir berberde çalıştıktan sonra 1976 yılında kendi dükkânını açıyor. Durman burayı hem edebiyat dünyasının buluşma adresi olarak kullanmış hem de yazar ve çizerlerin berberi olarak hizmet vermiş.
GÖNÜL BAĞI VARDI
“Gençler geliyordu onlarla sohbet ediyorduk. Yeni Devir gazetesi kültür sayfasında birkaç şiirim yayınlandı. Böylece yavaş yavaş yazar ve çizerlerle buluşma adresimiz benim dükkân olmaya başladı. Sadece tıraş için değil sohbet için de insanlar gelirdi” diyerek o günleri anlatan Durman, 28 Şubat dönemine kadar hiçbir ayrım gözetmeksizin dükkânın kapısının herkese açık olduğunu da sözlerine ekliyor: “Dükkâna üç farklı görüşten gazete alırdım, herkes gelirdi. Sohbetler, kendi aralarında tartışmalar olurdu. Ama insanlar arasında bir gönül bağı vardı. Kimseyi ayırmazdık. Ocağın üstünde çayımız eksik olmaz, herkesi ağırlardık.”
MAVERA ŞİİRLERİMİ YAYINLAMADI
Bu dönemde dükkânın müdavimleri arasında kimler yok ki? Mesela Cahit Zarifoğlu, İstanbul’a tayini çıkınca ‘şair berber’i bulmak için Beylerbeyi’nde iki dükkâna uğramış. İlkinde tıraş olmak için koltuğa oturduğunda yanlış adreste olduğunu fark edip ikinci dükkânda Nurettin Durman’ı bulmuş. “Cahit Zarifoğlu Beylerbeyi’ne 1983’te geldi. O zamanlar Mavera dergisine şiirlerimi gönderiyorum yayınlamıyorlar. Hatta bir gün niye yayınlamıyorlar diye çok sinirlendim ve bütün evdeki Mavera dergilerini sobada yaktım. Cahit Zarifoğlu Ahmet Özalp ile dükkâna geldiği gün çay içip sohbet ettik ve yüzüne baktığımda bütün öfkem kırgınlığım uçup gitti” diye ilk karşılaşmalarını anlatıyor.
Cahit Zarifoğlu akşamları iş dönüşü evine gitmeden önce dükkâna uğrardı
* Cahit Zarifoğlu İstanbul’a gelince Beylerbeyi’nde oturması için ev bulmuşlar: “Onlara Kirazlıtepe’de bir ev bulduk bir müddet oturdular sonra oradan çıkmak icap etti. Daha aşağıda Küplüce’de Mekke Apartmanı var giriş katını beğendiler ev sahibi Zarifoğlu’nun memur olduğunu öğrenince buranın kirasını ödeyemez diyerek diretince alt katı tutmak zorunda kaldılar. Her cumartesi çocukları yanına alır dükkâna gelirdi. Çocukları çok severdi. Bir müddet sonra Cahit Zarifoğlu’na giden arkadaşları da bana uğramaya başladı. Cahit Zarifoğlu akşamları iş dönüşü evine gitmeden önce dükkâna uğrar biraz sohbet eder birer çay içip soluklanır sonra evine giderdi. Bilahare iki şiirim Mavera dergisinde yayınlandı.”
Müşterilerinden birisi de İsmet Özel’miş. “ İsmet Bey geldiği zaman daha ziyade günlük meseleleri konuşurduk. İsmet Özel bir şey anlatırdı veyahut biz bir şey sorardık ve o konu üzerinden muhabbet ederdik” diye o günleri yad ediyor.
28 ŞUBATTAN SONRA EL AYAK ÇEKİLDİ
Nurettin Durman dükkanı kapatma hikayesini ise şu cümlelerle dile getiriyor: “28 Şubat sonrası dükkândan insanlar yavaş yavaş el ayak çekmeye başladı. Sohbet halkaları dağıldı. Dostlar bir araya gelmekten göz önünde olmaktan çekinir oldu. Hatta içlerinden birisi ‘dükkânı cadde üzerinden ara sokağa taşısan da rahatça gelip sohbet etsek, dedi. Bu algıların dışında sevgili şairimiz Süleyman Çelik, Arif Dülger ve Osman Bozkuş ile dükkânda, Beylerbeyi sahilinde sohbetlerimiz dükkân kapanıncaya kadar devam etti, dostluklar devam ediyor, Velhasıl 2011 yılının Kasım ayında geçirdiğim kalp krizi sonucunda Aralık 2011’de berber dükkanımı kapatmak zorunda kaldım…”
İsmet Özel şiir için beni yüreklendirdi
* “Ben o seksenli yılların başlarında şiire öylesine susamış bir vaziyetteyim ki ama şiirlerimi yayınlamak imkânını bulamıyorum bir türlü. Bir bıkkınlık halini yaşıyorum. Küçük bir deftere on kadar şiirimi düzgün bir şekilde yazdım. İsmet Beyle daha sık görüşen ve sonradan da birlikte Çıdam Yayınlarını kurdukları Orhan Karabul arkadaşıma dedim ki, ya birader ben İsmet Beyden utanıyorum şiirlerimi göstermeye, sana rica etsem bu şiirlerimi ona verir misin? Bunlar nedir, ne değildir, şiir midir, olmuşlar mıdır, yoksa şiir değiller mi, bir zahmet baksa da bana bir fikir verse? Sağ olsun Orhan Karabul kardeşimiz şiirlerimi götürüp İsmet Beye verdi. Bir gün öğleden sonra İsmet Bey dükkâna geldi, selam verdi, koltuğa oturdu, elindeki defteri tezgâhın üzerine bıraktı, saçlarını da kestirmeye gelmiş o bahaneyle. Şiirlerini okudum, dedi. Yüzümde kızarma emareleri belirir gibi oldu. Nasıl abi dedim, bir şeye benzemişler mi? Ben bıktım artık, dedim. Bıraksam mı acaba şiiri? Neden bırakacaksın ki dedi İsmet Bey? Şiirlerin açık ve sade, devam et, dedi. Yayınlamıyorlar, dedim. Hayret, dedi neden yayınlamasınlar ki? Bana bir cesaret geldi. İsmet Beyin bu sözleri beni yüreklendirdi. Dergiler şiirlerimi yayınlamıyorlarsa yayınlamasınlar diyerek daha sağlam bir şekilde şiire yoğunlaşmaya başladım. İsmet Özel Beye bu büyük ve zarif katkısından dolayı müteşekkirim.”
- Berber dükkânında iki dergi çıkardık
- * Doksanlı yılların başında arkadaşlarıyla birlikte önce Kardelen dergisini ardından da Düş Çınarı’nı çıkaran Nurettin Durman bu dergilerde bir dönem genç yazar ve şairlerden gelen mektupları da cevaplayıp onlara yol gösterdi. “Dergiler o dönemde iyi ses getirdi. Özellikle gençlerin rağbet ettiği dergilerdi. Birçok ismin ilk ürünlerini biz bu dergilerde yayınlayıp gençleri yüreklendirdik” diyerek dergi günlerini anlatıyor.
Haber: Ayşe Olgun, Kaynak: Yeni Şafak
İZDİHAM