14 Mayıs 2018

Aşkar Dergisi Öykü Editörü Regaib Albayrak’la Konuştuk

ile izdiham

Regaib ALBAYRAK

1991 yılında Adana’da dünyaya geldi. Aslen Sivas’lı.
İlk, orta ve lise eğitimini Adana’da tamamladı.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünden 2015 yılında mezun oldu.
Cumhuriyet Üniversitesi / İlahiyat Fakültesi / Türk-İslam Edebiyatı dalında yüksek lisans yapmakta.
İlk eserleri Edebi Müdahale dergisinde yayımlandı. Aşkar, Muhayyel, Semaver, Bengi, Teksir, Âfâk dergilerinde ve İzdiham.com’da metinleri ile yer aldı. Aşkar dergisinde öykü editörlüğü yapmakta. Sivas’ta yaşıyor.

İzdiham: Niçin yazıyorsunuz?

Lise çağlarım. O vakte kadar hayata dair fazlaca bir düşüncem yok. Sanırım “Doğduk, büyüyoruz ve öleceğiz” gibi düşünceler ile ergenlik zamanlarım geçiyor. Klasik bir ailenin çocuğu nasıl olursa öyleyim işte. Boynumuz yerde falan dolaşıyoruz. Sürekli âşık oluyoruz ama açılamıyoruz. Bir gün yeni bir hocanın dersimize gireceği söylendi. Bekliyoruz gelsin de girsin derse, görelim bakalım kimmiş bu hoca. Adam derse girdi ama ne girme. Ondan sonra hiç çıkmasın istedim dersten. Allah’ım sana yalvarıyorum ders bitmesin diyordum. Cemil Meriç okuyoruz! Derste hem de! Müfredat yok! Özne, yüklem, zarf, zamir falan yok! Bu hayatı niçin yaşıyoruz? Diye bir soru odağımızda. Sahi bu hayatı niçin yaşıyoruz?

Maksat hâsıl olacaksa yazmalı insan. Yoksa boş yere debelenip dururuz. Beni yazmaya lisedeki bir hocam teşvik etti. O zamanlar yazmaya başladım. İşte, metinlerimi heyecanla götürüyorum; okuyor, yorumluyor, sabrediyor, bize önem veriyor. Bize önem veriyor! Liseli bir ergensiniz ve bir hoca tarafından ciddiye alınıyorsunuz, bu muazzam bir şey.

Bir derdimiz var. Bir de gönül diye bir şeye sahibiz ki sanırım çağımızda en çok bunu es geçiyoruz. Derdimizi yazarak anlatmaya çalışıyoruz. Konuşunca büyüyor çünkü kibrimiz. Tek derdim ve maksadım insanlık. Halletmemiz gereken büyük bir meselemiz var, insanlık! Sanırım bunun için yazıyorum.

İzdiham: Yalnız olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Benim adım baştan yazılmıştır yalnızlığın yanına / ki yalnızlık böyle öğrendi ne manaya geldiğini / Rabbim neden böyle yalnız kalır insan / senin varlığının gölgesinde güneşe gülümserken / “yaratılmışların en şereflisi” mertebesinde…

İzdiham: Edebiyat delilik midir?

“Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?” demiş ya İsmet Özel. İşte tam da budur edebiyat.

İzdiham: Sizi özetleyen en iyi cümle nedir?

“Bir kalbi yoksa, insan nereye gidebilir?”

İzdiham: Sizi yazmak mı daha çok heyecanlandırıyor; yoksa eserlerinizin okunması mı?

Bu ikisinin birbiri ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bir yazarın gayesi yalnızca yazmak değildir elbette. Yazdığı şeylerin muhataplarına ulaşması/ulaştırılmasıdır da. Yazdığım öykülerle alakalı geri dönüşler aldığımda elbette mutlu oluyor ve yeni bir ürün ortaya koyduğumda kimi zaman heyecanlanıyorum da. Lakin öyle durumlar vardır ki yazdığın şeyler sana heyecan vermez. Bazen onları yazarken üzülürsün. Küsmüşsündür bir şeylere, utanıyorsun, acı duyuyorsundur, kalbin kırılmıştır ancak yazmak zorundasındır. Ben böylesi durumlarda yazdığımda o eserin okunduğunu görmek utanç veriyor bana. Bu bildiğimiz bir utanç duyma durumu değil; daha farklı, daha başka bir şey. Yazmak zorunda kaldığınız şeylerin aslında olmaması gereken şeyler olduğunu, bunların konuşulmaya-yazılmaya dahi gerek duyulmayacak kadar insanların bilmesi ve uygulaması gereken şeyler olduğunu bilmenin verdiği o mahcubiyet.

İzdiham: Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

Öykülerim bir kitap hacmine ulaşmış durumda. Bekliyorum. Bu konu ile alakalı çevremle istişare halindeyim. Allah kısmet ederse neden olmasın?

İzdiham: Derin sularda yüzmek mi; yoksa beş yıldızlı bir otelin havuzu mu?

Benim gönlüm dağlardadır.

İzdiham: Yürümek mi makam aracı mı?

Çırpını çırpını koşan bir at!

İzdiham: Boş zamanınız var mı?

Maalesef diye bir cevap vereyim her iki anlama da gelsin.

İzdiham: Size sorulduğunda en nefret ettiğiniz soru hangisidir?

Plan ne?

İzdiham: En sık kullandığınız kelime hangisi?

Bilmiyorum.

İzdiham: Kıskandığınız bir yazar var mı?

Kıskançlık gibi bir duygu elbette insana yakışacak bir şey değildir. Lakin bunu içimde tam manasıyla öldürebildiğimi sanmıyorum ancak ben beğendiğim yazarları kıskanmıyorum. Muhabbet ve sevgi besliyorum onlara. Ömer Faruk Dönmez, Oğuz Atay mesela.

İzdiham: Nobel edebiyat ödülü sizin için ne ifade ediyor?

“Avrupalı dostları lütufkârdılar. Karşılık olarak biraz “ihanet” istiyorlardı sadece.”

İzdiham: Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz?

Başlığı attığımda.

İzdiham: Okumaktan keyif aldığınız yerli yazarlar var mı?

Genelde yerli yazarları okurken keyif alıyorum zaten. Başta Ömer Faruk Dönmez demeliyim çünkü bütün eserlerini okumama rağmen arada bir kütüphanemden bir kitabını çekip aldığımda hiç okumamış gibi heyecanlanıp tekrar okuyor ve ilk okuduğumda aldığım hazzı yine alıyorum. Ömer Seyfettin, Mustafa Kutlu, Oğuz Atay, Cemil Meriç… Devam edebilirim.

İzdiham: Türkiye dışında başka bir ülkede yaşasaydınız bu hangi ülke olurdu?
“Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”

İzdiham: Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?

Bilmiyorum.

İzdiham: Çay mı portakal suyu mu?

“Çay demledim, gel.” Cümlesindeki sıcaklık ve samimiyet için dahi çay derim.

İzdiham: Okurlarınızla aranızda bir gönül bağı var mı?

Eğer bir gönüle sahip olduğumu tam anlamıyla kavrayabilirsem işte o zaman bu sorunun cevabını da verebilirim.

İzdiham: Yazarlık kurslarına inanıyor musunuz?

Hiç bulunmadım dolayısıyla bilemiyorum. (İçimden bir ses inanmamam gerektiğini söylüyor).

İzdiham: En sevdiğiniz Edebiyat Dergisi hangisi?

Aşkar. Ayrıca kalbimin derinliklerinde bir Edebi Müdahale her zaman yatar.

 

İZDİHAM