Nur Güzey, Pelerinsiz Kahraman
Bacaklarının ısındığını, diz kapaklarının ve ayak bileklerinin vücudundan ayrılmak istercesine acıdığını hissediyor; alıp verdiği soluğun sesi kulağına erişmiyordu nedense. Buna hemen bilimsel bir cevap buldu. Işık hızında koşuyordu ve ışığın hızı sesin hızından fazla olduğu için soluğunun sesi bedenine yetişemiyordu. Bu tatmin edici cevap için kendini takdir etti.
Peki, neden bu kadar hızlı koşuyordu? Birinden mi kaçıyordu yoksa? Böyle sesini geride bırakırcasına kaçmasını gerektirecek hasmı olup olmadığı konusunda yoklama yaptı. Aklının en ücra köşelerine sokulmuş fakat tek hasım dahi bulamamıştı. Bunu öğrenmenin bir yolu kalmıştı; ardına dönüp bakmak. Başını arkasına çevirdi. Gözünü kör eden karanlıktan başka bir şey yok. O halde… Evet! Karanlıktan kaçıyor olmalıydı. Karanlığın içinde eriyip yok olmaktan, karanlığın ta kendisi olmaktan… Hasmıyla tanışmak onu huzursuz etmişti ama artık yoluna bakma vakti gelmişti. Tam kafasını yoluna çevirdiği anda soluğunun sesini duyduğunu sandı ve burnunun ucunda karanlık kadar kör edici bir ışık parladı.
Kolunu gözlerine siper edip yattığı yerden doğruldu. Rüzgar pencerenin kıyısından usul usul sokulup perdeyi aralamış güneşi odaya buyur etmişti. Derin bir nefes aldı ve içindeki nefesin yavaş yavaş havaya karışmasına izin verdi. Sesini en yakından işitmişti. “ İşte gerçek… ”
Kol saatine baktı, her zamanki gibi alarmdan tam beş dakika önce uyanmıştı. Alarmı hangi saate kurarsa kursun hep beş dakika önce uyanırdı. “ Tembel alarm! “ dedi. Sesi önce saatin akrebine çarpmış sonra yelkovana sekmiş ve kulağına erişmişti. Sonrası sessizlik… Kulak delici sessizlik diye tanımladıkları tam da bu olabilir mi? Ve alarmın sesi imdadına yetişti. Bu yardımın hürmetine bir minnet belirtisi olarak alarmla kavga etmek yerine gülmeyi seçti. Belki de kendi haline…
Yataktan kalkıp ayakları zeminle buluştuğunda belinde bir ağrı hissetti. Demek vücudu artık kendini taşıyamıyor ve isyana hazırlık yapıyor. Bir gün tüm hücreleri çalışma şartlarının zorluğundan yakınıp greve gittiğinde tek başına bunun üstesinden gelip gelemeyeceğini bilmiyordu. Banyonun kapısının önüne geldiğinde zeminin soğukluğunun farkına vardı. Banyo terliklerini giyerken bir yandan da halı alma vaktinin geldiğini düşünüyordu. Ne demişti halası; “ Bir evi ev yapan halısı ve perdesidir. “ İyi de, yuva manasını yüklenememiş bir evin boşluğunu halı doldurabilir mi? Orta yolu kendine ev terliği almakta buldu. Yansıması aynaya çarptığında gözlerinin dibinden başlayıp saçlarının kıvırcıklığıyla birleşen çizgilere odaklandı; yüzünü yıkadığında suyun, bir dağı delip geçen nehir gibi çizgilerini aşışını seyretti. Bugün farkındalık günü olmalı.
Ağır aksak adımlarla mutfağa girdi. Aklında zeminin soğukluğu… Buzdolabının kapısını araladığında gördüğü boşluğa şaşırmadı. Dün akşamdan kalma çayın altını yakıp masanın yanındaki dolaptan bisküvi kutusunu çıkardı ve beklemeye koyuldu. Çaydanlıktan, koşan bir at sürüsünün ardında bıraktığı toz bulutuyla yarışırcasına buhar yığını yükselmeye başladığında ocağın başına koştu. Zemin soğuk ve çaydanlıktaki su lavları ağzına dayanmış yanardağ kadar hareketli…
Çayı bardağa doldurup sandalyesine kurulduğunda belindeki ağrı hafiflemişti. Kutudan eline gelen ilk bisküviyi çıkardı ve bardağın içine daldırdı. Çayla yüklenen bisküvi parçasının diğer yarısından ayrılmasını önlemek için süreyi iyi ayarlamalıydı. İşte bu sahne lise zamanlarında tesadüf ettiği o ismini bile bilmediği kızı aklına getirdi. Soğuktan titreyen ellerini çay bardağında ısıtırken bir yandan çantasının içindeki poşetten utanarak çıkardığı bisküviyi çaya batırıyordu hani. Üstündeki ceket nasıl da inceydi. işte tam bu sahne gönlünün ortasına tüm ağırlığıyla oturdu. Bir şekilde yardım etmek istemiş, kafasında bin bir senaryo yazmış ancak o içindeki usul bilmezliği hepsine mani olmuştu. Böyle zamanlarda hep niyetiyle baş başa kalır, elinden bir şey gelmezdi. İçinde biriken güzel niyetlerden yeni bir dünya kurabilirdi. Zemin soğuk ve bugün farkındalık günü.
Masadan aniden kalktığında zeminin soğukluğuna çare bir halı almaya, evin sessizliğine bir seda bulmaya ve güzel niyetlerinden bir dünya kurmaya karar vermişti.
Nur Güzey, İkrar Dergi
İZDİHAM