İzdiham’ın 39. Sayısında Merhamet Var
İzdiham Dergisinin 39. Sayısı Çıktı
“Merhamet En Güzel Yönetim Şeklidir” kapağıyla 39. Sayısı çıkan İzdiham dergisinin Mayıs-Haziran 2019 sayısı İzdiham Maarif Takvimiyle açılıyor. Kendine özgü bir dili olan İzdiham Maarif Takvimi’ni bu sayı Özer Turan hazırladı.
Thomas Dixon’un Karizmanın Göz Kamaştıran Geçmişi isimli yazının çevirmeni Saniye Devşiren. 2000 yıl önce Saint Paul tarafından dile kazandırılan karizma kelimesinin tarihçesi ayrıntılarıyla anlatılıyor.
Birbirinden güzel denemelere imza atan Gökhan Özcan yerinde tespitlerle her okuyanda kendini bulmasını sağlıyor. “Uzun bir yolu paylaşanlar, malum, çıkınları daha ilk mola yerinde çıkarıp tüketmezler.”
Her sayıda bir edebiyat ustasını çizen Çağatay Hakan Gürkan, yaşanmış bir hikayesi ile de İzdiham’da yer alıyor. Gürkan bu sayıda Nurettin Topçu’yu resmetmiş.
Işıl Madak, göğsündeki sırların ipliğini Sırların Hallacı adlı yazısında saklıyor. Şair Adem. Maksatsız “Günümüzde insan acilen tedavi edilmesi gereken bir varlıktır.” Diye söylediği metninde Marcel Proust metinlerinde ıstırap duygusunu ele alıyor. Prof. Dr. Turan Karataş ise çok sevdiğini söylediği Wirginia Woolf’un Bir Yazarın Günlüğü’nden adlı yazısıyla Woolf’ün hayatını ve söylemlerini değerlendiriyor.
39. sayısında İzdiham’ın Ravza Karakülah ve Emine Şimşek’inşiirleri yer alıyor.
ONU GÖRGÜĞÜM VAKİT DÜNYADA YER KALMAZDI KİMSEYE
Şair Bülent Parlak, Şırnak’ta bir pastanede arkadaşı Özer ile yaşadığı mahrumiyetin pastanesini kaleme almış. Kürt Kızının Elleri adlı anlatımında Bülent Parlak şöyle diyor: “En çok kıyameti ertelerdim onu gördüğüm vakit. Onu gördüğüm vakit dünyada yer kalmazdı kimseye.”
Yunus Meşe, çirkin olanda güzel, korkunç olanda sevilecek bir yön bulduğunu söylediği Sait Faik’in hikâyelerinde geçim derdini anlatıyor. Meşe, Sait Faik’in en büyük sermayesinin aylaklığı olduğu tespitinde bulunuyor.
Bizi hem soyan, hem de soydum parası alır dediği bankada gidip gözlem yaparak bir gününü bize anlatan Melek Bölükbaşı, Bülent Parlak yönetiminde aylardır edebiyat çalışması yapan İklimlerin Edebiyat Üzerindeki Etkisi’ni yazan Seyfullah Akkuzu, Superman Niçin Sadece New York’taki İnsanları Kurtarıyor diye soran Halil İbrahim Kuruçay, Finlandiya Edebiyatı adlı metniyle okuyucuya detaylı Fin edebiyatını anlatan Esra Okutan ve Şeffaflık Toplumu’nda Raskolnikov Olmak adlı incelemesiyle Sümeyye Özbay ile birlikte İzdiham’daki yeni yazarlardan biri.
Her sayıda bir mısrayı kendi diliyle anlatan hikaye yazarı Güray Süngü’nün bu sayıdaki mısrası Ece Ayhan’dan: “sayıklar bir dilde bilmediğim”
Halil Ecer, Ortalara Doğru İlerleyelim adlı yazısında “ya dur durak bilmeden ilerleyeceğiz ya da geceyi karşıda geçirmek zorunda kalacağız.” diyor.
E harfine tutunup denizlere dökülen Yasin Kara, İzdiham’ın 7. Sayısından beri yazdığı öykülerine bir tane daha ekliyor. Yasin Kara’nın cümlesinde kış geçmiyor.
“Roma İmparatorluğu keşkül tohumuna ulaşabilmek için beş yüz süt ineği vermeyi kabul etmiştir.” diyen Ömer Çakıroğlu bize hiç bilmediğimiz bir bilgiyi aktarıyor. Keşkülün hikayesini.
İNSAN, KUSURLARIYLA İTİMAT TELKİN EDER
Andre Gide’in Kahramanı Gertrude Adlı Kız başlıklı yazısında psikolog Seda Nur Bilici, mesleğinin inceliklerini Gide’ın romanına aktarmış.
Atakan Yavuz, İzdiham’ın 39. Sayısında yazdığı Şifasız Bitkiler Ansiklopedisi denemelerinin 5.’sinde şöyle diyor: “İnsan, kusurlarıyla itimat telkin eder.”
“Herkese bir pencere lazım, önünde oturup her şeyi unutabileceği.” diyen Beyazıt Bestami Keçeli ise bu sayıda pencereyi dile getiriyor. Keçeli, hiç farkına varmadan açıp kapadığımız pencereleri bize hiç farkına varmadan anlatıyor.
Sayıklamalar’ın yazarı Muhammet Güleroğlu ise yine konuşturduğu kahramanlarına hayatı, hayatsızlığı, yaşamı ve yaşamsızlığı ifade ettiriyor.
Mehmet Aslan eşi Çiğdem’e seslendiği yazısında “dünyanın hali ne olacak böyle?” dercesine okuyucuya sesleniyor: “Giden ömür. Kalan hasret. Çürüyen toprak. Bozulan tuz. Büyüyen alev.”
Eski Alman Başbakanı Helmuth Kohl bir konuşmasında; “bizim can sıkıcı düşünürlere ihtiyacımız var.” demişti. Mücahit Gündoğdu yazar ve şairlere bu sözü hatırlatarak “Bizim de can sıkan düşünürlere ihtiyacımız var mı?” diye soruyor.
İbrahim Varelci,maalesef muhafazakârlık tüm dindarların en büyük travması diyor Bağcılar’dan Nişantaşı’na Dindarlığın Serüveni adlı yazısında. Varelci, toplumun sorunlarına değinen yazısında ilginç tespitlerde bulunuyor.
N harfini anlatan Mustafa Toprak, N harfini şöyle anlatıyor: “Öylesine içten hayata küsüyordu ki kimse onu hayata bağlamaya kıyamıyordu.”
Melda Zirek ise müzisyen Ennio Morricone’nin müziğine ve hayatına değiniyor. İyi, kötü ve çirkin.
Enes Aras, Konya’nın Kırmızı Sultanı’nı anlatırken ilginç bir yaşam öyküsünü bizimle paylaşıyor. Erhan Tuncer ise Türk sinemasının unutulmaz figüranı Hasan Yıldız’ı anlatıyor. İzdiham’ın genç yazarlarından Faruk Sarıkavak ise Bu İşte Bir Terslik Var diyor.
Yetimhaneler Edebiyatın Hangi Ranzasında? Sorusuyla Hüseyin Hakan, edebiyatın yetimhanelere bakışını irdeliyor. Ecem Aktaş da yine bir sosyolog olarak toplumdaki cinnetin sebeplerini.
İzdiham’ın hayal kurucusu Meryem Ermeydan, çocuklara yazdığı hikayede sadece çocuklara değil büyüklere de sesleniyor. Genç oyuncu ve yazar Yağız Yılmaz ise Bertolt Brecht için şu başlığı kullanmış: “Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”
Berat Karataş ise okuyuclar için birbirinden güzel anime sinema filmleri seçti bu sayıda. Komşular duysun diye bağıra bağıra ağladığını hikayesinde yazan Zeynep Kahraman Füzün ise şahitliğini yaptığı bir öykünün yazarlığını yapıyor Bildiğim Bütün Kelimeleri Yazsam Nafile adlı metninde.
Son yazı ise şair Dilek Kartal’a ait. Dilek Kartal Maraza adlı yazılarının bu sayısında “insan ateş yutmuşken konuşamaz ki!” diyor.
İzdiham’ın arka kapağında ise Sezai Karakoç’un çok beğeneceğiniz bir şiiri var. Anneler ve Çocuklar.
Not: Hakan Göksel bu sayıda yer almıyor. E-ticarete girdiğinden beri sadece para, dolar, gram altın ve faizle ilgilenen Hakan Göksel’i kınıyoruz. Siz de kınarsanız İzdiham daha da güzelleşecek.
İZDİHAM