30 Haziran 2019

Seyfullah Akkuzu, Tolstoy ve Limon Küfü -2

ile izdiham

Eğer, Tolstoy dünya sistemi denilen yapıyla uzlaşsaydı sanatı belli kalıpların tekrarlandığı kurgudan ve gerçekçi bir gözlemden ibaret olurdu. Fakat bugün onun kitaplarını okurken kurgudan ve gözlemden fazla bir şey olduğunu hissedebiliyorsak Tolstoy’un dışarıdan kendisine dayatılan her türlü yaşam biçimine yamuk bakmasıdır. Tolstoy için her türlü iyilik Rus topraklarında Rus insanının içinden doğmadığı sürece kötüdür. Kısa vadede belli bir rahatlık verebilse bile ileride sadece bozuk kurumlar, amacından sapmış hayat biçimleri üreyecektir. Tolstoy’un yaratılışında buna göz yummak olmadığı gibi bütün bu süreçlerin altını irdelemek vardı. Bu açıdan onun 29 Ocak 1857 ve 30 Temmuz 1857 tarihleri arasında Fransa’ya, İsviçre’ye, Almanya’ya yaptığı seyahatler inancının iyice şekillenmesi bakımından dönüm noktası denilse yeridir. Paris’te 6 Nisan 1857’de gördüğü bir idam Savaş ve Barış’ın temellerinin atılacağı fikir dünyasını Tolstoy’un içten içe özümsemesini sağlar.

“Başın bedenden kopup da sepete düştüğünü gördüğüm zaman, varlığımın bütün gücüyle, süregelen düzenin nedeni konusunda hiçbir kuramın böyle bir eylemi doğrulayamayacağını anladım. Evrenin bütün insanları, bir kurama dayanarak bunu zorunlu kılsalar bile, ben bunun kötü bir şey olduğunu düşünmeyi sürdürecektim: çünkü neyin iyi, neyin kötü olduğuna insanların söyledikleri ve yaptıkları değil, benim yüreğim karar verir.”

Tolstoy aynı yıl başka bir olayın ardından tekrar uygarlığa saldırır; yine temellerini Savaş ve Barış’ta bulabileceğimiz sorunlardır bunlar, onları daima kafasında evirip çevirir: “Onlara göre, uygarlık iyilik; yabanıllık kötüdür; özgürlük iyilik; kölelik kötüdür. Bu düş-bilgi, içgüdüsel, önemli ve en iyi gereksinimleri yok eder. Sonra, özgürlük nedir, zorbalık, uygarlık, yabanıllık nedir, kim açıklar bana? İyilikle kötülük nerede bir arada değil ki? Yanılmayan bir tek öncü var içimizde: birbirimize yaklaşmamızı fısıldayan evrensel düşünce.”


Yasnaya’ya dönünce köylülerle ilgilenmeye başlar. Eğitim notları hazırlar, kafasında okul kurma fikri vardır, çocuklarla ve yetişkinlerle tek tek iletişimin yollarını araştırır. Zorunlu eğitime karşı çıkar. Bundan sonra peşini bırakmayacak sanat şiarının peşinden gider. Bu şiar, tek tek her insanın bilincine seslenmektir; eğitimin nihai amacı buradan geçmelidir; çünkü Tolstoy’a göre, insana değmeyen her değer boşa gitmiş sayılır.

Seyfullah Akkuzu

İZDİHAM