İki Şehrin Hikayesi Kitabından Alıntılar
*Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriterler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘‘daha’’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırabileceğini iddia ederdi. (S. 13)
*‘‘Bu adamı seviyor musun?’’ diye homurdandı kendi kendine; ‘‘insan kendine benzeyen bir adamı neden sever ki? Sende sevilecek hiçbir şey yok. Aman be! Kendinle ilgili neyi değiştirdin şu hayatta? Kaybettiğin ve olabileceğin şeyleri sana göstermesi onu sevmek için iyi neden olabilir! Onunla yer değiştirdiğini düşün bir, o mavi gözler sana aynı ona baktıkları gibi mi bakacaktı ve o üzgün yüz aynı şefkatle mi acıyacaktı sana? Hadi ama açık açık söyle işte! Ondan nefret ediyorum.’’ (S. 109)
*‘‘Bir de olaya şöyle bakalım,’’ dedi amca. ‘‘Yüksek tabakadan nefret etmek, aşağı tabakanın istemsizce gösterdiği bir çeşit hürmettir.’’ (S. 154)
*Yeğen, ‘‘Şu topraklarda,’’ diye önceki ses tonuyla devam etti, ‘‘insanların bize duyacağı hayırsız hürmet sadece ve sadece korkudan ve esaretten kaynaklanır.’’ (S. 154)
*‘‘Kalıcı olan tek felsefe baskıdır. Korku ve esaretten kaynaklanan bu hayırsız hürmet var ya azizim,’’ dedi marki ve tavana baktı. ‘‘Başımız şu çatının altında olduğu sürece köpeklerin kamçıya itaat etmesini sağlar.’’ (S. 154)
*Bir iş yapmak istemişti ve bunu bulmuş, yapmış hatta bu işi yapanların içinde en iyisi olmuştu. Esas zenginlik buydu. (S. 163)
*‘‘Şu merhametli güzel yüreği koru Tanrım!’’ (S. 259)
Muzaffer Bilsin hazırladı.
İZDİHAM