18 Nisan 2021

Aleyna Paçacıoğulları, Pencere

ile izdiham

Uyandım. Saat 08:09’u gösteriyor. Her zaman ki gibi. Asla uyuya kalamıyorum. Hoş, kalsam da 08:30’da saatim buna izin vermezdi. Yorganın içinden kollarımı çıkarır çıkarmaz tüm vücudumu saran ürperti geldi. Biraz öne uzanıp saatin üzerindeki minik düğmeye bastım. Kocaman pencereyi boylu boyunca kapatmış fon perdenin küçük bir kısmından ışık huzmesi geçiyor odadan. Huzmeyi incelerken diğer detaylar çarpıyordu gözüme. Tablolarım tozlanmış, lambam geceden açık kalmış, söndü sönecek. Sürahiden hallice bardağımda iki parmak su kalmış içsem dindirmez içmesem orada yosunlaşacak. Kuru ve havasız sıcaklık sarmış tüm odayı. Bir kulağım dış kapıda zil çalacak bekliyorum. Çıplak ayaklarımı yere basmayı asla sevmediğimden hızlıca terlikleri geçirip aynanın önüne geçtim. Saçlarımı şöyle bir kabarttım, gözlerimi de ovalayıp kendime baktım ve çıktım oradan. Bana iyi gelmeyen, ruhumun karanlık tarafından, hayatın acı veren keskinliğinden çıktım. Ben değilim o oda, ait değilim asla. Çıktığım anda gelen ferahlıktım ben, Yüzüme çarpan havaydı. Yavaş yavaş yaklaşan sese gittim, yaşamaya. Adım adım yükleniyor hayat benim için. 

Güzel kokular geliyor burnuma. Salonumun bahçe kısmından. Küpe çiçeklerim göstermiş kendilerini, peygamber kılıcım tüm görkemiyle bahçemin babası gibi duruyor en köşede, orkidelerimin büyük yaprakları cilveleşiyor kendi aralarında…  Esen rüzgâr dolduruyor salonumun dört bir yanını. Cennet mi burası? Nefes aldığımı hissediyorum. Rüzgarla kıpırdanıyor çiçeklerim. Onları seviyorum. Bunu anlamış gibiler. 

 O sırada kapım çaldı. İşte geldi. Uzun bir kuş sesi zilim. Bitmeyen bir cıvıltı. Bitmesini istemediğim bir cıvıltı. Açtığımda apartman boşluğunda yankı yapan ses “Posta!”.  Paspasın üzerine gelişigüzel bırakılmış birkaç kâğıt. Çoğu fatura. Onları alıp kapıyı kapattım. Gün başlayalı çok oldu. Ben daha hiçbir iş yapmadım. Kafamı dağıtmalıyım. Düşünmemeliyim. Ne yazdığını düşünmemeliyim.  Kim bilir postacının kaçıncı binasıdır bu. Sahi kaç insanı ağlattı bugün? Kimini mutluluktan, kimini yastan. Bunları düşünürken bir yandan kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Gelen kâğıdı düşünmüyorum. Şöyle büyük bardakta bir çay ha? Masa düzenine dikkat ettim. Her şey olması gerektiği gibi. Pardon. Eksik bir şey var, müzik. Onu da açtım artık hiçbir şey bozamaz keyfimi. Peki postacı bugün beni ağlatacak mısın? 

 Bana iyi gelen şeyleri yapmaktır yaşamak. Hayatı ben istediğim sürece yaşıyorum. Gözleri ebediyete yummaktır asıl ölüm ama mutlu hissedilmeyen her an fiili ölümü gerçekleşiyor insanın. Birkaç dakika öncesini düşündüm. Neydi bu kadar beni odadan soğutan, hayatı böylesine seviyorken. Vereceğim cevaba kendim bile hazır olmadığımı düşündüm. Cevap gelen postalardan birindeydi. Fakat şimdi sadece çay içip müzik dinliyorum. Henüz bunu düşünmüyorum. Çünkü şu an yaşıyorum. Balkondan gelen rüzgarla toprağın kokusu doldu içime bu kadar sevilen bir koku hem hayatın hem ölümün ta kendisiydi. Ben evime toprağı sadece hayat sunsun diye sokuyorum. Her canlıya yaşam vadetsin diye. Beni çağırana gittim önce, bahçeye hafif dokunan yaz yağmurundan sızan toprak kokusuna, derince bir nefes çektim. Öyle kuvvetli çektim ki burnum acıdı. Hemen ardından çıkan güneşe baktım. Gökkuşağını aradı gözlerim masmavi gökyüzünde. Küçükken gözlerim mavi olduğu için mavi görüyor sanırdım gökyüzünü.  

İçeri geçmemin vakti geldi artık, cevabı almalıyım. Kaçamam daha fazla gerçeklerden. Faturaların altında parlayan uzun postayı aldım. Postacı ağlatacak mısın beni? Odada açmak istedim önce ama hayır. Yapamam. Bahçemin tam ortasında açmalıyım. Kâğıdı yırttım. Kulağımdan gitmeyecek gibi kaldı o ses. Korka korka okuyorum yazıları. Harfler uçuyor sanki. Postacı? Kapattım gözlerimi. Derin nefes aldım açtım tekrar döndüm doktorumun yazdığı postaya. Böylesine bir heyecanı hiçbir zaman yaşamadım. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.  Kalbim yerinden çıkacak gibi. Tekrar tekrar bakıyorum yazıya. Hala yanlış okuyorum sanki. Bir daha bir daha bir daha. Hayır yazıyordu işte. İyileşmişim. 

İyileşmişim.

Bitti.

Yaşıyorum. 

Ne yapacağımı şaşırdım çocuk gibiyim. Bahçemden karanlığa geçtim aniden. Tabloların tozları yer değiştirdi hızımdan. Sıcak havasız kokuyu son kez çektim içime. Solgun, durgun, yaşlı, hasta hava… Üstümü giyinip, yatağımı topladım hemen. Büyük penceremin önüne geldim. Işık huzmesi yön değiştirmiş. Siyah perdeye öyle bir vuruyor ki içeri girmek için can atarcasına. Tam ortadan tuttum siyah perdeyi. Aradan gözlerime vuruyor ışık, biraz bekleyip öyle hızlı açtım ki perdeyi. Savurdum. Tüm toz kalktı havaya. Işık öyle girdi ki içeri. Odaya baktım. Çırılçıplaktı. Karanlıkta gizlemiş tüm kötülüğünü sanki. Şimdi gizlenecek hiçbir şeyi kalmadı. Hız kaybetmeden camı da açtım. Bu odaya ışık girdi, ses girdi yıllar sonra. Işığın, çıplaklığın içinden geçerek komodinin üstündeki sürahiye benzettiğim bardağı aldım. Pencerenin önünde hayata dair umudunu kaybetmemiş bir damla suya muhtaç olan ortancalarıma döktüm. Bu güneşte, bu sıcakta kurumuş düşmüş yaprakları. Ama yine de biliyor yaşayacağını. Bir gün yeniden açacağını o da biliyor. Artık bu karanlığın ışık vakti geldi. Hayat yeniden anlam kazandı benim için. Bu odayı karanlıkta tutmamın karşılığını alacağım. 

Her sabah bu havasızlıktan, bu zifiriden kalkıp, kendimi buradan kurtarmak için hayata daha da bağlanmak için. Uyumak için girdiğim odada karanlıktan başka gidecek bir yerim olmadığını sadece ısınmak için girdiğim bir yatak olarak görüyordum orayı. Bana huzur vermiyordu aksine yarına gözlerimi hemen açabilmek için neden sunuyordu. Bugünüm ne kadar kötü geçmiş olursa olsun orada uyuyunca yarınımın her zaman güzel olacağını biliyordum. Yıllardır bedenimden teker teker alıyordu. Azar azar bitiriyordu beni.

 Defalarca ama defalarca gördüğüm tedaviler beni her defasında farklı bir ders çıkarmaya zorladı. Farklı yollar denedim her zaman, yılmadan savaştım. Kendimle, bedenimle ve hastalığımla.  Tam bu sefer oldu dediğim her an başka yerden vurdu bana. Kendime acımasız, katı bir kural koydum belki ama karanlık eğitti beni. Her siyah gece içinde aydınlık olmaya yemin ettim. Bir gün olsun o gecelerin sonum olacağını düşünmedim. Aksine perdeleri açacağım günleri hayal ettim. O savaştan çıkacağımı bilerek yaşadım her zaman. Bir gün bu savaşı kazanarak bitireceğimi bilerek.  Aydınlığa duyulan şükür, minnet vardı her sabahımda. Bu sabah yıllardır tedavisini gördüğüm hastalığımdan kurtulduğumu öğrendim. Bana bahşedilen yeni bir hayat vardı artık. Bugünüm yarınla aynı olmayacaktı belki ama yarınım her zaman daha güzel olacaktı. 

Tekrar kapı çaldı. 

İşte beklediğim zil. Sevinçle koştum kapıya. 

Gökyüzü gibi gözleriyle karşımda duruyor, bana hayat veriyor güzel yavrum.

Aleyna Paçacıoğulları

İZDİHAM