Ethem Erdoğan, Bülent Parlak’ın Sevgili Huzursuzluğum’u Değerlendirdi
Şizofren İmgeden Yayılgan İmgeye “Sevgili Huzursuzluğum”
Modern psikolojiden öğrendiğimiz en net bilgilerden biri; bilmediklerimize bildiklerimizden yola çıkarak ulaşabilmektir. En küçük bir bilgi kırıntısı, yeni bilgi için anahtar konumuna gelir. Aslında eski bilgi kendi gerçekliğini yitiren bir maymun/cuktur artık. Meselenin içinde şiir ve imge olduğunda esasen okuduklarımızın sabit manalı metinler olmadığını, alımlayıcıya göre değiştiğini göz önünde tutmamız gerekir.
Şiirin son tahlilde bir imgelem olduğu gerçeğinden hareketle; şairin zihin ve muhayyilesinin ‘kendilik’ olduğunu öndelik olarak belirtmeliyiz. Şiirini kotardığı alanın belirlenebilmesi ve bu alan üzerine eğilebilmek için hangi kelimelere anlam yükünü yüklediği önemlidir çünkü. Girişte ifade edildiği üzere imgelere nüfuz edebilmek için ön bilgileri bir maymuncuk gibi kullanma zorunluluğu var. Bu yöntemle ulaştığımız çıkarımlar da nihai gerçekler olmayacak. ‘Anlamı arama’ kullanımı, şiir için kendisi olumsuzluk ifadesi iken bir de imgeye yüklenen yükün ‘sabit anlamlı olmama’ durumu var.
Sözlüklerde, imge kelimesine şu anlamlar verilmiş: Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. Genel görünüş, izlenim, imaj. Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj… Duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne, olaylar, hayal, imaj. Esasen mecaza dair bazı anlam parçaları içeriyor imge. Elbette bu bilgilendirmenin bir yönü de düşünmeye yöneliktir. Metaforik ve görüntüsel (imgesel) olarak. Bahse konu düşünme; bir düşüme biçimi olarak metaforik düşünme. Bunun altında olan husus, estetik bağlamında, görev dışı olarak, düşünsel oluşumu ortaya çıkaran ve düşünme biçimlerini, belirten özelliklerdir.
İmge Kurma Seyri ve İki İmge Türü
İmgenin kuruluşu çoklu bir seyir izler. Bu konuda en çok dillendirilen kuruluş şekli de aşağı yukarı şöyledir: şairdış dünyadan bazı uyarılar alır, bu uyarılar zihinseldir. Anlam boyutunda olan bu uyarıların ifadeye dönüşümü için söze ihtiyaç vardır. Ancak; sayılamayacak kadar çok uyarı için hiçbir dilde yeter miktar kelime yoktur. Dolayısıyla uyarının ifadeye evirilmesi genelde, benzetme, değişmece veya metaforla gerçekleşir. İmge bir kelimeye, bir kelime grubuna, sezdirilmiş ancak açıkça söylenmemiş bir ime (işaret); dış katman olabileceği gibi bunların içine de yüklenebilir. Bu cümleden olmak üzere bir ayağı soyutta bir ayağı somuttadır. İmge bazen, somutu nesneler üzerinden soyutlaştırır, bazen de soyutu nesnelerle üretip somutlaştırma yapar. Yeni bir resim üretme gibi. Dolayısıyla, yeni resmi başaran imge iyi imgedir, düş gücünü tetikler, anlamı açar yani yayılgandır. Farklı kişilerde ve farklı okuyuşlarda farklı çağrışımlar uyandırması, alımlamanın özelliği ile oluşmaktadır. Eğer yukarıdaki gibi şiirde imge bir mantık silsilesine dayanmıyor, bir gerçeklikten (görüntü-anı) güç almıyorsa ortaya çıkan şey şiir olmaz. Belki metindeki “artistik” söyleyiş, ilginç “buluş” görece olarak o metni bir süre yazanın istediği yerde tutabilir.
Şairle okur arasında görüntü üzerinden az da olsa bir geçişkenlik olması elzemdir. Anlaşılmayan, metni çok zorlaştıran imgeler bu bağlamda iyi ve sağlıklı değildir. Çünkü imgenin sınırı, şairin şiiriyeti ve okuyucunun muhayyilesidir. Bu bağlamı oluşturmak belli düzeyde bir ustalıkla beraber yetenek, zekâ, bilinç ve emek ister.
İmgenin çeşitlerine girmeden metindeki imgelerin genel olarak türüne bakmak istiyorum. Bir sanat eserinin ortaya çıkarılmasında sanatçı etkinliğinin şart olduğu açıktır. Bu etkinlik eserle bir dünya kurma hatta hakikati açığa çıkarma, dünyayı yaşanabilir kılma iddiasını dillendirir. Sanattan kasıt Heidegger’in söz konusu ettiği üzere ‘özünde şiir yazma’dır. “Sanat şiir yazma olarak olup biter. Şiir yazma ise var olanın açıklığının dile gelmesidir.”(Eren, 2005). Yazının başından itibaren söylemeye çalıştığım şey sanırım şekillendi. Var olan bir gerçekliğin, görüntü ya da anının söylendiği art-istik yapının açıklığa kavuşması, belki bunun için egzersiz…
“Sevgili Huzursuzluğum” ve İmge Kullanımı
Bülent Parlak şiirinin ilginç bir özelliği var. Bir yanıyla davette bulunur ve okura cazip tarafını göstermek üzere duygusallık vaat ederken; diğer yanıyla da adeta bir balyoz gibi sert/ protest bir gerçeklikle okuru baş başa bırakıyor. Bireyin tipolojik olarak toplumun genelini temsil etme, makul ve makbul çoğunluğun sözü olmaktan çıkmaya çalışan yönünü okura sunuyor. Çünkü toplum ortalamasının temsili, konforu kadardır; oysa karakterize olma durumuysa yapı meselesidir. Yapısında eylemlilik olan, eylemliliğin arka planındaki anlamı söze geçiren için tipolojiyi aşmak şart olur. Söze geçirilen duygu durumu, anlamın bütün türevleriyle ortaya çıkar çünkü. İmge dediğimiz görüntü, anlamaya çalıştıkça değişik varyantları açığa çıkan ve sürekliliği olan bir saldırıdır ‘genel’in hayatına. Bu genel kompozisyon, sözü ve art-istik yönü olan bireyin düşünme ve hissetme eylemi açısından, bunları ifade etme açısından ortalamanın konforunun bozulması demek. Mesela kitabın ilk şiirinde geçen şu mısralar: “…kuyuya düşen Yusuf / ihbar edilmiş İsa: beni siz tanırsınız ancak/…/..oysa fazlaca suskunum; bilinmiyor ülkesi bana çarpan acının / bir Çingen bulsa beni bakmadan ardına kaçacak”(S. 9). Metin parçasında, yakınları tarafından ihanete uğramış iki peygamberle aynîlik kuran şair, okura zımnî olarak benzer bir ihanet yaşadığının işaretini veriyor. İsa ve Yusuf peygamberler imge olarak şair tarafından yüklenen anlamı taşırken okur da bu anlama yönelmişken, artistçe bir dönüşümü tetikliyor ve okuru ilk yönlendirdiği anlamdan çeviriyor. Hatta meçhul ve muhal bir adres veriyor şair: “bilinmiyor ülkesi bana çarpan acının”. Söz burada yükselmişken şair meramını ifade etmişken okuru tekrar duvara mıhlıyor: “bir Çingene bulsa beni bakmadan ardına kaçacak”. Şairin anlam alımlayıcıya dolaysız aktardığını düşünürken, ironinin buzdan dağı çıkıyor okurun önüne. Meselenin, aslında şairin kendi ‘suçları’üzerinden bir geri dönüt olduğu ikinci birimin sonunda aşikâr oluyor. Bir diğer açığa düşen de şair. Çünkü dramatik bir yük şiirin üstüne dağ gibi kapanmış. Vadilerden sızanlar da ele veriyor şiiriyeti.Benzer bir durumu 2011’de Bilal Can şöyle ifade etmiş: “Bülent Parlak şiiri; akıcıdır, anlamı ise derin ve karanlıktır. İlkin güzel gelen bu akıcılık şiirlerin anlamlarını, tavrını gördükten sonra rahatsız edici, acıtan, hüzünlendiren bir hale bürür. Parlak şiirlerinde söz peşinde giden ve bu sözünü bazen imgelere taşıyarak bazen hüzünle renklendirerek bazen de aşkın rengine boyayarak okuyucuya sunmuştur. Şiirlerdeki ironi kitaba ayrı bir renk vermiştir.” (Can, 2011). Ortadaki durum belki de Novalis’in “poetika”sında söylediği şiir yazmanın yapmadan (sentetik) ayrılan yönü ile ilgili. “Şiir yazmak ve bir şiir yapmak arasındaki fark. Akıl yeteneğin denendiği noktadır. Mantık kararlaştırır, hayal tasarlar, akıl ele alır. Lirik şiir kahramanlar içindir, epik şiir ise normal insanlar için. Deha dramatiktir.” (Novalis, 2003)
Şair kendisiyle yapılan bir söyleşide yukarıda yazılanların dibacesini açıklar mahiyette şunları söylemiş: “Şiir yazmak için dünyaya gelmek yeterli. Ben de dünyaya geldim ve şiir yazmak nasip oldu. Söyleyemedikçe kalemi elime aldım. Söylesem yazamazdım, anlatsam da. Ne kadar sustum, o kadar yazdım. Çıldırarak ve herkesten daha fazla her şeyi sırtıma koyarak bu yükü omuzluyorum. Şiir yazma anı çok özel bir an ve bunu sadece kalemi eline alanlar bilir (Parlak, 2015).
Metin olarak karşımızda duruşuyla ilgili kuracağımız cümleler, şiirin yapısının kavranması için önemli. Bundan dolayı ilk aldığımız örnek metin parçasında olduğu gibi şu örneklere de bakalım: 1.“sanmayın bir merasim talebim olacak sizlerden / çoktandır yerimi yadırgamıştım zaten../.. mesela sevmek istemişti diye söylersiniz nezle olmuş bir kızı / belki bilmez, farkına da varmadınız kim bilir / hiç mektubu gelmeyen onbaşıların uykusu var cebimde”. Bu metin parçasındaki taraflar şairin toplumla, toplum ortalaması ile süreğen bir hesaplaşmasını imliyor. Kendisi dışındaki normların, aşk ve ölüme karşı anlamsızlığına vurgu yapıyor şair. 2.“bozkır gibi, kulunç gibi, karnaval gibi / sen yazardın sabıkamda umursamazdım; / çeteci, maktul ve sen / serçeler nazlı olur artık bir selam versen”. Bu metin parçasının daha ilk mısraında tenasüp yapıyormuş gibi, uyumluymuş gibi, tabii bir söylemle orantısızlık ve uyumsuzluk oluşturuyor şair. Sonra da güzel sebep ekliyor duruma. Sabıka kelimesi ve umursamazlık tip davranışı değil. Sonra çeteci, ölü ve sevgili. Bu karmaşaya odaklanan okur, “keşke şairin yaşantısını bilsem” derken (öndelik bilgi) şair şiire dönüyor. Aldığım bölümün son mısraı okuru çelişkilerle örülü duvarı aşmaya çalışmaktan kurtarıyor. Elbette yine bir güzel sebeple. 3. “ölmese / devletin fark etmeyeceği adamların kaderidir kan davası / batı kurtuluştur, terlemeden hayali kurulan bıyık, başıbozuk isimler / tedirgindirler sağlık ocağında sıra beklerken bile / kentlerde yarım yamalak insan; / köylerde kaçak, köylerde kahraman”. Bu metin parçasında coğrafya kaderdir izlekli bir arka/ik anlamlar yekunu ile karşı karşıyayız. Geleneksel yapılardaki katı tutumların insanı getirdiği durum kompoze edilmiş. Bıyık kelimesindeki ikili anlam derinlik sağlamış bu metin parçasına. Köy-kent karşılaştırması da buluş ve ses olarak bu bölümü kurtarmaya aday. Kültürel farklılıkların toplumsal normlar karşısında işlevi açığa çıkarılmış. Modernizm sancısı, ‘birey’ olma, oysa karşısında tipoloji var.
Bu üç örnek metin parçasını şairin şiirinde diri şekilde gördüğüm imge çeşitlerinden biri olan şizofren imge örneklemi için aldım. Bu örneklemi; söylem ve imge düzeyindeki alışılmadık buluşlar için kullanıyorum. Çünkü bununla şair şunu başarır: “varlık hakkında önceden oluşturulmuş anlamın standart nedenleri ve şematik kabulleri parçalanır. Böylelikle varlığın sabitlenen değer ve anlamından soyunmuş yalın varoluşuyla karşılaşır. Artık şair veya şizofren nazarında varlığın göstereni, alışılagelen diğer nesnelerle ilişkisi, yaşamdaki işlevsel yolu bütünüyle değişmiş olur. İşte böylesine bir varlık algısı veya duyumu saf şiir ve şizofrenik söylemde dilbilimsel sapma ve çarpıtmalar şeklinde görülür. Hatta dil içerisinde bu yadırgatma ve yabancılaştırma o kadar ileri gider ki neredeyse gösterilensiz gösterenlerle kaleme alınan şiirler ve söylemlere tesadüf edilir. Bu nedenle saf şiir ile şizofrenik söylemin imgeleri arasında bir benzerlik meydana gelir.”(Şen, 2018). Bu söylem metodu ve imge dış kaynaklı bireysel dert, tasa ve çelişkileri dışa vurumda kullanılır. Bu imgeyi anlamanın yolu o kişinin yaşamındaki savrulmaları anlamaya çalışmakla mümkündür.
Şiirin fayda gözetmeyen yapısı öncelikle, özgürlükle ilgilidir. Anlamı ve işlevi üzerinden şiire sınırsız bir özgürlük öngörülür. Fakat bu özgürlük alanını, biricik olma, orijin(al) olma, kök olma, başlangıç olma, başkasına eklenti olmama özellikleriyle birlikte düşünmek gerekir. Çünkü bu şekilde düşünmek en temelde şiire tahrim (hürmet), şiiri tahkim demektir. Bu çerçevede şiir zor metindir. Geleneksel tenkit anlayışına göre, (elle çoğaltılan nüshaların ayrıştırılması esasına göre) zor metin doğru olan metindir. Bunu günümüze uyarlarsak; biri zor diğeri ise kolay anlaşılabilen iki metinle karşı karşıya kalırsak birinciyi tercih etmemiz gerekir. Ancak anahtar kelime anlamak. Çünkü yine geleneksel tenkit anlayışına göre metnin anlaşılmaması, doğru olmadığının hükmedilmesine yol açar. Biz bu metodu günümüz şiirine uyarlarsak, anlaşılması kolay metnin “kitç olma” durumu kadar, anlaşılamayan metnin de ibare olarak yanlış olduğu hükmü ortaya çıkar. Ancak öncüller bize şairin hayat tecrübesine eğilerek kilitlenen imgeleri açma imkanı vermektedir. Bu bağlamı da yayılgan imge dolayımında oluşturmaya çalıştım. Bu imge türü, metin bağlamı içinde okuyucunun alışık olmadığı bir söylemi oluşturma ile ilgilidir. Söylenenle kastedilen arasındaki uzak ve çapraşık ilişkinin sıra dışı ve kurgusal oluşudur. Bu oluş, sırları açan bir oylum olmanın yanında aynı zamanda şiir işçiliğini de imler. ‘Gerçeğin aranması batıda dil içinde sürdürülürken, doğuda dil aşılarak, varlıktan soyutlanarak (dil var olana ait) yapılmıştır. Batı varlığa sahip olurken, kadim doğu geleneği ‘hakikat’ için varlığın içinden geçer, varlıktan mücerret olur.’ İşareti anlamlandırmak için şu alıntı açıklayıcı olacaktır: “varlığın bilgisine nüfuz etme çabası aynı zamanda hakikate yaklaşma yolculuğu”dur (Süphan Dağı, 2018). İmgeyi bu çerçevede ‘bildiğiyle bilinmeyeni’ açıklamak olarak okuyabiliriz.
Yayılgan imgeler okurun dünyasını göle taş atılması şeklinde etkiler. Dolayısıyla okur, imgeyi her an genişleyen/yayılan şekilde alımlar. Bu meseleye dair, kitaptan bazı şiirlerde geçen metin parçalarından imgeleri örnek olarak sunabiliriz:
1. “sabundan saçlarını ayıklayan bir kız duymuş, o dedi / nerede öldüğümü sormadım kalmayınca elimde bükülecek bir tel / sol küreğim ağrıyor, yavrusunu doğuracak kadar sevişirken kartallar / derdime düşmüş muavin, derdime polis hafiyesi, derdime soylular / ama kimse bilmedi ben neredeyim, yerim nerede, Cezayir nerede” (Çıldırmış Bir Gemi Gider Jilet Olmaya, S. 15). Bu metin parçasında; ayıklama, tel, soylu, Cezayir kelimeleri yayılgan imge olarak kullanılmış.
2. “dişleri sararmış inşaatçılar yüzünden / estetik cerrahlarına sarı zarf içinde kınama cezası veren ben”, “dindar kuşlar öterken vakitli / ve vakitsiz havlayan müşrik köpeklere / elimi kulağıma atıp aryalar okudum” (Haritası Kayıp, S. 33-35) mısralarında inşaatçılar, sarı zarf, arya ve elini kulağına atmak söz/ söz grupları yayılgan imgedir.
1. Numaralı örnekte saç imgesinden çelik tel imgesine ulaşan anlam birçok açıdan bağ, bağlanma anlamlarını çağrıştırıyor. Eski şiirde de malum saç, sevgilinin attığı kementtir, âşığı bağlar-yakalar. Müdür muavini işgüzarlığı ile polis ve hafiye kelimeleri şairin değişik şekil ve durumlarda suçlanma durumlarına anlam kapısı aralıyor. Soylular bahsi geçen anlamın ön kabulle ve doğal olarak(!) haklıları, aslında beyaz olmaya çalışan karalar. Kartal imgesi, güç sembolü. Özellikle de kadim devlet geleneğimizde. Cezayir’e ulaşan anlam da, şair nezdinde, yaşanan bütün olumsuzlukların, esasen kaybedilmiş haritalara hüsn-i ta’lil ile bağlanmasını içerir. (Belki de öyle değildir, alımlayıcı yorumudur.) Bu anlama çabası, okurun beklemediği yerlere gitmesidir.
2. Numaralı örnekte de devlet memurunun sarı zarf içinde kınama cezası alması durumunun estetik cerraha yüklendiği, bu yüklemenin de inşaat işçileri sebebine dayandığı çok geniş bir anlam yığını var önümüzde. Bunları yayılgan imge temelli çözümlemek mümkün. Misalen; saçlarını durulamaya çalışan kızın saçlarının şairi bağlayan tel oluşu, memuriyette yaşanan bazı sıkıntılar varken şairin gönül coğrafyasını şiire taşıması vb yorumlar yapılabilir. Yukarıdaki örneklerde şair, insanın yapıcı, yaratıcı ve dönüştürücü gücüne göndermeler yapıyor. Hayatın dikey boyutunun, gündelik-yatay boyutla ilişkisi bağlamında kurduğu bir dünyayı haber verir. Bu dünyada insana dair her şey vardır. Bu noktada yoruma değil, konu seçimimiz gereği; imgelerin anlamı nasıl genişlettiğine dikkat kesilmek durumundayız. Şair okuyucunun alışık olmadığı bir söylem oluşturmuş, söylenenle kastedilen arasındaki uzak ve çapraşık, sıra dışı bir ilgi kurulmuş. Bu atmosfer şair tarafından kurgulanmış ve üst gerçeklik elde edilmiş.
Sonuç
Her kapalı metnin imge temelli değerlendirilmesi için, yazarın hayata ve dünyaya bakışını, yanında şiire / sanata hangi işlevi yüklediğini öngörmek-bilmek önemlidir. Aynı şekilde, bütünlüklü olarak kitabı, kitaptaki her bir metni amaç ve niyet olarak algılamak gerekir. Bunların gerçekleşmesiyle; elde edilen bilginin, söylemi / ifadeyi takip etmesi ya da peşi sıra sağlaması temel gerekliliktir. Bu takip, yazarın / şairin amacının tespitine ve kitabın her metninde şair tarafından yazılması beklenenlerin ön görülmesini sağlar. Zaten yayılgan imge temel olarak, anlamın nerelere doğru genişleyeceğinin de işaretini vermektir okura. Şairin yazması beklenenleri tasavvur etmek metin incelemesinde önemli bir yöntemdir. Bu tasavvur bir nevi vehim ve tahayyüldür. Böylece metin incelemenin vehimsel ya da sanatsal artistik bir unsur da içerdiği görülmektedir. Ancak vehim ve tahayyül sadece araçtır ve sadece kanıt ve tercih ettirici sebep ve esaslara dayalı olarak kurulabilir. Bu cümleden olmak üzere; metni anlamının ilk şartı konu bilgisi, ikinci şart ise dil ve üslup bilgisidir. Dış kanıtların yanı sıra eserin ve şairin dilini / üslubun takip etmek gerekir. Tenkit en temelde doğru okumayı tespit için bir araçtır. En önemli tenkit ilkesi şudur: Bir metin anlaşılmadıkça tenkit edilemez. Anlamak için de kullanılan imgenin türünü tespit etmek gerekir. Bu yazı, Sevgili Huzursuzluğum kitabının yoğun olarak “şizofren ve yayılgan” imgelerle kurulan şiirlerden oluştuğunu belirlemek ve imge etrafında şekillenen anlam geçişlerini örneklemek için yazıldı.
Kaynakça
Can, B. (2011, 2 17). http://www.kitaphaber.com.tr/sevgili-huzursuzlugum-bulent-parlak-k289.html. http://www.kitaphaber.com.tr/: http://www.kitaphaber.com.tr/sevgili-huzursuzlugum-bulent-parlak-k289.html adresinden alınmıştır
Eren, I. (2005). Sanat ve Bilgi İlişkisi. Bursa: Asa.
https://gencdergisi.com/9328-ne-kadar-sustum-o-kadar-yazdim.html. (tarih yok). https://gencdergisi.com/9328-ne-kadar-sustum-o-kadar-yazdim.html. 2021 tarihinde https://gencdergisi.com/: https://gencdergisi.com/9328-ne-kadar-sustum-o-kadar-yazdim.html adresinden alındı
Novalis. (2003). Poetika. Erzurum: Babil.
Parlak, B. (2016). Sevgili Huzursuzluğum (5 b.). İstanbul: İzdiham Yayınları.
Süphandağı, İ. (2018). Dil, Şiir, Hakikat. İstanbul: İz Yayıncılık.
Şen, C. (2018). https://app.trdizin.gov.tr/makale/TXpZeE1ETTVPUT09/saf-siir-ile-sizofrenik-soylemin-musterekleri-uzerine-bir-inceleme. https://app.trdizin.gov.tr/: https://app.trdizin.gov.tr/makale/TXpZeE1ETTVPUT09/saf-siir-ile-sizofrenik-soylemin-musterekleri-uzerine-bir-inceleme adresinden alınmıştır
Ethem Erdoğan, Kaynak: kitaphaber.com
İZDİHAM