Filistinli Useyd Fares ile Filistin Hakkında Röportaj Yaptık
İzdiham: Sizi tanıyabilir miyiz? Bildiğimiz kadarıyla 23 yaşında Türkiye’ye geldiniz ve anne babanız Filistin’de kaldı.
Useyd Fares: 1948 yılında toprağından sürülmüş bir ailenin içinde Filistin’in Tulkarm şehrinde 1995’te dünyaya geldim. Çocukluğumu Tulkarm’de bulunan mülteci kampında geçirdim. Lise eğitimimi Filistin’de tamamladıktan sonra ülkemin gerçek ve acı durumunun, kısıtlı imkanlarının farkına vardım ve savaştan yorulmuş ülkemin insanına çare olmak için hep kurduğum çocukluk hayalim olan doktor olmak için yurtdışına çıkmaya karar verdim ve 17 yaşında Ankara’ya geldim. 1 yıllık Türkçe eğitimi aldıktan sonra Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp fakültesini yüce Rabbimin tevfikiyle dereceyle bitirdim. Şu an kardiyoloji bölümünde ihtisas yapıyorum. Arapça , Türkçe ve İngilizce olmak üzere 3 dil biliyorum. Ailem halen Filistin’de yaşıyor.
İzdiham: Filistin’in tarihini bize anlatır mısınız? Filistin tam olarak neresidir? Filistinli kimdir?
Useyd Fares: Filistin, Suriye ve Lübnan’ın güneyinde bulunan Akdeniz’in doğu sahilinde yer alan Akdeniz bölgesine tabi bir ülkedir. Tarihi çok eskiye dayanan Filistin’e ilk yerleşen insanlar ise M.Ö. 2500’de Arap yarım adasından göç eden Kenanilerdir, aynı zamanda Kenanililer, Filistinlilerin atalarını oluşturdular. Bu da Yahudilerin Filistin toprağının kendilerine ait olduğu, ilk yerleşen olduklarını yalanlamaktadır. Başta dünyanın en eski şehri olan Eriha olmak üzere bunu destekleyen birçok tarihi eser vardır.
M.Ö. 1900 civarında Hz. İbrahim peygamberimiz tevhit davasıyla Filistin’e geldi. Davası yüzünden Filistinliler tarafından reddedilmeyen ve kötülük görmeyen Hz. İbrahim, davasını özgürce yaydıktan sonra Filistin’in El Halil şehrinde vefat etti. Sonrasında oğullarından İsmail Mekke’ye, İshak ve Yakup ise Filistin’de kaldı.
M.Ö. 13. yüzyılında Mısır’da Firavun’un zülmünü çeken Beni İsrail’e (İsrail Oğulları) Hz. Musa peygamber olarak gönderildi. Ardından İsrail oğulları günah ve isyanlarından dolayı Sina yarımadasında 40 yıllık kaybolmalarının ardından M.Ö. 1190 civarında Hz. Yuşa Bin Nun’nun liderliğinde Ürdün nehrini geçerek Filistin topraklarına ilk kez ayak bastılar ve orada Filistin’in asıl halkı olan Kenanilerle karşılaştılar. İsrail oğulları Filistin’de yaklaşık 4 yüzyıllık darma-dağınık ve iç sıkıntılarla dolu bir hükümdarlık sürdürdüler. Ardından İsrail oğullarının hükümdarlığı M.Ö. 586’da Babilli lider olan Nebukadnezzar tarafından son buldu ve Filistin’den kovuldular. Kenaniler yani biz Filistinliler ise orada kalmaya devam ettik. Ardından Filistin m.ö 63’de Roma imparatorluğunun eline düştü ve İslam’ın yeryüzüne gelmesiyle Kudüs’ün ilk fethi 636 yılında Yermük Muharebesi sonrası Hz. Ömer Bin Hattab’ın Kudüs’ün anahtarlarını Romalılardan teslim almasıyla gerçekleşti. Ardından aralarında Emevî ve Abbâsî halifeliği birçok Müslüman hükümdarlığı altında yaşayan Filistin 1099’da Haçlılar tarafından işgal edildi ve 88 yıllık işgal sonrası Kudüs 1187’de Selahattin Eyyubi tarafından 2.kez fethedildi. Ardından Memlûklar hükümdarlığı altında olan Filistin 1516’da Osmanlı imparatorluğuna katıldı ve Birinci Dünya savaşına kadar devam etti. 1920’de Osmanlı’nın yıkılmasıyla Filistin İngiliz mandasına geçti.
Filistin, tarih boyunca barışı görmeyen toprak olarak anılır. Stratejik, ticari ve dini yerinden dolayı birçok savaşın ve fethin yeri olmuştur. Tarih boyunca Filistin’de birçok imparatorluk hükümdarlığını sürdürdü. Fakat değişmeyen tek şey Filistin halkı olan Kenani Araplarıydı. Yahudiler ise sadece 400 yıllık dağınık bir hükümdarlık sonrası Filistin’den kovuldular ve Filistin’in asıl sakinleri olan Kenani Araplar ise asla oradan ayrılmadılar.
Güncel bir kavram olarak Filistinliler kimdir sorusunun cevabı artık sadece Filistin’de yaşayan veya Filistin kimliği olan bireyler değildir. Dini, ırkı ve siyasi görüşünden bağımsız olarak kalbinde Kudüs sevdasını taşıyan, yıllardır Filistin’de yapılan zulme karşı sessiz kalmayan, oradaki yapılan kötülükleri eliyle veya diliyle olmasa bile kalbiyle buğz eden herkes Filistinlidir. Filistin meselesi bir İslami davadan ziyade bir insanlık meselesidir. O yüzden tam anlamıyla İnsan olmayı başaran herkes Filistinlidir.
İzdiham: Filistin sadece müslüman bir toplumdan oluşmuyor galiba. İsrail ile müslüman olmayan toplumlar arasındaki ilişkiden bize bahseder misiniz?
Useyd Fares: 3 semavi din için kutsal olan Kudüs ve Filistin’de Müslümanlar, işgalden önce Hıristiyanlar ve azınlık oluşturan Yahudilerle barış içinde yaşardı.
İşgalden sonra Batışeria’da insanların %75’i müslüman olup geri kalanların çoğunluğunu hıristiyan ve az bir kısmı Sâmirîlerden oluşur. Gazze ise nüfusunun %99’u müslüman olup nüfusun geri kalan %1’liğini 5000 nüfusluk hıristiyan oluşturur.
İsrail içinde ise nüfusun yaklaşık %20’si Müslüman yerleşim yerlerinde bulunan Müslümanlardan oluşur. İsrail işgalinden önce İslam dinine geçen Filistin’in asıl sakinleri olan Kenani Araplar, bölgede yaşayan Hıristiyanlar ve Yahudi azınlığı ile barış içinde yaşardı. İsrail işgalinden sonra Yahudilerin ibadet özgürlüğü sloganı altında Filistin’de Müslümanlara ciddi bir şekilde Yahudilerden kötülük, kısıtlama ve dışlanma uygulanmaya başlandı. Bunun en bilinen örneği ise 1969’da Mescidi Aksa’nın radikal bir Yahudi tarafından yakılarak kundaklanmasıdır, yangın sırasında israil askerleri itfaiye ekiplerinin yangına yaklaşmasını engelleyerek yangının yayılmasına sebep oldular ve Mescdi Aksa’da bulunan, Selahattin Eyyubi tarafından Şam’dan getirilen tarihi Selahattin Eyyubi minberi küle döndü.
Filistin’de camilerde düzenli namaz kılan Filistinliysen İsrail tarafından tutuklanma ihtimalin çok yüksek. Televizyonlarda gördüğünüz gibi camiler İsrail bombaları için hedef haline geldi. Batı Şeria’da yaşayan birçok Siyonist yerleşimci grupları gece Filistinli köylere saldırır, arabaları ateşe verir ve camilere ırkçı ve yüce peygamberimizi aşağılayan yazıları sprey boyalarla yazarlar.
Yahudilerin El Halil şehrinde bulunan Hz. İbrahim, eşi ve çocuklarının mezarlarının bulunduğu İbrahimi camide Müslüman istemedikleri, kendi itikatlarına göre kutsal olan İbrahimi camii için sürekli olay çıkarırlar, 1994 yılında ramazan ayının 15’inde sabah namazında elinde otomatik silahla camiye bir radikal Siyonist girdi ve namaz halindeki Filistinlilere ateş açtı, 29 Filistinli şehit oldu ve 150’den fazla Filistinli yaralandı. Olay yerine gelen İsrail askerleri ise ambulansların ve tıbbi yardımların gelmesini engelleyerek şehitlerin sayısının bu kadar fazla olmasına sebep oldu.
Siz, biz Filistinlilerin Kudüs’e girip giremediğimizi hiç merak ettiniz mi?
Kudüs şu an İsrail kontrolü altında. Benim gibi Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilerin Kudüs’e girebilmesi için yaş şartını sağlaması gerekir. İsrail Kudüs’e girebilmek için Filistinlilere yaş sınırını koydu, sürekli değişiklik gösteren bu durum genelde kadınlar için 45 erkekler için 55 yaştır. Bu şartları sağlayamıyorsak eğer Kudüs’e girebilmek için İsrail’den özel bir izin çıkarmamız gerekecektir. O da herkese verilmez. Bu şartlar sağlandıktan sonra ancak birçok barikat ve kontrol noktasından geçtikten sonra Kudüs’e girebiliriz.
Düşünebiliyor musunuz? Mescidi Aksa kendi evimden 60 km uzaklıkta fakat hiç bir şekilde ziyaret edemiyorum fakat Yahudiler hiç bir kısıtlama olmadan istedikleri zaman girebiliyorlar.
Dünyanın farklı ülkelerinden gelen turistler hiç bir engel olmadan Kudüs’e girebiliyorken o toprağın sahibi olan biz, işgalcilerden izinsiz giremiyoruz. Yorumu size bırakıyorum.
İzdiham: 1940’lardan sonra kurulan İsrail, git gide topraklarını genişletti. Türkiye’deki bir grup insan bu konuda şöyle düşünüyor: Filistinliler topraklarını zamanında İsrail’e yüksek bedellerle sattı ve bu sorunun temelinde bu yatıyor.
Useyd Fares: Bu sorunun cevabı çok önemli olduğu kadar uzun olacak. Tıp fakültesi 1. sınıfken bir arkadaşımla Filistin konusu konuşuyordum. O sıra bana “siz toprağını sattınız.” Dedi ve ilk başta şaka yaptığını düşündüm ama biraz araştırınca sadece Türkiye’de değil dünya çapında yayılmış bir israil propagandası olduğunu fark ettim. Bu konuyu doğru bir şekilde anlamak için gelin Filistin’in İsraillilerin eline nasıl düştüğünü kısaca anlayalım.
Sene 1897, Basel şehrinde 1.siyonist kongresi gerçekleşti. Yahudilere bir vatan kurmak için farklı görüşler masaya alındı. Kimisi Latin Amerika kimisi Afrika dedi ancak “kendilerine vaadedilmiş bir toprak” olarak kabul ettikleri Filistin’e karar verildi.
Filistin’de Yahudilere bir vatan kurmak için harekete geçen Siyonizm’in ilk adımı Sultan 2.Abdulhamid’e para teklifinde bulunuldu ancak padişah “Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmışlar… Bırakalım Yahudiler milyarlarını saklasınlar. Benim imparatorluğumun parçalandığı zaman Filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler” diyerek teklifi reddediyor.
Bunu gören Siyonistler bu toprağı para ile asla alamayacakları, ancak kan yoluyla gasp edebileceklerini anladılar. 1. Dünya Savaşı’nda İngiltere’yi destekleyen Siyonistlerin çabaları 1917’de sonuç buldu. “Balfour deklarasyonu” olarak bilinen İngiltere dışişleri bakanı Arthur Balfour’dan Siyonist lider Rothschild’e bir mektupla İngiltere’nin Yahudilere Filistin’de bir millî yurt kurulmasını ve bu hedefin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacağına dair söz verdi. Bu şekilde İngiltere, sahip olmadığı toprakları hak etmeyen topluluğa vermeye söz verdi
1. Dünya Savaşı’nın bitimiyle 1920’de Filistin İngiltere mandasına düştü. 1948’e kadar süren bu manda dönemi boyunca İngiliz manda hükümeti Balfour deklarasyonunu gerçekleştirmek üzere harekete geçti. Yahudilerin Filistin’e göçünü teşvik etmeye başladı. Filistinli çiftçilere çok yüksek vergi konuluyordu ve ödeyemeyince evlerine ve arazilerine İngiliz mahkemelerince el konulup Yahudilere sızdırılıyordu. Bir kısım Yahudi aileler sahte belgelerle Bir çok evin mülkiyetinin kendilerine ait olduğunu iddia ederek İngiliz mahkemelerine başvurdu. Hatta evin sahibi olan Filistinli ailelerin haberi bile olmadan dava açılıp İngiliz mahkemeleri belgelerin doğruluğu sorgulamadan kararı Yahudilerin lehine verirdi. Dedem aynen böyle anlatırdı: “o dönem Filistinli aileler sabah ansızın İngiliz mahkeme kararını gerekçe göstererek, eşyalarını bile getirmiş olarak kapıyı çalan Yahudi aileleri şokla karşılardı. Köyde tek tek herkesin toprağına ve evine bu şekilde el koyardı”.
Bir başka yöntem ise Filistin’in dışında olan arazi ve mülk sahibi bazı Filistinlilerin topraklarına mahkemece haksız bir şekilde el konulup Yahudilere sızdırılırdı. Son olarak Filistin’de arazileri olan çoğu Filistinli olmayan bazı yabancı uyruklu ve Filistin’de kalmayan aileler manda hükümetinin bu tür gasp olaylarını görünce toprağını Yahudilere bir avuç para ile satıp bir daha Filistin’e dönmediler.
Bütün bu anlattıklarımla manda hükümeti, Filistin toprağının sadece %6.6’ini elde edip Yahudilere sızdırdı. Filistinliler ise mandaya karşılık olarak direnişi seçti. O dönem manda hükümeti, Yahudilere her türlü silah barındırma kolaylığı sağlarken kurşun bile barındıran Filistinlileri ya hapse atardı ya da idam ederdi. Buna rağmen Filistinliler manda dönemi boyunca ellerinde olan az silaha rağmen birçok devrimle karşılık verdiler. En bilineni 1936-39 arasında olan büyük Filistin devrimiydi.
Ta ki 1948 yılı, Nakba’ya kadar. 1948 yılında İngiltere, Filistin’de uygulanan mandayı sonlandırmak üzere adım attı fakat bu adım şöyleydi ; İngiltere’nin Filistin’de olan bütün karakollarını, askeri araçları ve gereçleri Siyonistlere verip çekildi. Bunun sonucuyla Haganah, Palmach gibi silahlı Siyonist militanlar 600’den fazla Filistinli köy ve şehirde katliam yaparak yerle bir etti. Filistinlilerin ise bu büyük saldırıları durduracak silahı yoktu. Deir Yasin, Kafr Kasım katliamı gibi onlarca katliamda Binlerce Filistinli vahşice öldürüldü, 800 binden fazla Filistinli birkaç haftada toprağından sürüldü ve Filistin’in %78’i Siyonistlerin eline düştü. Nakba “facia” olarak anılan bu olayın sonunda David Bingorion İsrail kuruluşunu ilan etti.
Tehcir edilmiş Filistinliler ise Batı Şeria, Gazze ve çevre Arap ülkelerinde bulunan mülteci kamplarına sığındılar, tehcir edildikleri topraklarına dönmeyi hala ümitle bekliyorlar. Onlardan biri de benim.
Gördüğünüz gibi Siyonistler toprağımızın %6.6’ısının sadece bir kısmını “satın alarak” elde etti ve satanın çoğu Filistinli bile değil.
Sadece bir yılda toprağımızın % 78’ini kan yoluyla gasp edip devletini kuran İsrailliler, size “Filistinliler toprağını sattı” şeklinde inandırmaya çalışıyor. Kısaca işgalini meşrulaştırmaya çalışıyor.
İzdiham: Filistin halkı ne ile uğraşıyor? Ticaret mi yapıyor, hayvancılıkla mı uğraşıyor, bilimle mi uğraşıyor? Televizyonda bazen bir kısım Filistinli’yi eğlenir görürken bir kısmı da işgalin ve zulmün altında. Neler söylemek istersiniz?
Useyd Fares: Bunu anlamak için önce Filistin’de ekonomi durumundan bir özet geçmek gerekir. Filistin’de sadece toprak savaşı değil, ekonomik savaş da yaşanıyor. Bunun en belirgin göstergesi her ülkede olması gereken merkez bankasının Filistin’de olmamasıdır. Filistin’in para birimini hiç merak ettiniz mi? Şu an biz İsrail para birimi olan Şekel’i daha ağırlıklı olmak üzere, Şekel ve Ürdün Dinarını kullanıyoruz. Filistin’de hafif ürünleri üreten fabrikalar var (süt ürünleri, kıyafet vs). Bir fabrika kurmak istesek önümüze birçok engel çıkacaktır. Örneğin üretim için gerekli makineler ve cihazların yurtdışından sağlanması gerekir ve sınırlar İsrail kontrolünde olduğu için İsraillin onayı olmadan o makineler getirilemez. Aynı zamanda çok yüksek vergiler konulur. Bunun sonucunda yerel üretilen yada ithal edilen ürünlerden bile daha ucuz olan bazı İsrail ürünlerini kullanılmaya mecbur bırakıldığımız zamanlar olur. İsrail, koyduğu bu engellerle Filistin’i kendi fabrikalarına bir pazar haline getirmiş olur fakat elimizden geldiğince bu ürünlerden uzak durmaya ve boykot etmeye çalışıyoruz. Bu ürünlerden örnek verecek olursam en önemlisi ilaçlardır. İnsanlarımızın büyük bir kısmı çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyor. Devlet memurları da var. Ticaret yapan da var.
Filistin’de hükümet memurların aylık maaşlarını dışarıdan bazı ülkeler ve derneklerden gelen yardımlarla, toplanan vergiler ve birkaç kaynaktan sağlanan paralarla öder. O vergilerin bir kısmı İsrail topladıktan sonra bir kısmını Filistin hükümetine aktarır. Dolayısıyla bu durum İsrail tarafından artık şantaj haline geldi. İsrail hükümeti Filistin devleti tarafından istemediği bir tavra karşı o vergi paraları aktarmaz ve Filistinli memurların aylarca maaş alamama yada maaşının sadece yarısını alma durumu olabilir. Bunu maalesef sık yaşıyoruz.
İzdiham: Gazze, İsrail’in terör faaliyetlerini sonuna kadar uyguladığı bir bölge. Gazze’de yaşayanlar yıllardır işgal ve abluka altında. Bize Gazze’den bahseder misiniz?
Useyd Fares: 1948 yılında tehcir edilmiş Filistinlilerin bir kısmı Gazze’ye sığındı. Yaklaşık 360 km2 alana sahip bu küçük bölge 2005 yılında israil işgal güçlerinin çekilmesiyle işgalden kurtuldu. 2007 yılında Filistin’in en büyük iki siyasi partisi olan El Fetih ve Hamas (İslami direniş hareketi) arasında yaşanan sorunlar nedeniyle Hamas Gazze’yi kontrol altına almayı başardı ve o tarihten itibaren İsrail Gazze’yi abluka altında tutuyor.
O günden beri Gazze’de İsrail’e karşı bir direniş simgesi oldu. İsrail ile Gazze arasında bir çatışma olduğu zaman İsrail ordusu Gazze’ye giremediği için ancak hava saldırıları ve havan toplarıyla vurmaya güçleri yeter. Gazze 15 yıldır kuşatma altında. 15 yıldır elektrik günde sadece sekiz saat ya gelir ya da gelmez. 15 yıldır insani bir yaşam için en temel koşullar sağlanamıyor. Fakat savaşacak silahı yokken yere bakıp taşları gören ve onları kaldırıp düşmana atan biz Filistinliler ne abluka ne de füze bizi yıkacaktır.
Biliyor musunuz teorik olarak biz israil tarafından işgal edilmiş bir halkız ama bu sadece teorik olarak, çünkü doğrusu şu ki dünyada İsrail’in işgal edemediği, yenemediği tek halk biziz.
“Batıdakiler mutluluğu para içinde bulamazken biz onların gönderdikleri füzeler sayesinde yıkılan evlerin enkazlarının arasında mutluluğu bulduk. Boş kurşunları vatan sevgisiyle doldurduk. Aksa’daki düşen ağaç yapraklarının arasında aşkı gördük. O bayram gelecek sen Kudüs’e girince Ey yiğidim! Kudüs yine fethedilecek. Silahını atacağın o günde artık Kudüs özgür! Kudüs özlediği barışa kavuştu. İlk sen basacaksın o özgür toprağa. İlk sen kılacaksın fetih bayramının namazını. O gün şüphesiz ki sandığınızdan daha yakındır.
“İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah’ın yardımı yakında erişecektir.” Bakara suresi 214
İzdiham: Mavi Marmara, Gazze’ye yardım götürürken ve bu gemi içinde dünyanın birçok ülkesinde insanlar varken insanlarımız şehit edildi? O yıllarda Filistinlilerin tepkisi bu olaya karşı nasıldı?
Useyd Fares: Mavi Marmara olayı Filistin ve Türkiye halkı arasında bir dönüm noktası oldu diyebilirim. Biliyorum ki siz Türkler şehit verdiğiniz için o şehitler için üzüldünüz. şüphesiz ki biz de üzüldük ama özellikle bu olaydan sonra Filistin’de Türkiye’ye karşı büyük ilgi ve sevgi beslendi. Dünya sırtını bize dönerken Filistin davası için canını ortaya koymaya hazır Müslüman bir kardeş ülke var adı da Türkiye diye sevindik. Şehit haberleri duyunca aynı Filistinli şehitler gibi tekbirleri getirdik, Kur’an-ı Kerim okuduk ve direnişe o şehitlerin ruhundan ilham ve güç alarak devam ettik. Artık Filistin’de “biz yalnız değiliz” dedik! Sevgili Türk insanı, siz 73 yıldır toprağından sürülmüş dünyanın sırtını döndüğü bir halkın yanında durmayı, şehit vermeye hazır olduğunuzu bize gösterdiniz. Bu bizi yeterince mutlu etti.
İsrail’in gemiye saldırmasıyla ertesi gün eylemler, çatışmalar yaşandı. Şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Mavi Marmara olayı ile ilgili aşağıdaki sözlerimle bitirmek isterim. Mayısın 30’unu 31’ine bağlayan gecenin Ay’ı gururunuza şahit oldu! Türk kanı Filistin için o tarihi seçti . 31 mayısa bizim için bir anlam verdiniz ey Mavi Marmara aslanları! Müslümanların gururunu dünyaya gösterdiniz, 70 yıldır zulüm altında olan halkımızın yaşadığını yarım saat boyunca özet olarak yaşadınız, cennete uçan on binlerce güvercinlerimizin arkasından da 10 güvercininiz uçtu. O gece Güneş üzüntüden bir kenara çekilip doğmak istemedi. O gün Güneş izzetinizi görünce doğmaktan utandı. O günü aydınlatan güneş değil kanınız izzetinizdi!
İzdiham: Filistin’de edebiyat, sanat, sinema, şiir, resim gibi faaliyetler ne durumda? Bu kadar zulmün olduğu yerde bu alanlarda her ne kadar uğraşmak zor olsa bile neler söylemek istersiniz?
Useyd Fares: Bu sanatların çoğu direnişle ilgilidir. Şiir ve edebiyat deseniz çoğu direniş ve vatan sevgisiyle ilgi, resim ve sinema ise aynı durumdadır. Direnişe teşvik eden, toprak ve zeytin ağaçlarıyla ilgili şiirlerimiz oldukça zengindir. Mahmut Derviş, Semih Al-Kasım ve Abu- Salma gibi meşhur şairlerimiz toprak ve Kudüs ile ilgili zengin şiir kitapları yazmışlardır. Size dünyaca ilgi çeken çizgi karakteri olan, Filistin insanını temsil eden Hanzala’dan bahsetmek isterim. Hanzala, Filistinli karikatürcü Naci el Ali tarafından çizilen 10 yaşında sırtını dönmüş gariban bir çocuk. İsrail zulmüne ses çıkarmayan, kınamaktan başka yaptığı bir şey olmayan dünyadan bir hayrın gelmeyeceğini anlayan Hanzala’nın sırtı okuyucuya dönüktür, elleri arkada birleşmiştir. Bu duruşuyla Filistin’in işgalini protesto etmektedir.
Sizde bir söz var “Kudüs’süz ve İstanbul’suz aşk yoktur.” Biz Filistinliler Kudüs’ten ilham alan birer şairiz. 11 yaşındayken Kudüs’ü ziyaret edebildim ve o ziyaretten sonra bu sözleri yazarak Kudüs’ü terk ettim.
“Kudüs toprağına basınca kalbinden önce ayağın ağlar, orada bir taşa aşık olursun , bir ağaca sarılırsın , bir toprağı öpersin , suyu seni sarhoş edecek , simidi seni sonsuz doyuracak , güzelliği sana aşkı anlatan hoca olacak , kaybolmayı umarsın sokaklarında , ayrılsan bile kalbini Aksa’ya emanet ederek ayrılırsın.
Ben kalbi olmayan bir taşı sevdim. Parmakları olmayan bir toprağı tuttum. Saçı olmayan ağaçları okşadım. Gözleri olmayan bir kubbenin içine bakmaya alıştım. Yanakları olmayan seccadeleri öptüm. Kucağı olmayan surlara yaslandım. Ben Kudüs’le evliyim, ben bir şehirle evlenen ilk insanım!”
İzdiham: Filistin, uzun yıllar boyunca Osmanlı Türk Devleti’nin yönetiminde oldu. Sizin tarih kitapları, büyükleriniz, kaynaklar Osmanlı Türk Devleti hakkında neler söylüyor?
Useyd Fares: Filistin’de Osmanlı imparatorluğu denince akla direk Sultan 2. Abdülhamit ile Siyonistler arasındaki o meşhur olay ve oradaki sözleri akla gelir. Benim her zaman inandığım bir şey var tarih asla okul kitaplarında öğrenilmez. Sizlere tarihimiz hakkında isyancı Araplar diye anlatıldığı gibi bize de Osmanlı’nın son döneminde Arap toplumlarına yapılan bazı Türkleştirilme olaylarından bahsedildi fakat tarih kitaplarımızda ciddi kin besleyen metinler geçmemektedir. Bunu biz Filistinliler’de açık bir şekilde görebilirsiniz. İstanbul fethi, Viyana ve Akka kuşatması, Haçlı donanmasının denize döküldüğü Preveze deniz muharebesi ve son olarak Kut-ül Emare ve Çanakkale Zaferi gibi yüce İslam’ın sancağını koruyan Osmanlı’yı Filistinli kardeşleriniz seviyor.
Burada fırsatı bularak size şunu söylemek isterim, benim atalarımdan annemin dedesi 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun seferberlik çağrısına gidip bir daha Filistin’e dönemedi, size bizim hakkımızda “sırtımızdan vurdular” iddialarına karşı söyleyecek cevabım bu. Dedemin ruhu şad olsun.
Sevgili Türk kardeşlerim, Filistin ve Kudüs davası sadece Filistinlilerin değil, kalbinde zerre kadar iman olan bütün Müslümanların ortak davasıdır. İlk kıblemiz olan Mescidi Aksa’ya sahip çıkmak ümmetin görevidir. Biliniz ki siz ve biz bu davaya sahip çıksak da çıkmasak da bu dava zafere er ya da geç varacaktır.
Yukarıda anlatılanlar, ülkemin tarihi ve yaşadığımız zulmün %20’sini bile oluşturmaz. Bütün bunlara rağmen Filistin’i asla terk etmeyip ayakta kaldık ve kalmaya da devam edeceğiz. Dünya bize sırtını dönünce Hanzala’yı çizip direnişe devam eden halkız.
Useyd Fares
İZDİHAM
hoş ve faydalı röportaj, teşekkürler