Yasin Şafak, Dava
-At sahibine göre kişner dedim.
-İyi demişsin de; cezayı yersin. Kimi kastettiğin çok belli.
-Ya öyle de, olayı analiz ettim. Memuru amirine göre davranıyor manasında.
-Bizde mahkemede arabesk iş yapar. Üzerime çok geldiler, ezildim, kendimi tutamadım, bir anlık öfke Hakim Bey falan filan. Sonra vatan-millet diye de ekledin mi.
Birden aklına evvelki olay geldi. Orda da aynı ders verilmişti. O keresinde de yılların eskitemediği bitirim entel bir abi “devlet millet de” demişti. Ders verilmesinden bir şikayeti yoktu. İnsanlar konuşmak ister ve araba devrildikten sonra da yol göstermekten imtina etmez. Ne kadar da kaderin cilvesiydi. Kopya gibi iki an. Mizacının gereğini yaptığını düşünüyordu. Her insan kendi karakterini taşıyordu ve onu yaşamak zorundaydı. Geçmişten bugüne başına gelenlere bakarak yakın arkadaşları hep Abaza annesinden kahramanlık, Oflu babasından delişmenlik aldığını söylerdi. Daha çok da Of. Haklı olmaya görsündü; kendini tutamıyordu.
98 başı. Kışın sonu. Nasıl da severdi. Parlak kar altındaki şehirleri. Güneş altında damlardan karların şıpşıp çözülmesini. Bazı şehirlere kar ne çok yakışıyordu. Buraya “illa iş bul, n’olursa çalış” diyen annesinin teşvikiyle gelmişti. Kadın, kocasının tarafı “Abazalar işte, illa çalışayım demezler” diyecek diye vazife edinmiş; önlem alır gibi görev vermişti: “Olsun, nerede nasıl olursa olsun, maksat laf olmasın, isterse dostlar alışverişte görsün.”
İsterdi ki ilçede evinde olsundu, ama olmayınca 40 km. yapıp vilayete geldi. İlk zamanlar git gel yapıyordu. Ama kar kış olunca gitmemeye başladı.
Üstelik ne keyifti; kalacak yer olarak şövalyevari bir görev de üstlenmişti. İrticadan kapatılan, bir tarikata ait tekke binasını bekliyordu. Mühürlenmiş mekana arka taraftan, Tarihi Osmani mecmuasındaki resimlerdeki gibi ahşap oyma bir kapının üstünden süzülüp giriyor, geceleri sobayı yakıp karartma altında çayını içiyordu. Tarikatın mensubu olmadığı halde böyle bir şeye kalkışmak kendini iyi hissettiriyordu. Sanki ezilenlere hariçten destek veren aydın sınıfının o havasına bürünmüştü.
Bir gün bir hata yaptı. Hava ısınmıştı. Camları da açarım, nem iyice dağılsın diyerek bir öğle vakti, iş arası mekana uğradı. Kahveyi pişirdi. Bir güzel kokuyu saldı. Artık nasıl gördü, kim söylediyse 20 dakika içinde mahalle karakolunun komiseri, bir valilik çalışanı ve askeriyeden bir yüzbaşı heyet halinde mekanı bastı. Gümbürtü koptu.
28 Şubat kararları dahilince kapatılan tarikat yuvasının mührünü bozma suçlamasından yırttı; çünkü arkadaki kapıyı kullanıyordu. Ama “biz pilotuz-pilot bölgeyiz” diyen askerle tartıştığı için memura mukavemetten iki ay içeriyi boyladı. Çıkınca da direkt 18 ay askerlik. Sürgünden sürgüne; Çorum’dan Gelibolu’ya.
Bu olay arkadaş çevresinde hep gülerek anlatılan hoş bir hikaye oldu. Yıllar yılı ara ara anılan bu olay, yıllar sonra farklı bir şeye vesile olacaktı. İşsiz olduğu bir dönemde bir arkadaşının ısrarlı bir tavsiyesi geldi.
-Cevdet dedi. Böyle böyle. 28 Şubat mağdurlarını özellikle istiyorlar.
Cevdet fikir olarak değişmemişse de böyle iltifatlara çok sıcak bakmazdı. Sanki içine doğmuş gibiydi. Ayağını sürüyerek kabul ettiği teklif aslında başta kendisine keyif vermişti. Şehrin en sevdiği yerlerinden biri olan müzede işe başlamıştı. Etraftaki cami ve kütüphane ile nadide bir köşeydi.
Uzun zaman böyle geçti. Fakat bir mevsim tüm sistem değişti. Müze direkt devlet başkanlığına bağlandı. Kendini devlet gibi hisseden, devlet biziz, canınız isterse diyen yeni bir çalışma kültürü tepeden tırnağa hissedilir oldu. Üzerine çok geldiler. Aynı gençliğindeki gibi dayanamadı. “Fazla uçmayın da çakılmayın” dediği yüzbaşıyı karşısında görür gibi oldu. Tartışmalar lanlı lunlu bir aşamaya geldi. Sen kimsin, asıl sen kimsin’ler havada uçuşuyordu.
-“Biz devletiz ulan” diye buyurdular.
-Yıkarım o devleti başınıza deyiverdi.
İşte sulh cezada devlet büyüklerine hakaret ve tehditten yargılandığı dava açılmıştı bile. Neyse ki bu kez tutuklama olmamıştı. Yasalar bir kez değişmişti; oradan kurtarmıştı ama olay anında geçmiştekinde olmadığı kadar hırpalanmıştı. Bu yeni sistemin zabitanlarında hiç insaf yoktu. 2 evlat babası adamı silme tokat kaldırıp atmışlardı. Cevdet o mevsim evde, kahvede, mahkemede; at sahibine göre kişner deyip durdu.
Yasin Şafak
İZDİHAM