Esra Özdemir Demirci’nin Deli Cesareti Kitabı Yayınlandı
Bir köşede nasıl durulduğunu bilmeyenin, bir iğnenin kudretini fark etmemiş olanın, önüne set gibi çıkan duvarı, korkusuz bir hamleyle aşıp muhatabına ulaşması da mümkün olmazdı. Her gün, evinde, ona söylemek istediği kelimeleri düşünüp dururken, içine düştüğü sisli rüyalardan, bir refleksle sıyrıldıktan sonra, yüreğini bir baston yapıp şu deli cesareti isteyen yaşamanın alnına yazılardan oluşan bir leke bırakamazdı. İzi, bir anne eli bile yıkasa kalacak bir leke. İşte, ‘Deli Cesareti’nin okurun ruhuna dokunabilmesinin en büyük sebebi, yazarın iyi bildiğini anlatıyor olmasıdır. Bir de öykü yolculuğuna kararlılıkla, aşkla ve azimle devam etmesi.
2021 Eylül ayındaki ilk baskısıyla raflardaki yerini almış olan “Deli Cesareti” isimli eserin, isminin hakkını verdiğini söylemek, çok iddialı gibi dursa da eseri okuyanların, neden bu cümleyi kurduğumu anlayacaklarına eminim. Deli Cesareti, yazar Esra Özdemir Demirci’nin Hece Yayınları’ndan çıkan ikinci öykü kitabı.
Öykü yazmak, meşakkatli, oldukça sancılıdır. İnişi çıkışı, tali yolları bol olan bir yol gibidir adeta. Bu yol öylesine zorlayıcıdır ki, davetkâr tali yollardan birinin cazibesine kapılıp yolunuzdan şaşmanız işten bile değildir. Bir deli cesareti ister bu yolu sonuna kadar yürümek. Yazarın kitaba adını veren Deli Cesareti öyküsünde yaşam üzerine kurduğu cümlede, “Yaşıyorum işte her şeye rağmen, bendeki deli cesareti.” diye tarif ettiği cesarete benzerdir öykü yazıcılığı.
Çok kelimeye, çok dallandırmaya izniniz yoktur; öyle kurmalısınız ki cümleleri, lafı uzatmaya gerek kalmamalıdır. Öykü, şiir gibi ilhamla yazılır, ilhamla tamamlanır. Bir öykü, yazarın ilhamına konuk olan karakterleri ve cümleleri eşleştirebildiği anda ortaya çıkar. O karakterler ve o cümleler, yazarla birlikte doğmuşlar ve onunla yaşamışlardır yıllardır.
Esra Özdemir Demirci, tüm iyi öykücüler gibi, bu yüzden öykülerindeki karakterleri bu kadar iyi tanıyor ve tanıtıyor. İyi bildiğini iyi anlatır insan. Bilmediğini anlatmaya kalkan insanın kurduğu cümleler, gevelemekten öteye gidemez. Ama anlattığını iyi biliyorsa, işte o, iki kapak arasında elde tutulur hale gelir. Sonrasında ise elinde tutanların elinden tutar, bir çırpıda hem derinlerden derin kuyuları hem de yükseklerden yüksek semaları gezdiriverir.
Bir köşede nasıl durulduğunu bilmeyenin, bir iğnenin kudretini fark etmemiş olanın, önüne set gibi çıkan duvarı, korkusuz bir hamleyle aşıp muhatabına ulaşması da mümkün olmazdı. Her gün, evinde, ona söylemek istediği kelimeleri düşünüp dururken, içine düştüğü sisli rüyalardan, bir refleksle sıyrıldıktan sonra, yüreğini bir baston yapıp şu deli cesareti isteyen yaşamanın alnına yazılardan oluşan bir leke bırakamazdı. İzi, bir anne eli bile yıkasa kalacak bir leke. İşte, ‘Deli Cesareti’nin okurun ruhuna dokunabilmesinin en büyük sebebi, yazarın iyi bildiğini anlatıyor olmasıdır. Bir de öykü yolculuğuna kararlılıkla, aşkla ve azimle devam etmesi.
Eser, on yedi kısa öyküden oluşuyor. “İyiymiş, hemen okunur.” dediğini duyar gibi oldum sevgili okur. Gerçekten böyle düşünürsen, yanılırsın. On yedi öykü on yedi durak demektir. Eserin ilk öyküsünden başlayarak, on yedi durağı olan ve her birinden ayrı bir araçla, ayrı yerlere, derin ve uzun bir yolculuğa başlayacağını söylesem yine de elinde tuttuğun, iki kapak arasındaki, deli cesaretiyle yazılmış satırları okumaya devam eder misin? Ya her öyküde, kendinin, toplumun ve yazarın bir yüzüyle tanışacağını söylesem? “Neden eve dönmekten ibarettir hayat?” gibi hayati bir soru bekliyor, o satırlarda seni, desem.
Yazar, her ne kadar, “Senin için yazıyorum, başkaları okuyor.” dese de o başkaları olmaktan mutlu olacağınızı da söylemeden geçemeyeceğim. Hadi siz de bir deli cesaretiyle, başlayın okumaya. Başka türlü yaşamak da yazmak da okumak da mümkün görünmüyor uzun bir süre… Deli cesaretiniz hiç bitmesin.
İnceleyen: Sevinç Şahin, Kaynak: Gazetesanat
İZDİHAM