Halil Ecer, Ateşin Keşfinden Önce Yürekleri Yananlar Ölümden Muaf Kılınsın
Modern sancılar çekiyoruz geçen son asırda. Asrın mücceddidleri ekonomik darboğazda imanî duruş sergilemekte zorlanıyor ve enflasyona takılan her takva borç olarak yazılıyor bazı değerli kağıtlara. Yine de ateşin keşfinden önce yürekleri yananlardan daha şanslıyız. Daha vakur daha sebatkar. Yürek yangınları sosyal sorumluluk bağlamında çok değerlendirilmiyor ve herhangi bir fenomenin gündeminde yer almıyor. Zaten sabah haber bültenleri güne merhaba demeden başlayamıyoruz yeni güne. Bu yanıyla toplum kumandalarını yitirmiş tek kanallı anten zamanına geri dönmekte. Bütün teknolojik ilerlemelere rağmen acısını yaşayamayanlar olarak tarihe geçmek üzereyiz ve tarihi bir utancın dışında yer alıyoruz.
Gerçeğin gerçeğe uygun bir şekilde anlatılmasının üzerinden baya zaman geçti. Biz yine de kendi mağara duvarlarımıza acıyı nakşetmekten geri durmuyoruz. Geri durmuyoruz çünkü, içinde geri geçen her cümle modern öncesi ana denk geliyor zihnimizde. Cephe gerisinde vuruluyoruz çoğu kez henüz öne atılmadan. Tarih bazen yapar böyle. Tarihten geriye ne kaldı. Ateşin keşfi tarihi bir olaydı öncesinde yanan yüreklerin avazından haberdar değiliz. Zaten değil midir ki, anlatılanlar ile yaşananlar arasındaki çelişkilerin ismidir tarih. Toplumsal çıldırmışlığın değirmenine her birimiz ayrı ayrı su taşımıyor muyuz? Taşıdığımız su ile yeni yangınlar alevlenirken kireç boyalı duvarlara her sırt dayayışımızda yeniden irkilmiyor muyuz? Toplum kötü biz iyiyiz öyle mi? Her birimizin yüreğinin ve zihninin derinliklerinde yatan umutsuzluk ve zorunluluk hallerinin dışında başka ne var elimizde? Yine de küresel iklim krizine karşı bağırıp semtimize uğramayan bulutlara kızgınlığımızı belli edelim. Bir şimşeğin tüm görkeminde kur hesaplamaları ve umut beklentilerini yeniden hesaplayalım. Çünkü toplum inşasında herkesin emeğinin olduğu, sefasında birilerinin rol aldığı küçük bir oyuncaktır.
Ateşin keşfi ile başlanan her metnin sonu denize çıksın diye toplumsal dehlizlere dalma çabamız devam etmekte. Toplumu inşa edelim! Bu yüzden sözcüğün özünü alıp süsünü geri bırakacağız. Tüm yaşamsal çelişkilerimizi önümüze dizip hemhal olduğumuz derdin keyfini süreceğiz. Belki yeniden sadelik moda olur diye çokça dua ederiz. Abartılı olan ne varsa bayağı olur da dönüp kendimize bakarız. Ya da çeyiz sandıklarımızın içine biraz narenciye biraz da demokrasi koyarız. Çeyiz sandıklarımız toplumsal zehir değil miydi zaten. Zaten sandığımız hiçbir güzel şey güzelliğe ulaşamadı. Bu yüzden biraz Marks ve biraz dünya siyaseti iyi gelir ikindi çayına. İşte her yürek yangınında zaiyat olarak verdiğimiz anılarımız bir gün durur umuduyla ölmeye devam edeceğiz. Devam edeceğiz çünkü doğada süreklilik esastır. Hüzün de öyle.
İZDİHAM DERGİ