gün biterken yanaklarında gölgeler soğur biraz
sonra bilemem hangi sevgiyi kovar kokusu yorgunluğun
içindeki yağı akıtır ahşap bir kapı alnımızda
aldanış ömrün ırmaklarından yavaş yavaş geçer
senin kan biriktiren kalbinde ellerimiz alkış tutarken
yanımızdan diri ama duyarsız adamlar geçer
ben gidiyorum artık benzersiz bir öfkeye
bir uçurum eklemeye yürüyüşleri kuşatan saatlere
duvarları yıkıp onları aşan her söz işaret ediyor
işaret ediyor yamuk bir tarladan geçen it sürüleri
üçgen bir evde her türlü göğe alışık insanları bekliyor
koltuklar ve onların alçak seslerini işiten aynalar
işaret ediyor pencereler,dışaaçılıyor,tamışığın yönüne
her akşam sabun kokan ellerim yıldızlarla yalan
söylerken benindeki kanı kurutmaya gidiyor
dönmek için geldik ne de olsa kendine hayran eve
yine sözün bittiği yerden korkular geçiyor
uzakların anlattığı bir şey olmalı iklimler mesela
mesela patagonya zor bulunur bir haritada
mesela siyah kargaların ölümü çağrıştırması
ağaçların bir eve dönüşmesi kuzgunlar kovulurken
kesilmiş ve yontulmuş bir orman ağacı dönüşürken eve
bize bakıyor büyük ayı gittikçe yol uzuyor
yerde beton ve kavga başlıyor
doğu guta ölürken bizim içimizden nasıl ‘yaşamak’ geçiyor
bu şehrin sokakları bilir bir kıymık gökten iner
bir vadiye ağlar bu tepeler bu yurttan uzak bloklar
bu uykusuz geceler sabahı dar eder
beddua edilen batı’dan gelen bir rüzgar geçer
ismail biz şimdi eve dönüyoruz değil mi
çocuklarımız bekler pencerelerde beş yaşında kızım var
beş öpüşle beni dünyada mesut eder
ona bir rüya gördüğümüzü söylüyorum
haberlere ansızın bakarken ekran hep kan
hep kıpırdayan dualar kalbimizi kazıyan
gülüşleriyle dünyanın en şanslısı ben oluyorum
en güzel araba bizim evin önünden geçiyor
böyle çok mesut olduk ama bir şey eksik ismail
beş vakit beş defa camiler dolup taşıyor
durup baktığımızda şu cıvıl cıvıl parklara
bir savaş çocuğunun okuyacağı aşk şiiri
ocakta yanan ateşin içine düşüyor
cennet neden açlıktan ölen bir çocuğun düşlerinde
çiçek açıyor
Adem Yazıcı, Temmuz Dergisi
İZDİHAM