Kıyamet ne zaman kopacak
şeyhim yapıştır yüzüme iki tokat
ben burada beklerken cevabı
biliyorum her gün seni iki kat
ne yapsam üzüyorum
ne yapsam sesim ulaşmıyor
her gün açık pencereye
Genç bir hayat ver bize
geçmişi kurcalayalım biraz
bu geriye dönmek tutkusu var ya
dua ederken camlara yapışan sinekler gibi
oysa bu boşluk çok ağır
bu kalemin ucu ince
gezer durur bu yoğun cephede
elinde telefon bir de kahır
içerden saatte bir göç başlıyor bahçeye
Her gün yıkadığım ellerime
beyaz bir düş gördüren yok
Kıpt kavmi çok eskilerde kaldı
zor sorular sormayın artık
avuç içi çizgilerim yandı
mısır firavunlarından kalmış
bir falçataya bile dayanamaz
içimde bir sürü kırıntı var
belki köz küreyen fırıncı
yüzü yanık bir kalfa buralarda
kafasından çocukluk geçerken
dallarını bıçaklarken bir ağacın
bir de dizlerine vurur eski pişmanlığını
yakarır gibi yukarılara
soğuklara meydan okuyan
demirden dış kapı
Haftada iki gün bir marşla
dudağımız bir rus tırpanı
lale bahçelerini biçen
dimdik duran bir at üstünde
başının altında bulutlar
başının altında ışık kümesi
hadi çek fotoğrafını çiçeklerin
hadi son ümidi günlerin
a 101 bir de siyah mersedes
bu caddenin yükü
ağır olsa da günahlar
kimin sonu ne zaman belli
alır götürür bir yudum çayla
ardına bıraktığı günleri
Adem Yazıcı, İtibar, 2107 Ağustos
İZDİHAM