Ahmet Uluçay, Leyla’ya Mektup
Leyla, biz böyle nasıl çocuklarız
Hep ateşle oynarız, ateşle oynarız
Gurbet, hasret, uzaklar
Kızgın çöller, kum fırtınaları
Leyla, biz böyle nasıl çocuklarız
Su akar, kuş uçar, yılan sürünür
Mecnun, yanar!
Mecnun yanar, diye
Leyla da mı yanar
Leyla, biz nasıl çocuklarız
Ezelde verilmiş hükmümüz
Büküldü boynumuz, kıldan incedir
Leyla, uzun ve karanlık bir gecedir
İçinde yana yana kül olduğumuz
Kaybolduğumuz
Hadi ben neyse Leyla
Mecnun’a yanmak yaraşır
Sen terk edip haymelerin, hurmaların gölgesini
Girdin kor yüreğime, ateş mekânındır
Yandın, yakınmadın
Bir “ah!”ını duymadım yıllar yılı
Cehennem olsa utanır, bir günahsızı yakmaktan
Desem “Usandım seni içimde taşımaktan”
Leyla kırılır, Leyla darılır
Yüzyıllar oldu görüşmeyeli
Saçlarıma aklar doldu bir görsen
Ama, hâlâ o bildiğin çocuğum Leyla
Ateşler oyuncağım
Seni sorduğum çöller
Tutuştu ardımda alev alev
Ateşten yollar oldu ayak izlerim
Hiç kime benzemez Leyla’ya
Leyla’ya bir ben benzerim
Ceylanların gözlerinde aradığım yalandır gözlerini
Yalandır boynunu kuğulara benzettiğim
İki baş bir yastıkta düşlediğim yalandır
Haya ederim, haya ederim
Bilirim, varılmaz Leyla’ya, gidilir
Ben Leyla’ya giderim
Bak asırlardır yanlış anlatılmış “Leyla ile Mecnun”
Yanlış yorumlanmış hikayemiz
Kar leke götürmez
Tekzip ederiz
Otlar, dikenler her toprakta büyür Leyla
Nice kurak iklimlerde, nice çiçekler büyüttük biz
Nice saraylar kurduk çöller ortasında
Baksana, çamur içinde ellerimiz
Leyla, sevmeyi
En iyi biz biliriz
Sevda bizim lügatımızda buldu asıl anlamını
Firak yanmaktır bizde, vuslat kül olmak
Kimseler okumasın, anlamasın zararı yok
Bize nasip oldu ya yazmak aşkın kitabını
Kara dağlar taht kurmuş gönlümüze
Onların gözleri korkar ve derler
“Beşiğin ardı gurbettir!”
Bizim ise aramızda ışıktan atlara binsen
Aşılmaz mesafeler
Leyla benim içimdedir
Ahmet Uluçay
İZDİHAM