ARKA KAPAK:
Alain de Botton, Felsefe’nin Tesellisi’nde günlük yaşamın bize en çok acı veren sorunları için rahatlıkla felsefeye başvurabileceğimizi kanıtlıyor.
Her bölümünde ayrı bir filozofun yaşamından ve yazdıklarından yola çıkarak ayrı bir sorunu ele alıyor: Toplum tarafından kabul görmemenin tesellisini Sokrates’te, yeterince paraya sahip olmamanın tesellisini Epikuros’ta, düşkırıklığı yaşamanın tesellisini Seneca’da, kendini yetersiz hissetmenin tesellisini Montaigne’de ve kırık bir kalbin tesellisini Schopenhauer’da buluyor. Başkalarının yaşantısını kıskanarak acı çekenlere Nietzsche’yi öneriyor.
Felsefenin Tesellisi, yaşama ilişkin zekice, esprili ve rahatlatıcı yaklaşımı ile hem gündelik yaşamımızda kendimizi daha iyi hissetmemizi, hem de bilgelik üzerine yeniden düşünmemizi sağlıyor.
- İnsan ancak bir şeyin ne olmadığını anlamak suretiyle onun tam olarak ne olduğu bilgisine yaklaşabilir. (sf.34)
- Yaşamıyor olmak hiç de korkunç bir şey değil; bunu tam anlamıyla kavramış bir insan için hayatta katlanılamayacak hiçbir şey yoktur. -Epikuros (sf.77)
- Deliliğe yumuşak geçiş yoktur. -Seneca (sf.103)
- Öfke yalnızca akıl yürüterek vardığımız bazı düşüncelerden hareketle ortaya çıkar; eğer bu düşünceleri değiştirebilirsek, öfke eğilimimiz de ortadan kalkacaktır.
Seneca’nın görüşüne göre, dünyanın neye benzediğine ve başka insanların nasıl insanlar olduğuna ilişkin, tehlikeli olabilecek kadar iyimser fikirlere sahip olduğumuz için öfkeleniriz.
Düşkırıklığı karşısında ne kadar kötü tepkiler verdiğimiz, normal diye algıladığımız şeyin ne olduğuna bağlıdır. (sf.104) - Arzuladığımız bir şeyi her elde edemediğimizde öfkemize yenik düşmeyiz; aslında, o şeyi elde etmenin bizim en doğal hakkımız olduğunu düşündüğümüz halde onu elde edemezsek öfkeleniriz. En büyük öfkeyi de, varoluşumuzun temeli olarak algıladığımız kuralları yıkan olaylarla karşılaştığımızda duyarız. (sf.104)
- Bugün [onun yazılarını] okurken şu söz çok hoşuma gitti: ‘Bana ne kadar ilerleme kaydettiğimi soruyorsun? Kendi kendimle dost olmaya başladım.* ‘ Bu gerçekten de büyük bir meziyet;..emin ol, böyle bir adam bütün insanlıkla dost olabilir. -*Hecato, Seneca (sf.129)
- Asıl bilgelik, gerçekliği ne zaman kendi isteklerimize göre şekillendireceğimizi, değiştirilemeyecek olanı ise ne zaman sükunetle kabulleneceğimizi bilmektir. (sf.133)
- Hayatın bize getirdikleri için gözyaşı dökmeye ne hacet?
Hayatın kendisine şöyle bir bakmak bizi gözyaşlarına boğmaya yetmez mi? -Seneca (sf.139) - Aslında tüm insanlar insanlığın bütün hallerini üzerlerinde taşırlar ancak öyle görünüyor ki hiçbir ülke bu karmaşanın içinden tek başına çıkamıyor. (sf.179)
- Dostluk aslında başkalarının mantıklı diye kabul ettiklerine karşı kurulan küçük bir komplodur. (sf.180)
- Eğitim sistemimizin saçmalığına geri gelmek isterim: Bu sistemin amacı bizi iyi ve bilge biri haline getirmek değil; bilgili bir insan yapmaktı. Bunu başardığını da söyleyebilirim. Okullarda bize erdemi aramayı ya da bilgeliği kucaklamayı değil ancak bu sözcüklerin türemiş hallerini ve köklerini öğrettiler…
Hemen şu soruları soruyoruz, “Yunanca ya da Latince biliyor mu?”, “Şiir ya da düzyazı yazabilir mi?” Ama asıl önemli soruyu sormak en son aklımza geliyor: “Daha iyi bir insan, daha bilge biri oldu mu?” Oysa kimin daha çok şeyden anladığını değil kimin daha iyi anladığını merak etmeliyiz. Biz yalnızca belleğimizi doldurmakla uğraşıyor, kavramayı, doğruyu yanlıştan ayırt etme becerisini kazanmayı o kadar da önemsemiyoruz. -Montaigne (sf.188) - Anlaşılmaz bir düzyazı çoğunlukla entelektüelliğin değil tembelliğin göstergesidir; kolayca okunan bir yazıysa asla kolayca yazılmamıştır. Ya da böylesine anlaşılmaz bir yazı kaleme alan yazar içerikteki eksikliği gizlemek istiyordur; anlaşılmaz olmak söyleyecek hiçbir şeyi olmayan için benzersiz bir korunaktır. (sf.195)
- ‘En büyük zevkimiz takdir edilmektir; ama her nedense, bizi takdir edenler takdirlerini ifade etmek konusunda pek de istekli davranmazlar. Demek ki en mutlu insan, hangi yolla olursa olsun, kendini içtenlikle takdir etmeyi başarabilen insandır.’ -Schopenhauer (sf.223)
- Toprak altındaki kurtların bedenimi kemirip yok edeceği düşüncesine katlanabilirim, ama felsefe hocalarının felsefemi lokma lokma yutacaklarını düşününce korkudan taş kesiliyorum. -Schopenhauer (sf.225)
- Sanat da felsefe de, farklı yöntemler kullanmasına karşın aynı amaca hizmet eder: İkisi de Schopenhauer’ın deyişiyle, acıyı bilgiye dönüştürür. (sf.246)
- En büyük sanat yapıtları bizim kim olduğumuzu bilmeksizin doğrudan bize seslenen yapıtlardır. (sf.247)
- Mutluluğa ulaşmanın, acıdan tatmin olmanın yolu, acıdan sakınmak değil, acıyı doğal bir şey, iyi olana erişmek için çabalarken karşımıza mutlaka çıkacak bir basamak olarak görmektir. (sf.259)
- Yaşamdan en fazla hasatı elde etmenin sırrı, insana en fazla keyif veren şey- tehlikeyle burun buruna yaşamaktır. Kentlerinizi Vezüv’ün eteklerine kurun. -Nietzsche (sf.288)
- Erkeklere özgü kendini hor görme hastalığının tek çaresi zeki bir kadın tarafından sevilmektir. -Nietzsche (sf.299)
Kaynak: Cessie, sibiryakoylusu
İZDİHAM