İşlerin iyi diyorlar Roza, Cafer ve Bob, her şey tıkırında
Dünyayı soğurup avuçlarına akıyor bak aşüfte Londra
Ağzın kulaklarında, dolup taşıyor işte obur kasaların
Güzel bir karın var, bahçeli bir evin, şımarık çocukların
Ejderha kovalarsın Alpler’de artık okyanuslarda leopar
Umurunda mı sanki senin, kıyılara vuran ölü çocuklar
Ülkeni unuttun diyor Cafer, şerefeleri yıkık o camileri
Unuttun, bir yetimken kalbinde uyuduğumuz Halep’i
Camdan bize bakan çocukları gösteriyor böyle derken
Bıraksam bir Ortadoğu kuracak mültecilerden hemen
– Mülteci mi? Ey kalbi kuruyan, kardeşin onlar senin
Hatırla, buraya geldiğinde sen de çulsuzun tekiydin!
Kulak asma diyor Brook, koy hepsini kapının önüne
Gönlüme beton döküyor yine, tuz basıyor gözlerime
Senin çaban, senin alın terin, söyle kime borcun var
Ne yaptı sanki senin için, dükkânını saran akbabalar
Bütün dalları kırılıyor birden ömrümü verdiğim ağacın
Çoğalıyor, babam otelde öldüğünde başlayan yangın
Lanet olsun, diğerlerinden işittim, Cafer de biliyor bunu
Biliyor karımın huyunu, babamı evden nasıl kovduğunu
Londra’da mı savaş Şam’da mı, yoksa benim içimde mi?
Hep birden bana dönen bunca ağız kemiriyor gövdemi
Tabelayı değiştirmemi istiyor acıdan iğrenen çocuklarım
Yol yok, uçurum battal, simsiyah bir ur gibi akıyor aklım
*
Göllerde köprülerde bir el tuttu beni sanki omuzlarımdan
Elin memleketinde kahırla ölmeyi bile beceremiyor insan
İşte şurası hurmalık, şurası anamdan şaplağı yediğim yer
Gök duruyor fakat bir felakete uğramış bütün mahalleler
– Evet kardeşim! Ağlıyorum doya doya bombaların altında
Mezarını bulamadım babamın, mezarlığa dönen yurdumda
– Alo Cafer, beni affet dostum, yetimhaneyi sensiz gezdim
Evet Halep’teyim şimdi, kapıları aç kardeşlerimiz üşümesin!
Ali Emre, İzdiham 22. sayı
İZDİHAM