Ali Güreli, 14 Haziran 1940 Günü Naziler Paris’i İşgal Etmiş
O tarihte babam Paris’te öğrenci imiş. Eğitim ataşesi onlarla irtibata geçip hemen yurda dönmelerini; öncelikle Paris’teki elçilik ve ataşeliğin Marsilya’ya kaydırıldığı ve o yüzden bir an evvel Marsilya’ya gitmelerini; oradan seyahat izin belgelerini alıp bir an evvel, bir şekilde Türkiye ye dönmeleri gerektiğini söylemiş. Ertesi sabah orada okuyan dört Türk öğrenci yanlarına biraz eşyalarını alıp, buldukları otomobille çıkmışlar yola. Babam o günü; adeta mahşer günü gibiydi diye anlatmıştı. Yüz binlerce insan aynı anda şehri terk ediyorlar; kimi arabayla kimi kamyonetle kimi bisikletle kimi yayan. Alman uçakları neredeyse kafamıza değecek kadar alçaktan uçuyorlardı. Ama ateş açmadılar, isteseler binlerce/on binlerce insanı öldürürlerdi diye anlatmıştı. Bir de pek alışkın olmadıkları ama görüp çok şaşırdıkları, savaştan/cepheden kaçan, silahını verip yerine şarap/yiyecek alan bir dolu Fransız askeri. Ertesi gün, o mahşeri kalabalıkta yol alamadıklarını düşünüp, arabaları geride bırakarak yürümeye karar vermişler. Zira kafalarının hemen üzerinden uçan Alman uçaklarının her an fikir değiştirme ihtimalinden çekinmişler. Yürümüşler bir müddet; ama az ilerde asker kaçaklarını tutuklayan Fransız askerleri. Askerlik yaşında olan genç insanları topluyorlar. Bizimkileri de durduruyorlar. Bunlar anlatıyor işte biz Türk öğrencileriz, Marsilya ya gidiyoruz, vesaire. Adam yok diyor yalan söylüyorsunuz.
İki tane Cezayir kökenli asker çağırtıyorlar. Adam Müslüman mısınız diyor. Evet, tabi filan diyorlar. Adamlar iyi o zaman diyor bir sure okuyun. Bir ikisi besmele çekiyor ama arkası yok. Adam yalan söylediklerinden emin. Bu sure değil diyor. Babam, ben okuyayım diyor ve Rahman suresini okuyor. Adam ikna oluyor. Aç mısınız diyor. Yok vesaire. Buradan Marsilya’ya yürüyerek gidilmez diyor; oturun şurada beş dakika. Birazdan dört bisikletle dönüyor. Bunları alın diyor; bir 50 -60 km sonra bilmem ne yolu var. Oradan artık kamyon arkası, araba ne bulursanız gidin Marsilya’ya. Bisikletleri ne yapalım diyorlar. Atın diyor adamlar. Bunlar parasını ödeyelim falan diyorlar. Yok diyor adam biz satın almadık zaten öyle sokaktan alıp getirdik. Babam, hem seküler yaşamı/laik devlet yönetimini benimsemiş hem de gayet inançlı bir insandı. Her gece odasının kapısını kapatıp ibadet ederken gayet alçak bir sesle hep aynı duayı ettiğini (Rahman suresini okuduğunu) fark edip neden her gün özellikle o duayı (sureyi) okuduğunu sorduğumda; gülerek ya! hayatımızı kurtardı demişti. Dinin temeli haram/helal, özü vicdan ve merhametten ibaret demişti. O, Cezayirli askerlerin çaldığı dört bisiklet haram mıydı? Diye sormuştum. Muhtemelen demişti. Ama işte savaşta üzerinden uçaklar uçarken insan çokta irdeleyemiyor demişti. Babam öleli 39 sene olacak önümüzdeki ay. Her gece haberlerde seyrettiğim, gazetelerde/sosyal medyada okuduğum insanlarla babam aynı dinden olabilir mi diye düşünüyorum epey bir zamandır.
Haram helal ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım.
Ali Güreli
İZDİHAM