Nasıl masalların yaşı yoksa Arıların Hikayesi’nin de yaşı yok. Bir insan anlatısı, alegorisi olarak okuduğumuz kitap, özellikle dikkatimi çeken İran edebiyatının da güzide bir örneği.
Okuduğum kitapları, ayırdığım zamana değecek eserler arasından seçmeye çalışıyorum. Elimizde olan en değerli şey dakikalar ve saatler olunca insan harcamakta maksimum dikkati gösteriyor. Olması gereken de tam olarak bu; minimum zaman maksimum verimlilik. Hele ki okuma eylemi söz konusu olduğunda daima bu kural geçerli.
Bu yıl okuduğum kitaplar hanesine çok az çocuk kitabı yazabildim. Genellikle bilimkurgu ve dünya edebiyatı okumalarıyla geçen vakit içerisinde şimdiye kadar sadece birkaç çocuk/genç yetişkin kitabına yer ayırdım. Bu türde okuduklarımdan bir tanesi de bende özel bir yer edinmeyi başaran, hikayesinden yazarına kadar unutmak istemediğim Arıların Hikayesi adlı kitap. İran edebiyatının ülkemizde çok az tanınan ismi Celal Al-i Ahmed, hayvanlar aleminin en üretken ve aynı zamanda topluluk halinde yaşamın en iyi örneklerinden biri olan arılar üzerinden akıllardan çıkmayacak bir hikaye anlatıyor.
Emek Uğruna
Kemend Ali Bey yaşadığı köyde arı kovanları ile tanınan, bilinen ve bununla övünen toprak sahibi, çiftçi karakterimiz. Epeyce varlıklı, ahalinin ileri gelenleri arasında yer alıyor. Kendisine hediye olarak gelen arı kovanı ile bu işe başlayan Kemend Ali, her sene elindeki arılara ve kovanlara daha fazlasını ekler. Yaptıkları balı tam mevsiminde toplar arılara ise ancak kış mevsimini geçirecek kadarını bırakır. Zamanla tamahkarlığı artar, daha fazlasını istemeye başlar. Günün birinde arılara hiç bal bırakmaz.
Arılar ise bu durum karşısında şaşkına döner. Her sene emeklerinin önemli bir kısmını yok eden “afet” ile yaşamayı bir şekilde öğrenmişlerdir. Ancak bu defa ellerinde yedikleri zaman adeta uyuşmalarına sebep olan şerbetten başka hiçbir şey kalmaz. Vaziyet bütün kovanlarda aynıdır, elde avuçta ne varsa gitmiştir. Kovanların yöneticisi konumundaki Hanım Sultan’lar bir araya gelerek ne yapacaklarını tartışmaya başlar. Ya seneyi bu şekilde geçirecekler ya da tası tarağı toplayıp yeni bir yer, yurt aramaya gidecekler. Bir kısmı “buna da şükür” diyerek kovanlarda kalmaları gerektiğini ileri sürer. Ancak diğerleri emeklerinin bunca zaman kullanıldığını, artık kendileri için yaşamaları gerektiğini düşünür. Uzun süren müzakereler sonucunda kendileri için neyin en iyisi olduğuna karar verirler…
İnsan ve Toplum
Kitabın ana fikri direkt olarak kendisini belli ediyor; yaşamda verilen emek ve mücadele insanın kendi seçimi doğrultusunda şekillenir. Arıların Hikayesi, iki taraflı bir anlatı. Hem birey olarak insanın kendisine odaklanıyor hemde topluluk halinde yaşamak ve kolektif düşüncenin önemine dikkat çekiyor.
Yaşadığımız hayat boyunca karşımıza envai çeşit zorluk, mücadele edecek alan/saha/konu çıkıyor. Hayat dediğimiz olayın kelime karşılığı pek ala bilmediğimiz bir süre boyunca verdiğimiz mücadele olabilir. Söz konusu zorluklar karşısında nasıl tepki vereceğimiz istediğimiz yaşamı elde etmemizi sağlayacak şekilde olmalıdır. Birey kendi mutluluğunu kendisi belirlemek için yaşar ve yaşamalıdır. Kitap, her bir kovanın ‘sultanı’ konumundaki kraliçe arıların kendi kovanları için istediklerini dile getirirken yaptıkları az önce bahsettiğimiz şartlarla direk örtüşüyor. Mücadeleye devam mı yoksa el pençe durmak mı. Emek ve mücadele etmeye devam etmek yerine sineye çekmekte kararlı olanlar görüyoruz. Çok tanıdık bir manzara değil mi.
Diğer bakış açıcı ise komün ya da kolektif hareket etme bilincine dikkat çekiyor. Tüm kovanlar, arılar için neyin en iyisi olduğuna karar verme kısmındaki, her sesin dinlendiği uzun konuşmalar bunun en iyi örneği. Bir topluluk için daha uygun ve yaşanılası olduğuna karara varmak kolay değildir. Her bireyi yüzde yüz mutlu etmek imkansızdır. Herkes aynı fikri savunduğunu dile getirse dahi mutsuz ve daha farklı bir yoruma sahip birileri olacaktır. Bu nokta, çoğunluğun düşüncesinin uygulandığı ve azınlıklara sahip çıkıldığı nokta.
Kitabımız bu fikirler üzerine inşa edilmiş, genç yetişkin kategorisine ait bir eser. Ancak bu çocukça bir metin olduğu yanılgısını yaratmasın. Masal anlatma geleneği ile insan hayatını bildiğimiz en sosyal canlılardan biri olan arılar üzerinden okuyucuya aktaran kitap alt metin olarak bir hayli zengin. Nasıl masalların yaşı yoksa Arıların Hikayesi’nin de yaşı yok. Bir insan anlatısı, alegorisi olarak okuduğumuz kitap, özellikle dikkatimi çeken İran edebiyatının da güzide bir örneği.
Celal Al-i Ahmed pek tanış olduğumuz bir yazar değil. Tefrika Yayınları etiketi ile piyasaya çıkan Arıların Hikayesi ile birlikte Türkçe olarak üç adet kitabına erişmek mümkün. Sadık Hidayet ile aynı dönemlerde yazarlık kariyerini sürdürmüş olan yazar aynı zamanda Albert Camus ve Jean-Paul Sartre çevirileri yapmış. Ve birçok İranlı yazar gibi o da erken yaşta hayata veda etmiş.
Yediden yetmişe herkese hitap eden, birey olmanın ne demek olduğuna dair başarılı bir anlatı. Sorunsuz çevirisi ve başarılı olduğunu düşündüğü tasarımı ile sayfalarını açmanızı bekliyor.
Zülfikar Yamaç, Kitapeki.com
İZDİHAM