Ahmet Mithat Efendi’nin torununun gelini 90 yaşındaki Terhan Ulusoy uzun bir araştırmanın sonucunda ailenin soy ağacını çıkardı. Ahmet Mithat Efendi’nin yalısında ailenin hatıralarını günümüze taşıyan Ulusoy, “Ahmet Mithat’tan geriye bir tek masa kalmıştı” diyor.
Gazeteci yazar Ahmed Mithat Efendi ömrünün son 22 yılını ailesiyle birlikte Beykoz Yalıköy’de yaptırdığı yalıda sürdürdü. Oldukça ihtişamlı olan yalının üst katını mahallenin çocukları için okula çevirmiş ve pek çok öğrenci yetiştirmişti. Bugün hala ayakta olan yalıda dokuz daire bulunuyor. Ahmet Mithat Efendi’nin vefatından sonra iki hanımının çocukları arasında bölüşülen yalı sonraki yıllarda satışa çıkarılmış. Bugün yalıda Ahmed Mithat Efendi’nin hatıralarını günümüze taşıyan aile büyüğü 90 yaşındaki Terhan Ulusoy yaşıyor. Terhan hanım Ahmed Mithat Efendi’nin torunu Fatma Nigar’ın oğlu Şirzat Ulusoy’la yaptığı evlilikle bu aileye katılmış. Üç çocuk yetiştirmiş. Yalının bugün hala ayakta kalmasında onun ve eşinin büyük emeği var. Yazar Handan İnci’nin yalıdaki bir dairenin satışa çıktığına dair sosyal medyada yaptığı paylaşımın ardından yalıya gidip tanıştığımız Terhan hanımla hem yalının hikayesini konuştuk hem de Ahmed Mithat Efendi’nin ailesini.
Ayşe Olgun: Ahmed Mithat’ın ailesiyle nasıl tanıştınız bir hikayesi var mıdır?
Terhan Ulusoy: Ben evin son çocuğu olarak doğmuşum. Babam da o gün tıbbiyeden arkadaşı olan Ali Galip Ulusoy’la tesadüfen karşılaşıyor ve ‘benim kızım oldu hadi eve gidelim hem bebeği görürsün hem hanımla tanışırsın’ diyerek eve getiriyor. Ulusoy da Ahmet Mitfat Efendi’nin torunu, Muallim Naci’nin kızı olan Fatma Nigar hanımla evli. Babamla eve geliyor ve benim ismimi o koyuyor.
Ayşe Olgun: Terhan ismini neden seçmiş?
Terhan Ulusoy: Diyor ki babama “Ahmed Mithat Efendi’nin torunlarından birinin ismini koymak isterim.” Torunlarından birinin adı Terhan imiş, böylece adım o aileden geliyor.
Ayşe Olgun: İki aile görüşüyor muydunuz?
Terhan Ulusoy: Biz o yıllar Beyazıt’ta oturuyoruz. Onlar da Beykoz’da. Bu yüzden çok fazla görüşme olmuyor ama ben enstitüye başladığımda moda derslerimize Ali Galip Ulusoy’un kızı Bihruze hanım gelmeye başladı. Böylece yeniden bir bağlantımız oldu. Daha sonra da teyzemin bir davası oldu böylece daha sonra eşim olan Şirzat beyle görüşmeye başladık.
DAVAYLA TANIŞTIK
Ayşe Olgun: Eşinizle teyzenizin davası vesilesiyle mi tanıştınız?
Terhan Ulusoy: Öyle oldu. Ali Galip Ulusoy’un oğlu Şirzat avukattı teyzemin davası için gidip gelirken beni görmüş aile çok ısrarcı oldu. Şirzat bey evlenmiş ayrılmış bir çocuğu vardı. Ailem önce sıcak bakmadı ama sonra ısrarlarına dayanamayınca evlendik bizim de üç çocuğumuz oldu.
Ayşe Olgun: Sizin eşiniz anne tarafından Ahmed Mithat’ın torunun oğlu baba tarafından Muallim Naci’nin torunu oluyor değil mi?
Terhan Ulusoy: Evet çocuklarımızın ismine de aile büyüklerimizin ismini verdik. Oğlumuzun adı Mithat Naci ortanca kızım Nigar Leyla küçük kızımın adı da Fatma Nigar. Fatma Nigar aynı zamanda kayınvalidemin ismidir. Harika bir kadındı. İsmini Ahmet Mithat Efendi koymuş.
Ayşe Olgun: Şair Nigar hanımdan mı esinlenmiş?
Terhan Ulusoy: Evet. Fatma Aliye ve Şair Nigar’ın ismini torununa vermiş. Fatma Aliye Ahmet Mithat’ın emek verip yetiştirdiği gençlerden biridir. Şair Nigar hanımla ise gönül bağı varmış. Daha sonra duyduğumuza göre Nigar hanım veremden ölmüş.
Ayşe Olgun: Ahmet Mithat Efendi’nin bu yalıdaki hikayesini merak ediyorum…
Terhan Ulusoy: Ahmet Mithat Efendi bu yalıyı yaptırmış. O zaman Servet hanımla evli. Bir ev toplantısında ise 17 yaşındaki Anjelik adlı bir Rum kızıyla tanışır ve aralarında gönül ilişkisi olur. Bu durumu gelip eşine anlatır ve onunla da evlenip yalıya getirir. Anjelik Melek adını almış beş vakit namazında çok dindar bir hanımmış.
RUM KIZIYLA EVLENİR ROMANINI YAZAR
Ayşe Olgun: Nasıl iki hanım aynı evde anlaşmış mı?
Terhan Ulusoy: Yalı ikiye ayrılmış birinde bir hanım diğerinde diğer hanım yaşamış. İki hanımdan çocuklar ise bir arada büyümüş. Bu yüzden yalının yarısı Servet hanımın çocuklarına diğer yarısı Melek hanımın çocuklarına kalıyor. Ahmet Mithat Efendi’nin “Henüz 17 yaşında” romanı vardır işte orada ikinci eşiyle evlenme hikayesini anlatır.
Ayşe Olgun: Aile bireyleri hala görüşüyor mu?
Terhan Ulusoy: Ben bir başıma soy ağacımızı çıkardım, duvara astık. Telefonla bütün akrabalarımı aradım bu soy ağacını çalışırken.
Ayşe Olgun: Şu an bu yalıda Ahmet Mithat Efendi’nin ailesinden kaç kişi oturuyor?
Terhan Ulusoy: Herkes sattı şu an Ahmet Mithat Yalısı’nda bizim oturduğumuz bu daire var diğerleri yabancıların.
Ayşe Olgun: Satılığa çıkmış bir daire var. Kim satıyor?
Terhan Ulusoy: Ahmed Mithat’ın diğer hanımının torunlarından Aydın bey vardı çok severdik. Vefat etti karısı da yanlış tedavi yüzünden vefat etti, çok üzüldük tabi. Aydın beyin vefatından sonra o daire satıldı. Şimdi o daireyi alanlar satışa çıkardı. Ama çok yüksek fiyat istiyorlar diye duyduk.
EŞİM YALIYI GÖREMEDİ
Ayşe Olgun: Siz ne zamandan beri bu yalıdasınız? Bu tarihi yalının hikayesini dinlesek sizden?
Terhan Ulusoy: Biz evlenince önce Beyazıt’ta sonra Fındıkzade’de oturduk. Daha sonra ev alıp Levent’e yerleştik. Elli yıldır da Levent’teyiz. Yazın yalıya geliyoruz kışın Levent’teyiz. Yalıda Ahmed Mithat Efendi’nin çocuklarının her birine daire kalmıştı ama oturulmayacak durumdaydı. Bir müteahite verip yeniletelim denildi. 1986 yılında verdik. Eşim iki dairesini yapacağı restorasyon karşılığı için inşaatçı Hüseyin Kalkavan’a verdi. İki yıl da biter denildi ama iş tahmin ettiğinden daha fazla çıkmış ve tam on yıl sürdü. Tabi biz bu arada her ay belli bir para veriyoruz inşaata. Eşim Şirzat 1990 yılında öldü burayı göremedi diye hala çok üzülürüm.
- Ayşe Olgun: Peki ne yaptınız eşiniz vefat edince?
- Terhan Ulusoy: Eşim gittikten sonra çok yalnız kaldım çocuklarım yetişme çağındalar. Ne yaptım? Her sabah Levent’teki evden erkenden çıkıp buraya gelip ustaların başında beklemeye başladım. Bir kış öyle geçti. 1996 yılında buraya taşındık. Kayınvalidemin usulünü bozmamaya çalıştım. Çünkü çok kıymetli bir insandı.
- Ayşe Olgun: Şu an yalı kime ait?
- Dediğim gibi yalı iki eşin çocukları arasında paylaşılmış. Diğerleri geçmiş yıllarda varisler tarafından satılmış ve bugünkü nesil gelip yalıyı görünce çok üzülüyor. Çünkü kıymetinin çok altında satılmış. Aileden ziyarete gelen gelinlerden biri anlatmıştı “Kayınvalidem satıştan payına düşen parayla bana bir altın zincir almıştı o da boynumdan düştü gitti” diye.
- Ayşe Olgun: Ahmet Mithat Efendi’nin mirasını günümüze taşıyan isimsiniz. Na kaldı hatıra?
- Çalışma masasını kayınvalidem saklamış. Yemek masası olarak kullanılıyordu. Bir gün Basın Müzesi’ne gittim baktım A. Mithat Efendi’nin kötü çekilmiş ona hiç benzemeyen bir fotoğrafı duvarda. Ben de çok güzel bir fotoğrafını ve çalışma masasını sergilesinler diye Basın Müzesi’ne verdim. Ama kurul kararıyla sergileniyormuş. Bir daha o masayı da fotoğrafı da görmedim. Ne yaptılar bilmiyorum, bir bilgi de verilmedi. Muallim Naci’nin ise mührü vardı eşim kol düğmesi yapmıştı hala saklarım.
Ayşe Olgun: Orhan Veli’nin kız kardeşi Füruzan Yolyapan hanım bir röportajında anlatmıştı. Ahmet Mithat’ın torunlarıyla aynı mahalledeydik diye. Bu dostluklar için evde bir şey anlatılır mıydı?
Terhan Ulusoy: Evet eşim anlatırdı. Orhan Veli’yle çocukluktan mahalleden tanışıyorlarmış. İyi arkadaşmışlar hatta gençlik döneminde yanlarında ünlü bir şair de varmış birlikte Ankara’da büyük bir kaza geçiriyorlar.
Ayşe Olgun: Kız kardeşi yaşıyor mu hala?
Terhan Ulusoy: Evet hayatta.
Ah kayınvalidem de Orhan Veli’den büyük bir sevgiyle bahsederdi. Şirzat’ın çocukluk arkadaşıydı evleri hala duruyormuş ama satılmış sanırım.
YALIDA MEŞK TOPLANTILARI YAPILIRDI
Ayşe Olgun: Yalının eski günlerini merak ediyorum…
Terhan Ulusoy: Kayınvalidem çok iyi keman ve piyano çalardı. Aynı zamanda besteleri vardır. Oğlu için yazdığı “Ne derin kudreti var o derin sözlerinin” şarkısı hala TRT’de çalar. Kayınvalidemin müzik defterini ise hala saklarım. O keman çalarken elleri akar giderdi. Her cumartesi evde meşk düzenlenirdi. Dönemin ünlü sanatçıları edebiyat çevresinden isimler buluşurdu. İnci Çayırlı gibi çok önemli isimleri ağırlardık evde. Büyük salon toplantıları olurdu.
Ayşe Olgun: Türk ve batı müziğinin çok tartışıldığı yıllar…
Terhan Ulusoy: Evet bizimkiler Türk musikisine sahip çıkan bir nesildi. Sadece besteler çalınmaz çok güzel müzik münakaşaları da yapılırdı. Çok güzel yıllardı.
Ayşe Olgun: Eşiniz kaç kardeşti?
Terhan Ulusoy: Dört kardeşler. Bir büyük abisi ve ablası var bir de küçük kardeşi. Benim eşim Şirzat bey çocukken çok yaramazmış bu yüzden Galatasaray Lisesi’ne yatılı veriyorlar abisi de aynı okulda gündüz öğrencisi ismi de Naci. 16-17 yaşındayken abisi hastalanıp vefat ediyor. O zaman babaları Ali Galip Ulusoy Sivas’ta görevli Naci de İstanbul’da öğrenci. Bir yıl sonra da küçük kardeşi vefat ediyor. Ablası moda öğretmenim oldu ben enstitüye giderken.
Ayşe Olgun: Eski günlere dönersek kayınvalideniz bu yalıda oturuyor uzun yıllar. O dönemin ortamlarıyla ilgili neler anlatırdı?
Terhan Ulusoy: Kayınvalidemin Rumcası Fransızcası Türkçe gibiydi. Hatta şöyle bir anısını anlatırdı: İstanbul işgal edildiği zaman Yunan askerleri Müslümanların kapılarına işaret koyuyormuş. Kapı çalınınca kayınvalidem açıp Rumca konuşmuş. Yunan askerleri bu kadar güzel Rumca nasıl konuşuyorsunuz deyince “büyükannemiz Rum’du’’ demiş bunun üzerine kapıya işaret koymadan gitmişler.
Ayşe Olgun: Ahmed Mithat Efendi’nin çok büyük bir kütüphanesi olduğu anlatılır siz gördünüz mü o kütüphüneyi?
Terhan Ulusoy: O kütüphaneyi hiç konuşmak istemiyorum. Kayınvalidem çok üzülürdü çünkü. Kütüphane Ahmed Mitfat Efendi vefat ettikten sonra yalının diğer tarafında kalmış. Kitaplar varisler tarafından değerinin çok altında o dönem satılmış. Hasan Ali Yücel kayınvalidemin çok yakın dostuydu. Kitapların Ankara’da sergilerde satıldığını görüp kayınvalideme söylemiş ikisi de çok üzülmüş. Ama eşim bunun lafını hiç ettirmezdi biz de konuşmak istemeyiz. Biz de bu konuyu yeniden gündeme getirerek kimseyi kırmak istemeyiz bugünkü neslin çünkü hiç suçu yok.
Ayşe Olgun: Kütüphaneyi gördünüz mü onu merak ettim?
Terhan Ulusoy: Kitapları görmedim ama önü camdan ahşap kütüphaneyi sonradan gördüm. Ahmed Mithat Efendi o kütüphaneyi kurarken kızından arazi karşılığı Muallim Naci’nin kitapları alıp katmış.
Ayşe Olgun: Kayınvalideniz ne anlatırdı bu alışverişle ilgili? Nasıl olmuş?
Terhan Ulusoy: Kayınvalidemin annesi eşini kaybedince genç yaşta bir çocukla kalmış. Ahmed Mithat kızına “sana burada bir arazi alayım sen de karşılığında Muallim Naci’nin kütüphanesini bana ver” demiş. Kızı “tamam babacığım” deyince de arazi alıp planını çıkarıp üç ev yapıyor. Bu evlerden biri cumbalı. Benim eşim de işte o cumbalı evde doğmuş. Hala duruyorlar. Eşim orada doğduğu için benim için çok kıymetli.
Ayşe Olgun: Kayınvalideniz de bu yalıda mı büyümüş?
Terhan Ulusoy: Kayınvalidem Fatma Nigar hanım Ahmet Mithat Efendi’nin torunu o yetiştirmiş, Hikayeyi şöyle anlatayım size: Ahmed Mithat kızını çok sevdiği arkadaşı Muallim Naci ile evlendiriyor. Akbaba’da güzel bir ev yaptırıyor kapısına da Naciname yazdırıyor. Mualim Naci evlendiklerinde 35 kızı 15 yaşındaymış. Ama güzel anlaşıyorlar. Fakat Muallim Naci 43 yaşında vefat ediyor.
Ayşe Olgun: Vefat sebebi nedir?
Terhan Ulusoy: Kalp krizi galiba. Bir ramazan günüymüş. Kızı Ahmed Mithat’ı iftara çağırmış. Muallim Naci eşine ‘ben kendimi yorgun hissediyorum iftara yakın çağır’ deyip yukarı çıkmış. Ahmed Mithat eve gelmiş damat yok. Neyse iftara kadar beklemişler sofraya geçmişler hala ortada yok. Kızı yukarı çıkmış iftar sofrasına çağırmaya bir bakmış yatağında ölmüş.
Ayşe Olgun: Sonra?
Terhan Ulusoy: Ahmet Mithat o gün üzüntüden bir şişe rakıyı kafasına dikip gazoz gibi içmiş. Muallim Naci’yi çok severmiş çünkü. O zaman kayınvalidem daha çok küçük. Ahmet Mithat Efendi’yi dokuz yaşına kadar babası biliyor.
Ayşe Olgun: Gerçek babası olmadığını nasıl öğreniyor?
Terhan Ulusoy: Yalının üst katını biliyorsunuz Ahmet Mithat Efendi okul yapıyor mahallenin çocuklarıyla birlikte kendi torunları da bu okulda eğitim görüyor. Okula gelen kendinden biraz irice bir oğlan çocuğu söylüyor. Kayınvalidem anlatırdı “ O an yalının merdivenlerinden yukarı çıkıyordum. ‘Bir oğlan çocuğu senin gerçek baban ölmüş bu senin deden’ dediğinde bir an yalının duvarları başıma yıkıldı sandım.”
Ayşe Olgun, Yeni Şafak
İZDİHAM