11 Mart 2016

Bab’Aziz

ile izdiham
Bab’Aziz

 

-Oraya nasıl gideceksin?

 -Yürümek kâfidir, sen yalnızca yürü…

 Bab’Aziz’i izlerken, filmin tamamına konsantre olamamama neden olan sözcüklerdi bunlar…

Filmin kahramanı Baba Aziz, beraberce herkesin aradığını bulduğu bir toplantıya gideceği torununa söylüyordu bu sözcükleri…

 “Oraya nasıl gideceğiz, yolu biliyor musun?” diyordu torunu İştar. Ve Baba Aziz, cevap veriyordu, “Yürümek kâfidir, sen yalnızca yürü…”

 “Ya kaybolursak?” diye soran küçük kızın bakışlarına, kör Baba Aziz, “Yüreğinde inancı olan kişi asla kaybolmaz” diye cevap veriyordu.

 Tam da böyle olurdu işte. Hayat bizi köşeye sıkıştırdığında verdiğimiz tepki bizi ortaya koyardı.

 

Gerçekten neye ihtiyacı olduğunu, neyi sevdiğini ve neler yapabileceğini anlayabilmesi için, bir insanın ‘yoksun’ bırakılması gerekir. Şaşırtıcı olansa; bir insan ne derse desin, temel ihtiyaçları dışında elinden ne alırsanız alın, yaşamını sürdürebilmesidir.

 Belki inanmayacaksınız ama, yetmiş pantolonu olmadan yaşayabilen insanlar gibi, sevgilisiz, ebeveynsiz yaşayabilen insanlar da vardır. Açlık grevlerinin ortaya koyduğu gibi, temel besin maddeleriyle uzun süre varlığını sürdürebilir insan… Bitkisel yaşamda bile hayata tutunmaya çalışan bir otomatik pilota dahi sahiptir bu makineler…

 Oysa hayata bakışlarını belirleyen, kendilerini dünyaya karşı konumlandırmalarını sağlayan bir düşünce bütünü içinden çıkarıldığında insan denen bu varlık, çok kolay yitirebilir elindekini. Kurşunlara, baskılara, işkencelere dayanabilen bu güneş, aniden sönmeye başlar, solar ve kararır.

 Bir sevgili de olabilir kaybedilen, bir ebeveyn de, iman da…

 

Yolculuk filmlerini bu yüzden çok sevmişimdir hep. Hayat bir yolculuktur çünkü… ve bu filmler bize bir yere ulaşmak istediğimizde yola çıkmamız gerektiğini söylerler. Yola çıktığımızdaysa yapmamız gereken tek şey, yolda kalmaktır. Yol bizi muhakkak bir yere götürür…

 

Geçmişe baktığımızda, yollarda geçirdiğimiz zamanın bize kattığı deneyimle, önümüzdeki ‘yeni yolların’ öncekilerden pek de farklı olmadığını sezeriz bir süre sonra. Kaybolmak zaten söz konusu değildir. Her yanlış sokak, her girilmemesi gerektiğini düşündüğümüz çıkmaz, doğru için anahtardır.

 Daha dikkatli bakınca, sadece yola uyum sağlamanın, yolda olmanın özü olduğunu fark ederiz. Önce yol oluruz. Ardından da, gitmek istediğimiz yeri buluruz.

 İşin acı yanı şudur: Sonunda baktığımızda, gitmek istediğimiz yerle, ilk yola çıktığımız yer arasında aslında fark yoktur. Peki varılan yer aynı mıdır?

 Yolculuk boşa mı gitmiştir?

 
Yönetmenin tasavvuf ve sufilik ile ilgili olarak söylediklerinden önemli bir pasaj ise şöyledi:
“Dünyadaki insan sayısı kadar, tanrıya doğru giden yol vardır.”

imdb puanı 7.2/10

izdiham/sinema