Bahadır Ozan Yaşar, İnsan Olmaya Geldik!
“o aşkı mecazla yandım yakıldım
közde ben bir insan olmaya geldim”
Nimri Dede
1962 yılında Metin Erksan, Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü adlı romanını ilk kez sinemaya aktarmıştır. Fakat film büyük sorunlar ile karşılaşmıştır. En son dönemin cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in özel izniyle gösterime girmiştir. Birçok sinema salonu saldırılar olmuştur. Metin Erksan, saldırıların neden olduğunu anlamlandıramadığını o dönemde birçok röportajda dile getirmiştir.
Aynı roman 1985 yılında ikinci kez sinemaya uyarlanmıştır. Yönetmen koltuğunda Şerif Gören oturmaktır. Şerif Gören Türk Sinemasında toplumsal gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden biridir. Bu anlayışının oluşmasında Yılmaz Güney ile yıllarca birlikte çalışmasının büyük etkisi vardır. Yılmaz Güney’in mahpushanedeki yönlendirmeleri ile Şerif Gören’in çektiği ‘Yol’ filmi bu birlikteliğin en önemli meyvelerinden biridir. Büyük başarılara imza atmıştır.
Şerif Gören sinemasında toplumun içindeki adaletsizlikleri, bunalımı, ağır yaşam koşullarını, köyden kente doğru hızla göçün insan ve toplum üzerindeki etkileri gibi toplum içinden konuları seçerek, en çıplak haliyle beyaz perdeye aktarmıştır. Yılanların Öcü, Şerif Gören’in sinema anlayışını oluşturan ögelerin yalın anlatım içerisinde; köyde yaşanan mülkiyet sorununu konu alan bir filmdir. Kadir İnanır, Fatma Girik, Serpil Çakmaklı, Nur Sürer, Erdal Özyağcılar, İhsan Yüce filmin öne çıkan oyuncularıdır.
Kara Bayram; hanımı Hatçe, üç çocuğu ve annesi Irazca ile işinde gücünde olan bir ailedir. Haceli’nin köy kurulu üyeliğine seçilmesi ile muhtarı da yanına alarak Kara Bayram’ın evinin önüne bir ev yapma serüveni filmde işlenir. Ev için getirilen kerpiçlerin kırılması, Haceli’nin Hatçe’ye vurup çocuğunun düşmesine sebep olması gibi kırılma noktaları ile devam eder. Köy içindeki cinsellikte filmde ön plana çıkmaktadır.
Filmi üç temel unsur içerisinde incelemek gerekir:
FİLMİN MÜZİĞİ
Sözleri Nimri Dede’ye ait olan Arif Sağ’ın bestelediği ‘sözde ben bir insan olmaya geldim’ deyişi filmin akışındaki dengeyi sağlar. Film insanın direnme gücünü ortaya çıkartmaya çalışan bir üslubun tamamlayıcısı olur. Özellikle Kara Bayram yalnız kalıp güneşin batışını seyrettiği bölümlerde beliren Arif Sağ’ın sesi filmi başka bir boyuta taşır. İzleyicinin Anadolu insanın direngen sesine dikkat kesilmesi sağlanır.
KIRILMA NOKTALARI
Kara Bayram’ın evinin önüne Haceli’nin ev yapmak istemesi, köy kurulunun-muhtarın tutumu filmdeki kurgunun çıkış noktalarıdır. Ev için açılan çukurların kapatılması, kerpiçlerin kırılması, Haceli’nin beklemediği sert bir tepki ile karşılaşması, Irazca’nın tutumu, gurbette para biriktiren Haceli’nin parasının heba edilmesi, Haceli’nin Kara Bayram’ın hanımının sırtına taş vurması ile çocuğunun düşmesine sebep olması, Kara Bayram’ın Haceli’yi dövmesi, muhtarın evinde Kara Bayram’a yapılan saldırı, Haceli’nin hanımı Fatma ile Kara Bayram arasında olan ilişki, kaymakamın köye gelmesi gibi gelişme bölümleri filmi oluşturan temel yapı taşlarının etrafını örer.
Olayın çıkış bölümü – gelişim bölümü – sonuca doğru ilerlemesi doğrultusunda film bozuk bir düzenin içinde, haksızlığa direnmeye çalışan bir ailenin çaresizliğini beyaz perdeye aktarır. Ne kadar çaresiz olsalar dahi içlerinde hep umudu yeşertmeye çalışır Kara Bayram ve ailesi. Irazca’nın köye gelen kaymakama durumu anlatması; muhtara karşı boyun bükmediklerini ve bunu yaparken Kara Bayram’ın dediği üzere: ‘zamanı gelince ben de konuşurum, akıllım’ olgunluğu ile hareket ederler.
YILAN İMGESİ
Kitaba da filme de adını veren yılan üzerinden bir imge oluşturulmuştur. Filmin başında Kara Bayram’ın oğlunun tarladaki eşli yılandan birini öldürmesi sonucunda çocukla duyulan gurur ile başlar bu imgenin film içindeki serüveni.
Filmde en belirgin yılan imgelerinden biri muhtarın evinde Kara Bayram’ın elinin kolunun bağlanıp dövülmesinden sonra anası(Irazca) onu bulduğunda söylediği: ‘Yılanlar gibi çullandılar üstüme ana, her yer yılan olmuş, dünya yılana kalmış anam.’ can alan ve kısa olmasına rağmen film için çok şey anlatan bir sözdür.
Filmin sonunda Irazca’nın kız kardeşine evinde yılanın sokup öldürmesi ile iyice başlarındaki dertlerden daralan Irazca’nın söylediklerinden yola çıkarak yılanlar dahi öcünü aldığını daha onların alamadığı, yollara düşmeli … anlayışı ile direnmenin gerekliliğine dikkat çeker. Boyun eğilmemesini gerektiğini gösterir.
Bir köyde sistem tarafından korkutulmuş, uzaklaştırılmış, itilmiş insanların kendi hallerinde olan yaşamı içinde yılan imgesi üzerinden oluşturulan direnmeye anlatan; 1985 yılında Şerif Gören’in sinemamıza kazandırdığı en önemli filmlerden biridir. Yılanların Öcü filminde Şerif Gören insan kalabilme-yaşamak kavgasını, yaşam olduğu sürece direnmenin-umudu kesmemenin gerektiğini gerçekçi ve toplumu anlamış anlayışından süzerek izleyiciye aktarır.
Bahadır Ozan Yaşar
İZDİHAM