Sevgili Güzin, merhaba. Nasıl olduğunu sormayacağım, nasıl olduğunu biliyorum; dayım yanımda, dün hep senden bahsettik. Senin için üzüldüm, gerçekten çok üzüldüm.
Dün senden bahsederken eski günler aklıma geldi, genç kızlığımız, bahçeli evimiz…
Sen de arada bir geçmiş günleri an. İnsana iyi geliyor, bazı küçük yaramazlıklar insanı gülümsetiyor.
Seneler sonra bir şey anlatacağım sana, Erdal’ın annesinin bize görücü geldiği o günü hatırladın mı? Safiye teyze ve görümcem de vardı…
Sanırım hatırladın. Aslında var ya, Emine annegil o gün sana görücü gelmişti! Şaşırdın değil mi? Şaşırdın tabiî…
Sen şimdi, Frankfurt’tan gelince zarfı yırtarak açmış, bir çırpıda okumaya başlamışsındır, ama öyle yapma, anlatacağım birazcık komik, mektubu al, bir yere otur, senin evde koltuk olmaz, sedirine otur, yastığa arkanı ver…
Yastığa arkanı ver ve devam et. Peki, nasıl oldu da sana gelmişken bana talip oldular, değil mi? Hikâyesi çok komik:
Pencereden baktım, Erdal hoş adam. Sen mutfaktasın. Kahveyi hazırlamaya başlıyordun. Adam hoş, mesleği iyi, şey yapamadım, kendimi tutamadım…
Erdal dışarıda arabanın içindeydi. Beyaz bir arabaydı, hatırla gelin arabası yapıldı o araba…
Sen mutfakta heyecanlanıp dur, ben Erdal’ın yanına gidip “Hoş geldiniz,” dedim, “adım Gülçin.” Arabanın camı açıktı, elimi uzatıp uzanan elini uzun süre bırakmadım. Yeşil gözlerimi, gözlerinin içine dikip “Ah, demek anneniz bana geldi,” dedim. Utanmış gibi yapıp başımı öne eğerken “Hayırlısıysa…” dedim.
Erdal arabadan çıktı, boyu ne kadar uzundu. “Şey,” dedi, “Güzin miydi adınız?”
“Hayır,” dedim, “ben Gülçin, Güzin ablam, –Galiba ilk kez o zaman sana ‘abla’ dedim.– anneniz bana geldi, tavsiye edilen kız benim, isimler hep karışıyor birbirine…”
Sonrasını biliyorsun, ertesi akşam seni değil de, beni istemeye geldiler…
Erdal’ın dedesi “Allah’ın emriyle…” diye başlayınca, kapı aralığından bakıyorduk, ay, annem nasıl da şaşırmıştı, senin yüzün de bir âlem olmuştu! Ne günlerdi…
Güzin, inan ki evlendikten dört sene sonra dul kalmana üzüldüm…
Bizden beş ay sonra evlenmiştin. Benim düğünden hemen sonra senin düğün gelince, babam her şeye yetişemedi, sen bilmiyorsun, senin çeyizinin büyük kısmını Erdal karşıladı…
Salih enişte hasta olunca da Erdal’ın yardımları oldu. Erdal çok iyi insandır…
Salih enişte nasıl öksürüyordu… Adamcağız öldü de kurtuldu bence…
Bir gün, Erdal’ı elinden aldığımı düşündüm, sonra da eğer Erdal’ı elinden almasaydım Güzin iki çocukla beş parasız orta yerde kalmayacaktı şeklinde, bir suçluluk duygusuna kapıldım. Ama ertesi gün bu tür düşünmemin çok duygusal bir şey olduğuna karar verdim. Duygusallık iyi değildir Güzin. İnsanı benim düştüğüm gibi yanlış şeylere düşürür. O gün hava yağmurluydu ondan biraz da oldu…
Erdal’ı elinden aldım sayılmaz. Benim yaptığım sadece komik bir şeydi…
Erdal eğer senin kocan olsaydı, bugün benim yerime sen Frankfurt’ta olacaktın. Gardıroptaki kürk, mücevherler, garajdaki kırmızı Mercedes senindi, gibi düşüncelerim yanlıştı. Çünkü Erdal’la senin evliliğin olmaya bilirdi de, bugün nereden bileceğiz değil mi o gün seni beğenip isteyeceklerini? Sözün özü Erdalsızlık senin kaderimmiş.
Yazık, Salih enişteden sana bir maaş bağlanamamış. Evlere temizliğe gidiyormuşsun. Canım, sen zaten ev işlerinde maharetliydin…
Birazcık para göndereceğim sana. Çocukların artık giymedikleri var, benim de var, sana hazırlarım; kızken de giyinirdik birbirimizin elbiselerini, bedenlerimiz hemen hemen aynı…
Sevgili Güzin, sıhhatli-mutlu nice güzel günler dileğiyle.
29 Ekim 1976, Gülçin.
Bekir Şamil Potur
İzdiham