Beyaz adam: Bir Amerikan Rüyası
Avrupalı tacirler Hindistan’daki baharat ve bilumum doğulu zenginliğe erişmek istediler. Bunun için Dünya’nın yuvarlak olduğu fikrinden hareketle Amerika kıtası bulundu. Tabi yenidünyanın bulunmuş olması neye niyet neye kısmet deyiminin vücut bulmuş hali oldu. Avrupalıların Kızılderili diye isimlendirdiği kuzey Amerika’nın asıl sahiplerinin hazin hikâyesi böyle başladı.
Avrupalılar Hindistan’a gitmek üzere niyet ederek denize açıldığı gün Avrupa’da skolastik düşünce iktidardaydı. Eski gücünde olamasa bile Katolik Kilisesi Avrupa içindeki en güçlü odaklardan biriydi. Amerika kıtasının bulunması en çok Katolik kilisesini rahatsız etti. Bu rahatsızlığın dini olarak sebepleri bizi ilgilendirmez. Ben daha çok Amerika kıtasını bulan Avrupalıların zihin dünyasındaki Amerika yerlilerinin karşılığını görmektir. Nitekim şöyle bir tavır çıktı. Oradaki insanlar kiliseyi kabul edip vaftiz olmadıkları için hâlihazırda köle statüsünde insansılardır. Bütün bir hikâyeyi böyle kolayca ve toptancı bir zaviyeden ele almak için söylemiyorum. Dünyanın Amerikan rüyası dedikleri şey katliam ve soygunlar üzerine yazılmış kötücül bir hikâyedir. Sadece Hollywood Kızılderililer tarafından yönetilmediği için bizler Kızılderililerin haksız olduğunu düşünebiliriz. Sonuç olarak bütün büyük illüzyonistler yaptıkları numaraları hedonist halk kitlelerine kabul ettirmiştir.
Avrupa kadim gelenekleri olan siyasi ve sosyal anlamda oturmuş bir kara parçasıydı. Avrupalılar, Yeni Dünya dedikleri Amerika kıtasını bulunduğunda, orayı ticari bir keşif olarak değerlendirmişti. Ancak evvel emirde böyle başlayan hikâye, Avrupa’da yaşayan haydutların Amerika’ya gitmesi ya da kaçması sonucu farklı bir noktaya gelmiştir. Amerika kıtası, yer yer hukuktan zaman zaman kiliseden kaçanların uğrak memleketi olmuştur. Amerika kıtası, Avrupa’da dikiş tutturamayan insanlarından oluşmuştur. O insanların zihin dünyası yeni bir toprak parçasını, hayallerdeki cennet gibi görmektedir. Bu Yeni Dünya yeniden bir başlangıç için oldukça önemli bir fırsat olduğu aşikârdır. O dönemi adeta bu güne kıyaslamak mümkünse uzay keşfi gibi bir büyük keşiftir. Doğal olarak bakir bir toprak parçası, yeni bir dünyaya çok ihtiyaç duyan kimselerin tek çıkış yolu olacaktır.
Öldürüldüler! Tecavüze uğradılar! ve en acısı gasp edildiler!
Şöyle bir Kızılderili anısı vardır. Meşhur bir Kızılderili şefi yanında küçük Kızılderili çocukla birlikte, NASA’nın uzay çalışmalarını uzaktan izlerken NASA çalışanları tarafından fark edilir. Nihayet NASA’nın o dönem yaptığı çalışma Voyager’i uzaya fırlatmaktır. Bu fırlatmada ses kayıtları da uzaya fırlatılacaktır. Bir gün NASA yetkilileri Kızılderili şefin yanına gelip onun uzaya bir mesajı olup olmadığını sorar. Kızılderili şef mesajı olacağını söyler ve hemen kendisinden ses kaydı alınır. Bu ses kaydını veren şef yanındaki çocuğu da alıp açıklama yapmadan oradan ayrılır. Şefin ses kaydında ne dediğini çok merak eden görevliler kaydı bir şekilde tercüme ettirirler. Sonuç şef, geliyorlar ve sizin topraklarınızı gasp edecekler mealinde bir cümle kurduğunu fark ederler. Şefin söyledikleri, Amerikan rüyası denilen şeyin, nasıl bir temele oturmuş olduğunu bize işaret ediyor. Peki, neden? Bir insan niçin diğerini öldürür ya da gasp eder. Bu durum, insanın öteki ile olan ilişkisinin vahşetini gözler önüne seriyor. Âdem’in çocukları birbirlerini öldürmüştür bu bütün dini anlatıların konusudur. Bilimsel olarak bakınca Neanderthal-Homosapien çekişmesinde de aynı şeyi görüyoruz. İnsanın öteki ile olan ilişkisi tarihin başlangıcından beri hep sorunlu ve hazin bir hikâye olmuştur.
Kızılderililer ilkel miydi?
Büyük balık küçük balık ilişkisinde ya da kurt ile kuzu hikâyelerinin hemen hepsinde şöyle bir ayrıntıya rastlarız. Şöyle açacak olursam, zayıf ilkesel duruşların hemen hepsi, menfaatperest kaygıların esiri olmak durumunda kalır. Buradan hareketle Yeni Dünya’yı bulan adamların, oradaki menfaatleri kendi lehlerinde kullanmadan, oradan vazgeçecekleri pekte mümkün değildir. Menfaat sınırları maalesef güçle çizilen bir şey olduğu için sonuç olarak kâşiflerin vicdanı, Kızılderilileri korumayı tercih etmemiştir. Bu durum beklenir bir durum zira geçmişte başka coğrafyalarda seyredilen katliam ve gözyaşının aynısını tahmin etmek, zor bir şey değildir. Peki, kuzuyu yemek için gereken kulp hangisidir sizce? Bir insanın ilkel olması hatta vahşi olması soykırımla öldürülüp yok edilmesini gerektirir mi? Yeni Dünya’da olan maalesef budur. Menfaat icabı ele geçirilen toprakların gerçek sahipleri, kendini savunacak tekniklere sahip değilse, dilediğimiz gibi onları öldürebiliyoruz! Arkaik bir toplumun ya da bir bireyin dünyada yaşam hakkı bile kalmayabilir. Dünyada işleyen sistem, türü tükenmekte olan bütün arkaik hayvanları büyük bir ihtimamla korur, ancak insan ve kültür için bu durum nâmümkündür.
Kızılderililer dini inançları, doğaya bakışları ve folklorları ile gayet medeni bir toplumdu. Ancak menfaat icabı gelişen olaylar onlara modern dünyada yaşam hakkı tanımadı. İlkellik bir yana, doğa ile olan iletişimleri, bugün ki dünyada iklim aktivistlerinin dert yandığı şeylerin ilacı niteliğini taşır. Kendi tıbbi tedavi yöntemleri, dilleri, botanik ve zooloji bilgileri konusunda neredeyse hiç aktarım yapamadan katliam ve sürgünle köşeye sıkıştırıldı. Bugünün dünyasında güçlü olan batının yüzlerce kez sınanmış olan vicdanı, Kızılderililerin insan sınıfında kalmasına müsaade etmedi. Oysa onlardan, hatta Güney Amerika halklarından, Kunta Kintelerden, Afrikalı çocuklardan ve Avusturalya yerlilerinden bir şeyler öğrenebilirdik. Şunu da kesinlikle unutmayalım ki onlar ilkel de değildi. Ancak bizim fark etmemiz gereken bir gerçekte şu ki, batının kendi kulübünden olmayana karşı olan tavrı oldukça vahşi ve bağnazdır.
Peki, rüyadan uyanırsak?
21. yy. da yaşayan bizler için örnek olarak sunulan güzellik aslında tam anlamı ile bir illüzyondur. Bu gün uygar dünyada uygulanan sistemin örnek alınacak bir tarafı olmadığı gibi, aslında insan yaşamına en ağır saldırıyı temsil etmektedir. Bu gün bu cüretle bunları yapmaya muktedir olan batı, yarın köşeye sıkıştığında neler yapabilir diye düşünmemiz gerekiyor. Batının son beş yüz yılda küresel güç olmak için yaptıkları ortadadır. Bütün bu örnekler, birçok konuda suçlu ve haksız olduklarını bize göstermektedir. Kendi oluşturdukları insan hakları normlarının sadece kendi toplumu için geçerli olduğunu, yaptıkları uygulamaların hemen hepsinden anlamaktayız. Bu rüyanın içinde varlığını sürdürmek ve Amerikan rüyasının bize gösterdiği hayali cennette kalmak vicdanen yanlıştır. Zira birçok çocuk, kadın, yaşlı ve hasta bu sahte cennetin kurulması için kanını döktü. Sıranın bize gelmiş olmaması, bekleyişimizi ve minnetimizi artırmaktadır. Ancak celladına aşık olmak bile, bizler için oldukça lüks bir hayaldir. Zira Kızılderililerin başından geçen trajedi, sonraki yıllarda birçok kavmin başına gelmiştir.
Kültür ve medeniyet çokta değişir şeyler değildir. Katliam ve gözyaşı karakterine işlemiş olanlar dünyaya nizam verirken zücaciye dükkânındaki fil gibi ortalığı kırıp geçirecektir. O takdirde rüyadan uyanmak ve kendimize gelmek en mantıklı hareket olacaktır. Uyanmak adına Amerikalı Malcolm X ‘in şu sözü ile bağlayayım. Bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter.
İZDİHAM