6 Şubat 2018

Bilal Can, Goya; Taklit Edilmek Ayıp Bir Şey Değildir

ile izdiham

Goya, Fırçanın Delisi.

Yaşadığı çağda başlı başına aykırılık kokan figürleriye dünya resim sanatında belli bir yer edinmiş Goya, şimdiki karikatür sanatının atası olarak ben de yer etmiştir. Bu adamı yazmaya iten sebeplerden başını sevgili editör çekse de araştırıp, kitaplar karıştırmak bize düşüyordu. Açtığım kitaplarda, tıkladığımız web sitelerinde Goya hakkında bir sürü şeyler karşılaştık. Önemli gördüklerimi sıralayıp derledim.

 D.Tarihi: 30 Mart 1746 (bahar çocuğu)

Ölümü: 16 Nisan 1828(bahar ölüsü)

Uyruğu: İspanyol

Dini: Hıristiyan(sanırım)

goya ile ilgili görsel sonucu

1746 yılında, İspanya’nın Fransa sınırına 75 mil uzaklıkta olan Saragosa kenti yakınındaki Aragon’da dünyaya geldi. Babası bir kuyumcu, annesi ise küçük bir soyludur. Ailesinin soylu olması onun için bir avantaj olmuştur. Bu avantajla resimde ilerleyip geliştirmiştir kendini.

Gençliğinde Martinez’in yanında çıraklık yaptı. Daha sonra akademiye girmek için Madrit’ e gitti. Ama  akademiye giremedi. Demek ki o zaman da her isteyen şimdinin üniversitesine giremiyordu. Ama bu arada saray ressamı Bayeau ile tanıştı. İyi bir dost oldu. Kendini onun vesilesiyle geliştirdi.

Bu dönemde Madrit’te Anton Raphaél Mengs ve Giambattista Tiepolo gibi farklı sanat anlayışlarına sahip iki ressamı tanıma imkânı da buldı. Bu tanışma sade bir tanışma olarak kalmadı ayrıca onlardan etkilendi de. Ancak onu daha fazla etkileyen isim, Domenico Tiepolo olmuştur. Domenico Tiepolo’nun insan üzerine eserlerinin etkisiyle kahramanımız da insan portleriyle bilinir kılınmıştır. Bu da Domenico Tipolo’nun kahramanımız üzerindeki etkisinin ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Daha sonra İtalya’ya gitmiş Domenichino ve Reni ile resim ve heykel alanında çalışmalar yaptı. Bu arada da boş durmadı Saragossa ya dönerken kiliselerin resim çalışmalarında bulundu. Bu çalışmaları sırasında da evlendi. Eşinin vesilesiyle tekrardan Madrit’e döndü ve kraliyet halı fabrikasını yöneten ressam Meng’in yanında çalışmaya başladı. Halılar için yaptığı tasvirlerde Domenico Tiepolo’nun bariz bir şekilde etkisi görülebilmekteydi.

goya ile ilgili görsel sonucu

Bir yandan halı fabrikasında çalışırken diğer yandan da saray çevresindekilerin portlerini yaparak asıl ününü bu vesileyle kazanmıştır. Floridablanca Kontu (1783) ve Prens Don Luis ve Ailesi (1784) gibi yenilikçi ve asi eserleri bu döneme aittir.

Goya’nın saray ve kilise için yaptığı çalışmalar, nihayet 1786 yılında Pintor del Rey yani Kralın Ressamı olarak görevlendirilmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Osuna Dükü ve Ailesi (1788) çalışması bunun için örnektir.

1789 Fransız İhtilali dönemini de gören Goya, ihtilalin de etkisiyle daha liberal bir tavırla ortaya çıkıp aydınlanma düşüncesi ile gelişen toplumsal, psikolojik ve zihinsel kavramlara yakından ilgi duymuştur.

Fransız-ispanya savaşının patlak vermesiyle birlikte Fransa da gerçekleşen aydınlanma otuz yıllık süre zarfı içinde İspanyaya da bulaşmıştır. İspanya’daki bu değişimlere Goya yakından ilgi duymuştur. Bu ilgi de direk sanat anlayışına yansımıştır. Bu sırada geçirdiği bir hastalık yüzünden sağır olmuştur. Hastalığından sonra da durmamış ve ilerlemiştir. Aralarında ‘’Avluda Deliler’’ ‘in de bulunduğu 11 küçük resim çalışması bu döneme rast gelmektedir. (bakınız; Goya’nın Hayaletleri’ne) Bu çalışmalar Goya’nın sanatında köklü bir değişimi işaret etmektedir. Hastalık vesilesiyle karanlık, dramatik ve bazen ürkütücü bir imgelem gücü Goya’nın sanatına egemen olmuştur artık.

1799 yılında tamamladığı bir dizi baskı resimden oluşan Los Capriccios’da Goya, yaşadığı dönemin İspanya’sındaki açgözlülük, ahlaksızlık ve batıniliği ele almıştır. Hem alegorik hem de edebi kaynaklı figürlerle tanımlanan bu resimlerde, yarı gerçek ve yarı doğaüstü bir anlatım görülmektedir. Los Capriccios’da Goya’nın ilgisi artık İspanyol aristokrasisi değil, halktır (pueblo). Bundan sonra sanatındaki başlıca tema ‘’pueblo’’olacaktır.

1819’da geçirdiği ciddi bir rahatsızlıktan sonra, Madrit dışında halk arasında La Quinta del Sordo olarak bilinen malikânesine çekilmiş olan Goya, burada evinin iki salonunun duvarlarına 14 sahneden oluşan Kara Resimler’i yapmıştır. Sahneler genellikle koyu renk bir zemin üzerine işlenmiştir. Bunlar arasına en tanınmış sahne Çocuklarını Yiyen Satürn adlı resimdir*:

“…karanlıklar içindeki yaşlı tanrı kendi öz oğlunu yemektedir çünkü çocuklarından birinin onu devirip yerine geçeceğinden korkmaktadır. O insanı kendi kendisinin en büyük düşmanı yapan herşeyin, sadece kötülüklerin ve zulmün değil ama aynı zamanda cehalet, şüphe, korku, hırs ve zayıflık gibi niteliklerin de özümsenmesidir.”**

Hiçbir sanatçı kendini, eserlerini yaratıcı gücünü yaşadığı çağdan uzak tutamazdı. Goya’nın yaşadığı çağ başlı başlına bir amazon havzası olup içinde her şeyi barındıran bir hava içindeydi. Bir yandan orta çağ’ın kilise baskısı bir yandan Fransız İhtilali bir yandan 30 yıl savaşları. Goya bu çağda yaşadığı için memnu muydu Tanrı bilir. Ama ben baktığımda hiç de memnun olmadığını seziyorum. Yaptığı eserlerin bazıları doğadan yola çıkarken daha sonra insan portrelerine ardından cadı kazanları, çocuğunu yiyen mitolojik varlıklar ve canavar suratlı dediğimiz çizimler. Bu resimler çizim sırasına göre sıralansaydı şayet sanırım evrimini gerçekleştiren bir insan hali yansıyacaktır gözümüze. Doğadan gelen insan(topraktan) şehirlere düşünce biraz kültürlü gözüküp resimlere konu mankeni olur ardından kendini kaybedip canavarlaşan mitolojik varlıklara dönüp çocuğunu yeme haddesine gelir… Goya için rtük  bir ekran karartma koysa şaşmam. Ya da  +18 deyip ilgilenlerin izlemesi için bir teknik uygulayabilir.

Karanlığın en güzel resimlerini izleyebileceğim bir ‘’sağır ressam’’ olan Goya’nın karanlıkları resmetmesi kadar renkli savaş sahneleri de gözümüzün içine sokarcasına resmetmesi ilginçtir. Her halde o sahneleri gözümüzün içine sokarak göstermesi savaşların da renkli bir sahne olduğunun göstergesidir. Hayatın korku kapanını siyah resmeden ressam savaşın aslında boş olduğunu dalga geçercesine-ama sağlam çizimlerle- renklendirip gözlerimize sokması ilginç bir anekdot olarak bu yazıda yerini alsın.

goya ile ilgili görsel sonucu

Taklit edilmek ayıp bir şey değildir. Örnek alınıp mihman olmakta… Bu yüzden de kubizmin’in kurucularından Pablo Picasso, tam adı ile Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Clito Ruiz y Picasso ( uzunca okumaya kalkışmayın)(kısaca Picasso) Goya’dan etkilenenlerden ismi baş sırada olandır. Diğerleri Claude Monet, Eduard Manet de etkilenen diğer sanatkârlardır.

Ve Goya’nın hala gezinen hayaleti, -öpsün sizi!

 Başrollerini Javier Bardem, Natalie Portman, Stellan Skarsgard paylaştığı film bizim anlattığımız Goya’nın canlı gösterimi. Filmin girişinde Goya’nın eserlerine göz atıp karanlık yüzleri görebilirsiniz. O zamanın kilise baskısını da göz önünde bulundurursak hiç de kolay olmayan bir durumda olduğunu anlayabilirsiniz.

Goya’nın çizimlerine kilisenin getirdiği fikirler değişik değişik. Kimisi bütün eserlerinin yakılması taraftarı iken kimisi Goya’nın asılması taraftarı. Kimisi de Goya’nın eserlerine farklı bir açıdan bakıp –bu çizdiği resimler dua bilmeyen kadınların resmidir- demesi zamane durumunu açıkça ortaya koymaktadır. Her şeyin kilisenin dogmatik ifadelerle açıklanması ve Goya’nın ortaya koyduğu eserler düşünülürse aradaki tezatlığı aşikâr bir biçimde ortadır.

—Portreye ellerinizi da dâhil edeyim mi?

—Bunu size bırakıyorum

—Farkı ne ki bunun?

—Ellerin çizimi kolay olmadığı için kimse artı ücret ödemek istemez

—Bir el iki bin yen iki el üç bin…***

Film Rahip Lorenzo’nun gölgesi altında kalmış olsa da çok kötü sayılmaz. Kahramanımız ise arada çıkıp gözükmektedir. Nedense ismine ‘’Goya’nın Hayaletleri’’ denmiştir.  Tam olarak Goya’nın hayatını anlatmasa da konumuz Goya olduğu için üşenmeden izledim.

Son anda kendini ele veren filmde kahramanımız asılan -işine gelince rahip işine gelmeyince de yargıç kesilen- Lorenzo’nun halinin çizimiyle ortaya çıkıyor. Lorenzo boğularak idam ediliyor ve bir eşek arabasıyla ceseti götürülüyor. Küçük bir kızın şarkısıyla, yanında küçük kızlar oyanarak yürüyor ve hamile bıraktığı kadın Lorenzo’nun elini öptüğü vakit Goya kadına sesleniyor ve film müzik eşliğinde sonlanıyor.

Goya’nın çiziktirdiği hayalet-canavar- cadı tasvirleri sizi öperse korkmayın onlara bir sanat eseri olarak bakarsanız hepsinin eşsiz çizimler olduğunu göreceksiniz.

Kaynaklar: 

**İNANKUR, Zeynep; 19. Yüzyıl Avrupasında Heykel ve Resim Sanatı, Kabalcı Yayınevi, 1.basım, İstanbul, 1997, s.33’ dan

***Goya’nın Hayaletleri’den yararlanılmıştır.

Bilal Can, İzdiham 3. sayı

İZDİHAM