Sokrates’in sıfatlarından biri de Atina’nın sineğiydi. Atinalılara göre kendisi aynı sineklerin atları rahatsız ettiği gibi Atina’yı rahatsız ediyordu. Devamlı sorduğu sorular ve o dönem için geçerli sayılan bütün kuralları sorgulaması bazılarını zıvanadan çıkartıyor hatta gençleri yoldan çıkardığı iddia ediliyordu. Sonradan idama mahkum edilen Sokrates idama götürülürken müthiş bildirisini okudu. Üzerinden yaklaşık bin yıl geçti.
Tarih böyledir. Zamanlaması yanlış olan hiçbir kahramanlığın hükmü olmaz. Biliyorum yaptığım bir kahramanlık değil ama içime sinmeyen şeyler var. Çünkü bu ülkeyi ölmüş annesi kadar seven ben söylemesem çıldıracağım artık.
Bundan üç yıl önce yazdığım bir şiirde “bir gün pişman olmak için hepimiz sıraya gireceğiz” demiştim. Gitgide hepimizin uykusunu kaçıran hadiseler oluyor bu topraklarda. Roboski’den beri artık elimizden kayıp gitmek üzere olan huzur hepimizi can evinden vuruyor. Canımız kaldıysa elbette. Sonra Suruç, sonra Ankara, sonra Beşiktaş, sonra Güneydoğu’da PKK denen satılık örgütün eştiği hendekler, sonra hep böyle devam ediyor. Sağ kalanlar yas tutarak geçiriyor günlerini.
Cumartesi günlerine ayarlanan suikastler, patlatılan bombaların arkasında elbette gavurlar var. Amerikası, İngiliz’i, Alman’ı, İsrail’i. Bütün bunlara inandıkça nefretim de büyüyor bu devletlere.
Yanıbaşımızda Suriye ise tarih kitaplarında okuyup hiçbir zaman anlayamadığımız trajedi ise canlı olarak evlerimize ekran oluyor. Tüm bunlar olurken nasıl bir zamanlamadır hiç anlamadım ama başkanlık sistemi diye ne olduğunu asla bilmediğimiz bir sistem dayatılıyor bize. Evet şimdi itiraz edeceksiniz; maddeler açıklandı diye. Hayır açıklanmadı bayım. Açıklandığı gün zaten her şey konuşulmuş ve bitmişti.
Bu milletin bütününü, bütün coğrafyayı ilgilendiren böyle muazzam ve hassas bir konunun yangından mal kaçırırcasına Meclis’imize getirilmesi öncelikle aymazlık, sonrasını bilmiyorum. Daha vahimi ise şu: Bu millet öyle bir duruma geldi ki Ak Parti taraftarları yeni anayasasının maddelerini hiç okumadan başkanlık sistemi yanlısı oluyor.
Karşı gelenler ise zaten karşı gelmek ve itiraz etmek için bir adım öne çıkmaya anında hazırlar. Tuzu kuru olanlardan elbette kendimde olan şeyleri bekleyemem. Çünkü ben hiçbir tuzu kuru gibi bir fikri üç saat bile savunamadım, hiçbir fikre üç saat dahi tahammül edemedim. Ama şunu çok iyi biliyorum ki; dünyaya tuzu kuru olmayanlar çivi çaktı. Şimdi söylemesem çıldırırım dediğim budur. Koalisyonların bu ülkeye zarar verdiğini çocukluğumdan itibaren görmüş biri olarak hiçbir zaman zaten istemedim bu tür bir yönetim tarzını. İlk hatırladığım Demirel ile İnönü’nün birlikte kurduğu koalisyon hükümetiydi ki hatırladıkça hala ürküyorum.
Onca suikast, onca ölüm, onca faili meçhul, Metin Göktepe, Gazi Olayları, Madımak, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu cinayetleri de tam bu zamanda oldu. Amerika neyi yok etmek istediyse bu ülkede ona iktidarın yolunu açmakta her zaman mahir davrandı. Bu olayların sebebini tam olarak koalisyonlara yüklemek doğru olmaz ama yönetim zaafiyeti koalisyonlarda her zaman daha çok oldu, olacaktır da. O yıllarda düşündüğüm şuydu: İki turlu seçim olsun ve ikinci tura kalanlardan en çok oyu olan hükümet etme görevini yürütmeli. Hala da öyle düşünüyorum. Aslında.
Başkanlık sistemi ve diğer bütün sistemlerin canı cehenneme. Biz bu toprakların çocukları olarak sadece huzurlu olmak istiyoruz. Okuduğumda gördüm. Cumhurbaşkanlığı ya da Başkanlık sisteminde bazı maddeler çok korkunç. Düşünmeden, tartışılmadan, milletin fikri alınmadan Meclis’imizden maddeler geçiriliyor. Biz de öylece bakıyoruz. Ne zaman öylece baksak olaylara sonrasında sıkıntılar eksik olmuyor. Yıllardır anayasa değiştirilecek dendi. Bunu hiçbir parti tam manasıyla sahiplenmedi. Herkes birbirini suçladı. Biz sizi birbirinizi suçlayın diye yollamadık, biz sizi bizi en iyi şekilde yönetin diye seçtik. En iyi anayasayı yapın, herkes bu ülkede kendini huzur içinde hissetsin diye seçtik. Birinizin ak dediğine diğeriniz kahverengi dedi. Biz bunlara mecbur değiliz. Eğer biz kardeşiz diyorsak kardeş olmaktan bahsediyorsak başkalarının hassasiyetlerini de dikkate almamız gerekiyor.
Biz ne dersek o doğru sanılıyor ama değil. Biz her zaman doğruyu bilemeyiz. Yeni anayasada dikkatimi çeken şey şu: Hukuk ile ilgili maddeler korkunç. HSYK’nın yarısını cumhurbaşkanı atıyor, yarısını Meclis. Bu bir kandırmaca. Cumhurbaşkanının yargıç ve hakimleri atamasını doğru bulmuyorum. Bu adalete el uzatmaktır. Üstelik yarısını Cumhurbaşkanı’nın seçtiği bu sistemde geri kalanı da Meclis seçiyor ki bu bir kandırmaca. Zaten Meclis de Cumhurbaşkanı’nın partisinden olan mebuslarca oluşacak. Ülkemizin en yüce adalet mekanizması olan Anayasa Mahkemesi üyelerinin 9’unu Cumhurbaşkanı seçiyor, 3’ünü Meclis. Yapmayın.
Bu maddeler adalet sistemine zarar verir. İnsanlarda adalet duygusunu zayıflatmayın. Amerika yaptırmıyor bize bunları, biz kendi içimize bomba atıyoruz. Seçilme yaşı 18’e indiriliyor ki bu tam bir saçmalık. Üstelik mebus olmak için askerlik şartı var ve askere gitme yaşı ise 20. Bu nasıl çelişkiler Allah aşkına? Evet ben anayasa konusundan anlamam ama içimdeki ses huzursuz, içimdeki his beni geriyor, o ses beni kötürüm bırakıyor. O yüzden bu çığlığım. Bizden mal kaçırır gibi yeni bir anayasa yapmasına kimsenin hakkı yok.
Daha önce de bu millete sormadı kimse anayasa yaparken. Darbeler yaptı yasaları, darbeciler yaptı, devrimciler yaptı ama hiç bu millete sorulmadı. Biz kalacağız bu topraklarda.
Ve bir gün bu vatana düşmanlığını saklayanlar ya da milletin huzuruna düşman olanlar iktidara geldiğinde işte o zaman pişman olmak için gireceğiz sıraya.
Konuşulan sistemi savunanları gördükçe ürkekliğim ve çekincelerim daha çok artıyor.
Bizim komşularımız var, biz kafelerde çene çalıyoruz, biz bozuşuyoruz, bizim canımız sıkılıyor, biz ayın sonunu getiremiyoruz ama bizim üstümüzden geçiyor her şey. Değil bir tane anayasa bin tane yapın. Ama anlaşarak yapın, germeden yapın, hakkıyla yapın, adaletiyle yapın.
Yoksa geriye ülkesi için uykusu kaçan adamlar kalıyor.
Bülent Parlak
İZDİHAM