Bruce Lee, 1940 – 1973
Bruce Lee, 1940 – 1973
Popüler kanının aksine Küçük Ejder Bruce Lee yalnızca büyük bir beyazperde yıldızı değildi. Trajik bir biçimde sona eren kısa hayatı boyunca Uzak Doğu felsefesi ve bu felsefenin bir uzantısı olan dövüş sanatları konusunda araştırmalar yapan bir aydındı Bruce Lee.
Kung Fu’nun bir dalı olan Wing Chun stilinde dünyanın en yetkin isimlerinden biri olduktan sonra, Jeet Kune Do adını verdiği yepyeni ve son derece bilimsel bir stil yaratan Bruce Lee, yine de tatmin olmamış araştırmalarını sürdürmüştü. Derinlere, felsefenin özüne inmek istiyordu. Sonunda, daha çok felsefi anlamda sürdürdüğü arayışı sonuç verdi Bruce Lee’nin. İşin özüne inmişti. Aslolan stil değil, kendin olmaktı. Aslolan stilsizlik ve düzensizlikti. Kendini doğru ifade edebilmekti. En basit anlamda dövüş esnasında stilini karşındakine göre değiştirebilmekti. Yazının başında alıntı yaptığımız Bruce Lee’ye ait sözler onun son kertede ulaştığı sonucun bir özeti.
Bruce Lee yeni felsefesinin basit manifestosunu boynunda taşıdığı madalyonun arka yüzüne şöyle yazdırmıştı. “Stil olarak stilsizliği kullanmak, sınır olarak sınırsız olmak.” Sinemayı bile bu felsefesini dünyaya yaymak adına kullanacağı bir araç olarak gören Bruce Lee gerçek bir felsefe adamıydı. Tamamlamayı başaramadığı son filmi Game of Death (Ölüm Oyunu) ve büyük bütçeli Warner Bros. yapımı Enter the Dragon (Ejderin Üç Fedaisi) bu amacının izlerini taşıyan manifestovari filmlerdir. Bu filmlerdeki dövüş sahnelerinin “sahici” estetiğine; milyonlarca doların harcandığı, onlarca efektin kullanıldığı Matrix’lerde bile ulaşılamamıştır.
Bruce Lee, modern zamanların gerçek efsanelerinden biridir. Sinema yalnızca bu efsanenin farkına varmamızı sağlamıştır, diğer bazı durumlarda olduğu gibi efsaneyi yaratmamıştır. Efsaneyi yaratan Bruce Lee’nin kendisidir. Zaten çok kısa bir zaman aralığına sıkıştırılmış topu topu beş filmi vardır, ki bunlardan üçü düşük bütçeli Hong Kong yapımı, biri de başkaları tarafından tamamlanmış ve özelliklerinden çoğunu kaybetmiş olan Ölüm Oyunu’dur. (Söz konusu Lee ailesi oldu mu, oyunbazlığı tutan kader, Bruce Lee’nin ölümünden 11 yıl sonra bir kez daha sahneye çıktı. Küçük Ejder’in oğlu Brandon Lee, The Crow filminin çekimleri sırasında aslında kuru sıkı olması gereken bir silahtan çıkan kurşunla hayatını kaybetti. Oğul Lee’nin son filmi de bilgisayar efektleri sayesinde başrol oyuncusuz tamamlandı.)
Bruce Lee yalnızca dövüş sanatlarıyla ilgilenenler değil, herkes için, özellikle bugün bile kendini hissettiren kültürel ve milliyetçi önyargılara karşın tüm dünya için bir ilham kaynağıdır. Hayatlarında anlamlı şeyler yapmak, doğru yolu bulmak, amaçlarına ulaşmak ya da gerçekten kendisi olup ayakları üstünde durabilmek isteyen her insan onun felsefesinden, öğretilerinden ilham alabilir. Belki de bu yüzden Küçük Ejder’in Seattle’daki mezarı neredeyse her gün her tür insanın akınına uğramaktadır. Ve belki yne bu yüzden, ölümünün üstünden 30 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen Bruce Lee’nin dul karısına dünyanın dört bir yanından mektuplar geliyor. “İnsanlar, özellikle gençler ondan nasıl ilham aldıklarını, hayatlarında bazı şeyleri nasıl düzene koyduklarını yazıp teşekkür ediyorlar.”
EFSANE
27 Kasım 1940. Çin takvimine göre Ejderin Yılı. Güneş daha yeni doğmuş. San Francisco’nun meşhur Çin mahallesi Chinatown’da bulunan Jackson Street Hastanesi’nin doğumhanesinde bir bebek sıtma görmemiş sesiyle can hıraş ağlıyor. Uzun yıllar sonra Küçük Ejder lakabıyla anılacak Bruce Lee’den başkası değil bu.
Bruce Lee, ya da annesinin ona verdiği adla Lee Jun Fan bir opera sanatçısı olan babası o sırada bir turne için ABD’de bulunduğu için Yeni Dünya’da doğma ayrıcalığı kazandı. Annesi ona bir kız ismi vermişti. Çünkü bu şekilde daha değerli olan erkek çocuklara musallat olan kötü ruhları kandırabileceğini düşünüyordu. Hatta aynı amaçla Bruce’un kulağını bile deldirmekten geri durmadı annesi. Kötü ruhlar bu numarayı hep yutardı!
Amerika’da doğma ayrıcalığı Bruce’a zamanı geldiğinde bir dizide, ya da bir filmde iyi rol kapmasına pek yardımcı olmayacaktı. Ayrıcalığını kendi yaratmak zorundaydı Küçük Ejder. Elbette, şu an için tüm bunlardan habersiz bir bebekti. Bu yüzden sonradan dönmek üzere, biz de geçelim bu kısmı.
HONG KONG’LU ÖMERCİK
Bruce ilk kez daha üç aylıkken sahne tozu yuttu. Bir kız çocuğunu canlandırıyordu ve haliyle babasının kucağındaydı. Efsanenin ilk performansını görmek San Francisco’ya nasip olmuştu. Bruce ailesiyle birlikte Hong Kong’a döndüğünde 1 yaşındaydı. Kowloon’da altında mağaza olan bir apartman dairesine taşındılar.
Bruce zamanla babasının sanat dünyasında yer almasının faydalarını görmeye başladı. Altı yaşında The Beginning of A Boy filmde ilk ciddi rolünü üstlendi. Bu filmi The Birth of a Mankind ve My Son, Ah Cheun adlı filmler izledi. Bruce bu yıllarda çokça Ömercik, Sezercik rolü üstlendi. Rol aldığı yirmiden fazla film sayesinde hem oyunculuk temeli aldı, hem de yıldız performansı sergileyeceği zamanlarda kullanacağı mimikleri, yüz ifadelerini geliştirdi.
Bruce 18 yaşına kadar dövüş sanat okullarının yaygın olduğu Hong Kong’da yaşadı. Ama eğer 13 yaşındayken bir sokak serserisi tarafından pataklanmasaydı, bu okullardan birine gitmek belki aklının ucundan bile geçmeyecekti. Bu, Bruce’un ilk ve son kez birinden dayak yemesi oldu. Hocası, Kung Fu’nun bir dalı olan Wing Chun’un bilinen en büyük ustalarından Sifu Yip Man idi. (“Sifu”, çömezlerin ustalarına hitap ederken kullandığı bir unvan.)
Bruce öyle çok iri, korkutucu bir görünüşe sahip değildi. Hong Kong’un tehlikeli sokaklarında başı dik, kimseden korkmadan dolaşabilmesi için kendini korumasını öğrenmesi gerekiyordu. Anlayacağınız, başlangıçta işin felsefefi boyutuyla pek ilgilenmiyordu Bruce. Küçük düşürüldüğü için gururu kırılmış, kimlik ve saygı arayışında bir yeniyetmeydi sadece. Belki de bu yüzden kısa sürede büyük ilerleme kat ederek çok iyi bir dövüşçü oldu. Öyle ki 18 yaşında 1958 Boks Şampiyona’sına katılıp üç yıldır şampiyon olan Gary Elms’i alt etti. Bruce yeteneğini yalnızca turnuvalarda sergilemiyordu üstelik. Hong Kong’da çatı katlarında, ara sokaklarda illegal olarak yapılan sokak dövüşlerine gözünü kırpmadan katılıyor ve tüm rakiplerini alt ediyordu. Kimi zaman karşısına bıçaklı, zincirli rakipler almaktan bile çekinmiyordu.
BİR ZAMANLAR AMERİKA
Bruce’un anne babası oğulları için endişeliydi. Katıldığı sokak dövüşleri yüzünden polisle başı derde giren oğullarını bir süreliğine ABD’ye göndermenin iyi bir fikir olduğuna karar verdiler. Belki Bruce orada geçirdiği zaman içinde adam olabilirdi. Üstelik Bruce’un Amerikan vatandaşlığının devamı için de bu seyahat şarttı.
19 yaşındaki Bruce Lee 1959 yılında cebinde babasından aldığı 15, annesinden aldığı 100 dolarla ABD’ye ayak bastı. Doğduğu yer olan San Francisco’daydı. Chinatown’da babasının bir arkadaşının yanında kalmaya başladı. Bir yandan da ufak tefek gündelik işlerde çalışıyor para kazanıyordu. Bruce, bir süre sonra yine babasının arkadaşı olan Ruby Chow’un restoranında garson olarak iş buldu. Ruby ona isterse restoranın üst katındaki odada kalabileceğini söyledi. İşler yolundaydı, üç hafta olarak olarak planlanan Amerika yolculuğu oldukça uzun süreceğe benziyordu. (Bruce ailesini ziyaret için nihayet Çin’e döndüğünde aradan tam 4 yıl geçmiş olacaktı.)
Parklarda ve arka sokaklarda insanlara Uzakdoğu dövüş sanatları dersi vermeye başlayan Bruce, 21 yaşında Washington Üniversitesi, Felsefe bölümüne girer. “Bilgelik aşkı” içinde yanan bir alev gibidir. Okuduğu kitaplar bu ateşi şiddetini dindirmek bir yana, daha da körükler. Kung Fu öğretmeye okulda da devam eder. Bu dönemde bir de ilginç gelişme yaşanır: Üniversite öğrencilerine dövüş sanatları ve Çin felsefesi konusunda dersler veren Bruce Lee bazı Japon okullarının tepkisini çeker. Bu okullar Bruce’un faaliyetlerini durdurmak için ellerinden geleni yaparlar.
Bruce, üniversiteye girdikten 2 yıl sonra restorandaki işinden ayrılır ve ilk Kung Fu okulunu açar; Fan Kung-Fu Okulu. Aynı yıl içinde okulu üniversite kampüsünün yakınlarındaki bir binaya taşır. Okulunu her ırktan, her renkten öğrenciye açar.
GELENEKLERİ YIKAN BİR ASİ
Bruce Lee’nin okulunu açtığı dönemde Amerikalılar Kung Fu hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Çünkü Kung Fu bir Çin sanatıydı ve Çinliler de geleneklerine katı katıya bağlı, çok içine kapanık bir topluluktu. Çin sanatları diğer ırktan insanlara öğretilemezdi. Amerikalılar Kore Savaşı sırasında Koreliler’den Judo ve Jiujitsu’yu öğrenmişlerdi. Bruce Lee’nin yıllarca eğitimini aldığı ve artık dünyanın ileri gelen ustalarından biri sayıldığı Wing Chun, Amerikalılar’ın ilgisini bir anda üstünde toplamıştı. Üstelik Bruce Lee’nin Amerika’nın en ünlü dövüşçüleriyle yaptığı karşılaşmalar ve yaptığı gösteriler Wing Chun’un ününe ün katıyordu.
Bruce Lee’nin her ırktan öğrenciyi okuluna kabul etmesi, gerek Çin’deki, gerekse ABD’deki Çin cemiyetlerini çok fazla kızdırmıştı. Bruce 1964 yazında ikinci okulunu Oakland’ta açtıktan veLinda Emery ile evlendikten bir süre sonra Çin cemiyetlerinin ve dövüş okullarının tepkileri bir meydan okuma halini aldı. Chinatown cemiyetinde yer alan ve büyük bir Kung Fu ustası olarak bilinen Wong Jack Man ona bir karşılaşma teklif etti. Eğer Bruce kaybederse ya okullarını tamamen kapatacak, ya da Çinliler dışındakilere Kung Fu öğretmeyi bırakacaktı. Jack kaybederse, o hocalığı bırakacaktı. Jack, Bruce Lee’nin dövüşü kabul etmeyeceğini düşünüyordu ama Bruce teklifi kabul etti ve karşılaşmayı bir an önce yapmaları konusunda ısrar etti. Bruce Lee Çinli olsun, olmasın dövüş sanatı ustalarının sanatlarının, felsefelerinin derinine inmek yerine gelenekleri düşünmelerini kabul edemiyordu.
Wong teknik konusunda bazı kısıtlamalar getirmek istedi. Karşılaşma Bruce’un Oakland’taki stüdyosunda gerçekleşti. Karşılaşmanın kuralsız olmasını istedi. Büyük karşılaşma yaklaşık üç dakika sürdü. Bu üç dakikanın çoğunda Wong kaçıyor, Bruce kovalıyordu. Sonunda yakalamayı başardığında, birkaç saniye içinde yere yıktığı Wong’u pataklamaya başladı. Wong’un öğrencileri müdahale etmek istedi ama orada bulunan Bruce taraftarları bunu engelledi. Daha sonra dövüşün fazla uzun sürdüğünü düşünen Bruce stilini geliştirmeye başladı. Araştırmasını derinleştirdikçe ve Amerikan boksu, eskrim, Tayland boksu, Japon Karatesi gibi diğer alanlardan alıntılar yapıp, stilini bilimsellikle destekleyince ortaya yepyeni bir dövüş sanatı çıktı; Jeek Kune Do. (Engel Koyan Yumruk Sanatı)
Televizyon Yıldızı Bruce Lee
Hollywood’un dikkatini çeken Bruce Lee o güne kadar ki en önemli rolü için teklif aldı. The Green Hornet (Yeşil Eşekarısı) adlı aksiyon televizyon dizisinde Kato karakterini oynayacaktı. Avans olarak 1800 dolar aldı. Lee ailesi artık melekler şehri Los Angeles’ta yaşayacaktı. Bruce bölüm başına dört yüz dolar alacaktı. Maddi durumu iyice düzelen Bruce altına 66 model bir Chevy Nova çekti. 1966 Eylül’ünde başlayan The Green Hornet dizisinin ömrü ne yazık ki fazla olmadı. Bir sene sonra Temmuz’da bitirilen dizinin sözde başarısız olma nedeni, Bruce’un canlandırdığı Kato karakterinin ana karakterden daha popüler olmasıydı.
Neyse ki, Bruce bu kısa sürede boş durmamış Kung Fu okullarının üçüncüsünü Los Angeles’ta açmıştı. Üstelik Hollywood’a sızmanın avantajlarını kullanıyordu. Saati 250 dolardan özel ders verdiği ünlüler arasında Steve McQueen, James Coburn, James Garner, Lee Marvin, Roman Polanski ve Kerim Abdulcabbar gibi isimler vardı. Bruce Amerika karate şampiyonlarıChuck Norris ve Joe Lewis’le de bu dönemde tanıştı.
Bruce 30 yaşına kadar çeşitli televizyon dizilerinde ve filmlerinde (Longstreet ve Marlowe gibi) küçük roller aldı. Ama yavaş yavaş farkına varıyordu ki, Hollywood klişeleşmiş Uzakdoğulu rollerinden başka bir şey vaad etmeyecekti ona. Filmlerde ikinci sınıf karakter olmaktan kurtulamayacaktı. Ülkemizde de gösterilen Kung Fu adlı dizinin başrolü için bile “fazla Çinli” bulunacaktı Bruce Lee ve rol David Carradine’a gidecekti. Bir söyleşisinde bu yüzden kızgın olmadığını söyleyecekti Bruce. “Belki Çin’de olsak ve para benden çıkacak olsa ben de onlar gibi yapardım. Yabancı birini oynatıp riske girmek istemezdim belki.”Bu sözlerle sağduyulu ve yüce gönüllüğünü gösteren Küçük Ejder, aynı zamanda doğduğu ve vatandaşı olduğu ABD’nin değil, Çin’in evladı olduğunu da vurguluyordu sanki.
Yeniden Hong Kong
Bruce Lee 1970 yılında bir anda okullarının üçünü birden kapattı. Aynı yıl yeterince ısınmadan ağırlık kaldırırken omurgasındaki bir siniri incitti. Doktorlar bir daha Kung Fu yapamayacağı konusunda hemfikirdiler. Bruce 6 ay boyunca kesin istirihate çekildi. Sırt üstü yatmadığı zamanlar oturuyordu. Bu süre boyunca fiziksel olarak harcayamadığı enerjisinin tümünü zihnine verdi. Kitaplar okudu, çeşitli felsefeleri inceledi. Jeet Kune Do’nun Tao’su adlı kitabının yazmaya bu dönemde başladı ama ne yazık ki kitabı tamamlaması mümkün olmadı. Ölümünden sonra kitabı karısı bitirdi.
6 ay sonunda Bruce Lee kazanmış, tıp kaybetmişti. Küçük Ejder eskisinden oe daha güçlüydü. Ama mali anlamda durumu pek de parlak sayılmazdı. Bruce bir anlamda kendisini reddeden Hollywood’a arka kapıdan girebilmek için yapımcı Raymond Chow’dan gelen teklifi kabul edip ailesiyle Hong Kong’a taşınır. Aile burada Bruce Lee’nin eski semtinde küçük bir daireye yerleşir. Brandon babasının 15 yıl önce okuduğu La Salle Lisesi’ne yazdırılır.
Hong Kong o sıralarda sinema sektöründe ciddi bir atılım içindeydi. Ama burada çekilen Mandarin adı verilen Uzakdoğu filmler gerçekçilikten nasibini almamış, fantastik filmlerdi. Uçan adamlar, bir sıçrayışta binalara çıkanlar gırla gidiyordu filmlerde. 31 yaşındaki Bruce Lee ilk filmi Big Boss’u (Patron Benim) böyle bir ortamda çekti. Son derece düşük bütçeli bir filmdi. Ama 1971’de gösterime çıkan film Uzakdoğu’nun o zamana kadar gördüğü en büyük hasılatı yaptı. Bunun en büyük nedenlerden biri The Green Hornet dizisinin Bruce Lee’yi bir star haline getirmiş olmasıydı. Bu durumun Bruce Lee bile farkında değildi açıkçası. Bir diğer neden ise Uzakdoğu filmlerinde o güne kadar alışıldık hale gelmiş fantastikliğin yerini gerçekçiliğin almış olmasıydı.
Big Boss’un ardından bir sene sonra Fist of Fury geldi. Film ABD’de gösterime girdi. Bu filmin gişe başarısı Big Boss’u bile geride bıraktı. Böylelikle Bruce Lee gerçek bir star olmakla kalmayıp büyük ayrıcalıklar elde etti; daha büyük bütçeler, ücret ve insiyatif kullanma esnekliği gibi.
Bruce Lee bir yandan hayatının projesi olarak gördüğü Game of Death (Ölüm Oyunu) filmi için çalışmalara başlamıştı. Kendi yarattığı felsefenin ve dövüş sanatının manifestosu olacak bu filmde ABD’deki arkadaşı Kerim Abdulcabbar’ı da dahil etmişti.
Küçük Ejder Bruce Lee’nin üçüncü filmi The Way of Dragon (Dünyada Benden Büyük Yok) gösterime yine 1972 yılında girdi. Tüm kontrol Bruce’taydı. Filmi yazmış, yönetmiş ve yıldızı olmuştu. Bu film özellikle finaldeki dövüşle anılır. Bu bölümde Chuck Norris ve Bruce Lee Roma’daki Coliseum’da karşılaşırlar. Kameranın zaman zaman bir yavru kediye zoom yaptığı (Bruce Lee de kedi sesine benzer sesler çıkarmaktadır zira) bu finalin sonunda Norris yenilir ve ölür. Bruce Lee büyük bir saygıyla rakibinin cesedini giysisiyle örter. Büyük yıldız bir anlamda ABD tutuculuğunu, varolan tüm kültürel ve milli sınırları da alt ettiğini ilan eder sanki bu sahnede. Beklenildiği gibi bu film de önceki iki filmden daha iyi hasılat yapar.
Bu altedişin bir başka işareti de ABD’den gelir. Bruce Lee’nin yıldızı olacağı bir film teklifidir bu ve Hollywood’tan, Warner Bros.’tan gelmektedir. Sıradan bir aksiyonda yer almayacağının altını çizen Lee, istediği şartlar oluşunca teklifi kabul eder. Böylece Bruce’un en büyük yapımı Enter the Dragon (Ejderin Üç Fedaisi) hayata geçer. Film, 1973’te biter. Bruce Lee’nin sağlık problemlerinin su yüzüne çıkmaya başlaması da bu tarihe denk gelir.
Bruce bir konuşmalarında kızkardeşi Grace’e daha fazla yaşamayı düşünmediğini ama endişe etmemesini çünkü tüm finansal düzenlemeleri yaptığını söyler. Hiçbir sıkıntı çekmeyecektir. Kızkardeşi böyle konuştuğu için Bruce’u azarlar. İkinci olay nisan ayında Enter the Dragon’un dublajının yapıldığı stüdyoda yaşanır. Havalandırma çalışmamaktadır. İçerdeki hava iyice ısınınca Bruce yüzünü yıkamak için tuvalete gider. Burada baygınlık geçirip yere yığılır. Yirmi dakika geçmesine rağmen Bruce’un gelmediğini gören yapımcılar ona bakması için birini gönderirler. Bir asistan Bruce’u yerde bulur. Durumunu belli etmemeye çalışan Bruce sanki yere düşürdüğü gözlüğünü arıyormuş rolü yapar. Asistanın yardımıyla tekrar stüdyoya giderler. Bruce burada tekrar bayılır ve hastaneye götürülür.
KÜÇÜK EJDERİN ÖLÜMÜ
1973 yılının Temmuz ayında 33’üncü yaşını süren Bruce Lee’nin bir sonraki yaşını bırakın, bir sonraki ayı göremeyeceği kimseni aklına gelmezdi elbet. Bruce en yakınlarına şiddetli başağrılarından söz ediyordu. Takvimler o meşum 20 Temmuz gününü gösterdiğinde Küçük Ejder tüm enerjisini hayatının projesi Game of Death için harcıyordu. O gün iş arkadaşı ve yapımcısıRaymond Chow Bruce’un evine geldi. Film hakkında konuşacaklardı. O sırada evden çıkmak üzere olan Linda kocası Bruce’u öperken alışkanlıkla “Akşam görüşürüz, canım” demişti. O anda bu söylediğinin ne o akşam, ne de herhangi bir akşam gerçekleşmiyeceğinden haberdar değildi. İki adam film hakkında konuştuktan sonra beraberce filmde rol alacak Betty Tin Pei’nin evine gittiler. Akşama hep birlikte George Lazenby ile yemek yemeyi ve kabul ederse onu da filmin kadrosunu dahil etmeyi planlıyorlardı. Bruce başının ağrıdığını söyleyip Betty’den bir ağrı kesici isteyip yatmaya gitti. Raymond akşama buluşmak üzere evden ayrıldı.
Raymond Chow ve George Lazenby planlanan saate restoranda buluşup Betty ve Bruce’u beklemeye başladılar. Saat dokuzda nerede kaldıklarını öğrenmek için Betty’yi aradılar. Bruce’u kaldırmaya çalıştığını ama onu uyandırmayı bir türlü başaramadığını söylüyordu. Bruce hemen hastaneye kaldırıldı. Ama hiçbir hayat belirtisi yoktu. Küçük Ejder Bruce Lee’nin ölümü resmen açıklandı. Otopsisine göre ölümüne beyninde oluşan ödem yol açmıştı. Bu ödemin nedeni ise ağrı kesici olarak aldığı Equegestic adlı bir ilaçtı.
Bruce Lee’nin ölüm haberi Hong Kong’da bir deprem dalgası etkisini yarattı.
Beş gün sonra düzenlenen cenaze töreninde binlerce kişi sokaklara döküldü. Enter the Dragon filminde giydiği geleneksel Çin giysisi içindeki Küçük Ejderi son bir kez olsun görmek isteyen binlerce kişi.
Yine beş gün sonra 30 Temmuz’da daha küçük bir cenaze töreninin ardından Küçük Ejder Bruce Lee’nin naaşı Seattle’da Lake Wiev Mezarlığı’na defnedildi. Cenazesinin başında bulunan isimler arasında Steve McQueen, James Coburn, Danny Inosanto, Taky Kimura, Peter Chin ve kardeşi Robert Lee vardı.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Bruce Lee 1.70 boyunda, 61 kilo ağırlığındaydı.Bruce isminin doğduğu hastanedeki bir hemşire tarafından verildiği söylenir. Asıl adı Lee Jun Fan’dır.
Gözleri bozuktur. Küçüklüğünde gözlük takmaktadır ama sonradan bir arkadaşının tavsiyesiyle lens takmaya başlar.
14 yaşında dansa merak saldı. Bu konuya aşırı yetenekliydi. Hatta Hong Kong’da Cha Cha şampiyonasına katılıp birinci seçildi.
Bruce karısıyla tanışmadan önce Amy Sanbo adlı bir kıza evlenme teklif etmiş ama reddedilmişti.
Bruce 1964’te uluslararası karate şampiyonu Jhoon Ree ile karşılaştı. Berabere kaldılar.
Bruce Lee, The Green Hornet’in avans parasıyla Hong kong’a gittiğinde hocası Yip Man’dan bir istekte bulundu. İkisinin antremanını kameraya çekip Amerika’da öğrencilerine göstermek istiyordu. Yip Man nazikçe reddetti.
Bruce Lee filmlerinin iyi iş yapmasının ardından Hong Kong’ta büyük bir ev satın aldı. Evin bir önceki sahibi iflas etmişti. Feng Shui inanışına göre bunun olumsuz yansımaları evin yeni sahiplerine de aksedebilirdi. Lee ailesi kötü Feng Shui’yi bertaraf etmek üzere evin çatısına Feng Shui kalkanı yaptırdılar. Ama çıkan bir tayfun bu kalkanı söküp attı.
Not: Bu araştırma yazısı tersninja.com’dan alınmıştır. Allah yazandan razı olsun…
İzdiham