18 Ekim 2024

Bulaşıcı Bir Film, Lokman Baybars

ile izdiham

Bir yazarla etimoloji üzerine konuştuğumuz günün sabahı. Saat altı, on beş. Ankara’nın bütün uyumsuzlarının toplandığı bir semtin en sessiz vaktinde -nerden estiğini bilmiyorum (üstelik bunu düşünecek kadar da vaktim yok)- Jean-Pierre Leaud’nun bir çocuğun genç bir adama dönüşmesini gerçekçi bir şekilde tasvir eden the 400 Blows (400 Darbe) izlemeye koyuldum.

Dün geceyi tam olarak hatırlamıyorum -bu yazıyı İzdiham’a yetiştirmeme lazım.- geceden sadece birkaç diyalog aklımda kalmış:

“Ne yani, size her şeyi anlatmamı mı istiyorsunuz?”

“Hayır.”

“Eee, canınız dedi kodu mu istiyor?”

“Hayır.”

“Eee”

Bu kadar ‘eee” üst üste duyunca uyudum kaldım. Yukarıda bahsettiğim vakitte birden uyanıp bir film izlemem gerektiği hissine kapıldım. Birkaç intihar teşebbüsümde de böyle bir hisle uyanmıştım. Kalkıp boş yatağıma bakıp, bu sıcacık yatağı terk edemeyeceğime karar verip intihar otobüsümü beklemekten vaz geçtiğim sabahlarımı hatırladım.

Filmleri seçerken -asla tavsiye almam (onlar kim ki bana film tavsiye ediyorlar?)- küçük bir film hikayesi yazıp internette arama motoruna veya ucuz yollu üretilmiş zekâ uygulamalarından birine bir sinopsis yazarım. Önüme gelen filmlerden birini seçerim, filmin kadrosuna bakmadan izlemeye koyulurum.

Bahsedeceğim film sinema eleştirmenliğinden yönetmenliğe geçen François Truffaut’nun ilk filmi. Tuhaf olan şey -millet uyanmaya başladı- yönetmen ilk filminde biyografisini anlatması pek de sık rastlana bir başlangıç değildir.

Bu film, Fransız sinemasında Yeni Dalga akımının başlamasına öncülük etmekle kalmadı, aynı zamanda kariyerinin geri kalanında üzerinde duracağı belirgin bir sinema stilinin de oluşmasını sağladı.

François Truffaut’nun çekime aç kamerası, kendi sorunlu çocukluğunda temellenen “Lesquatre cent coups” özel günlüğünden koparılmış gibi görünen kişisel bir anlatı tarihi bölümünü temsil ediyor.

Truffaut’nun ikinci kişiliği Antoine Doinel (Jean-Pierre Leaud), kararsız ebeveynlerin erken gelişmiş ama iyi niyetli çocuğudur. Antoine’ın zeki karizması, sorumsuz ebeveynlik karşısında eksik olan şeyi telafi eder. James Dean’in “Rebel Without a Cause”daki ikonik karakteri gibi, Leaud’nun Antoine’ı da doğuştan bir uyumsuzdur.

Filmin adı neden 400 darbe gibi metaforik bir şey -uykum var! Terim, kavram… Her neyse bulmakta zorlanıyorum-

Okuldaki ve evdeki koşullar Antoine’ye -başroldeki sıpa- karşı komplo kurarken, onun her küçük dikkatsizliği telafi edilemez bir suç yığınına itiyor -film boyunca saydım(üşenmedim)tam 398 suç işliyor çocuk-

İlk gençlik suçlarını büyüleyici bir tasvirle anlatan François Truffaut, gerçekten evinden kaçmış suçlu bir çocuğu -hiç eğitim vermeden- kameranın karşısına geçirip “oyna demesi nerden bakarsan cesaret ister. Sezgisel olarak istekli aktör – Jean-Pierre Leaud- tüm dünya sinemasında saf karakter ifadesinin en etkileyici ve akılda kalıcı yorumlarından biri olmaya devam eden saf bir performans ortaya koyuyor.

Truffaut, izleyiciye gençlik isyanının miyop toplum ve ebeveyn otorite figürleri tarafından nasıl kışkırtıldığına dair cesur bir örnek sunuyor. Antoine’ın korkunç koşulları, 50’li ve 60’lı yıllarda Avrupa ve Amerika’da var olan belirli bir baskıcı ideoloji dönemini tasvir ediyor.

Truffaut’nun ilk filminin anlatısal netliğe dönüşmesinde bireysel tutku, deneyim ve acılarını kattığı ortada.

Filmle ilgili pek fazla bir şey anlatmak istemiyorum. İzleyin, çünkü kahvaltı vaktim geçiyor.