Bülent Parlak, Sonra Canan Önce Canan
insan
sevdiğine son kez bakamaz
oysa ben
deşilen bir yaranın nereye akacağını bilmeden,
ellerim ceplerimde, bir gitmek sakladım
bir gitmek ki;
suriye kadar dağıldım her seferinde
bunu kimse fark etmedi
ne kazandığım zaferler,
ne rusya, ne united states of america
tek yapmam gerekeni beceremediğim günden beri
nereden başlamamam gerekse her şeye
oradan başladım
bileklerime bir jilet kadar yakınken dünya
yola; kanlı bir kahkaha gibi çıktım mesela.
yâr dedim;
sana
güneşle salyangoz arasındaki mesafe kadar
mahkûm edildim
adımı değiştirdim fırsat buldukça
adım ki kendini taşımaktan izleri silinir
kapısı bir kış günü telaşla çalındığında
vaaza ve akıl vermeye başlayan karıncaların
suçu gibi hayat
biraz küstah,
henüz ilk sayfasında bütün kahramanları öldürülen bir
roman gibi
biraz da.
bana kalırsa boynuma
ütülü elbiseler giyen adamlar gibi sarılmaktan
vazgeç.
çünkü ben her sabah
suyun söndüremediği yerlere çelenk,
aynalara kırışık taşıdım
yeni bir çağ,
dostlarımızı bile gözümüzün bir yerlerden ısırmadığı
o sabah başladı
evet
ben hiç terk edilmedim
ben hep yok edildim
bağırdım ağzımı elimle kapatarak
keşke doğru yaptıklarımdan değil,
yanlış yaptıklarımdan pişman olsaydım
kimse tarafında alkışlanmayan bir meziyetse bu
size adres sorduğumda tereddütsüz söyleyin
elli metre ileri git, sağa dön ve
asla bir daha geri gelme
ne kalacaksa yaşadığım bunca çıldırmaktan geriye
vaktinde gelmeyen her şey kadar haindir
Bülent Parlak, Her Şey İçin Çok Geç
İZDİHAM