Siz ki 40 yıl, sadece halkı değil, kaç hükümeti, başbakanı, cumhurbaşkanı, kaç askeri uyuttunuz. Milletimizin hürriyetine göz diktiniz, bütün inancını, bağlılığını, duygularını ve merhametini sömürdünüz. Dini argümanları kullanarak, taktığınız o binbir surat maskelerle sinsice hanelerimize girdiniz. “Hizmet” kılıfıyla, insanları bedava çalıştırdınız, emeğini kullandınız. Masum insanların paralarını, nereye gittiği belli olmayan yerlere “bağış” adı altında toplayarak kara havuzlarınıza aktardınız. Parası yoksa değil yüzüne bakmak, kapınızdan bile kovdunuz. Gençlerden önce aileleri kandırdınız. Tatlı sözleriniz, sükûnetli tavrınızla kanlarına girdiniz. Güvenlerini kazandınız. Size güvenip dershanelerinize, okullarınıza gönderdiler. Siz de dershanelerinizde, okullarınızda, evlerinizde ‘uydurulmuş’ dininizle genç dimağları zehirlediniz. Kurallarınıza uyulmadığında eziyet ettiniz, uyumsuzlukla, itaatsizlikle suçladınız.
Hiçbir darbede omurgalı duruş sergileyemediniz. 28 Şubat’ta hükümete “Beceremediniz bırakın” dediniz. Verdiğiniz pek çok din dışı fetvalarla kızlarımızın başlarını açtırdınız. Kimlerle evleneceklerine, nerede oturacaklarına, hangi ülkede yaşayacaklarına bile siz karar verdiniz. En fakir ama en zeki çocukların peşine düştünüz, hayatlarını çaldınız.
Ama zaten siz hep çaldınız, soruları, paraları, hayatları, iyi niyetli duyguları, inancı, imanı, aklı, güveni… Hırsızların en hırsızı oldunuz.
Er ya da geç ödeteceğiniz bedeller karşılığında yaptığınız “hizmetler”le insanlara psikolojik baskı yaptınız, mahcup ve borçlu hissettirdiniz. Onları iradelerine hükmederek hipnotize ederek kuklaya çevirdiniz. Akıl edemeyecek kadar kör sağır ve dilsiz hale getirdiniz. Çaldığınız sınav sorularıyla milyonların hakkına girmekle kalmadınız, asker, polis, öğretmen, memur, avukat olarak can damarlarımıza virüs gibi yayıldınız. İnsanların ve devletin en mahrem alanlarına girdiniz, telefonlarını dinlediniz, en mahrem görüntülerini kaydettiniz. Devletin en gizli bilgilerini başka ülkelere servis ettiniz. Amerika’yı, İsrail’i, Vatikan’ı vatanınızdan daha çok sevdiniz. Yayınlarınızla, parayla tuttuğunuz birkaç yazar, gazeteci, sanatçıyla da yıllar süren algı operasyonu yaptınız. Yine kolaylıkla dizayn edebileceğiniz atmosferi oluşturmak için saflarınızı hep geniş tuttunuz. O derin “hoşgörü”nüzü milletinize karşı değil planlarınızı uygulayabileceğiniz bir zemin oluşturmak maksadıyla taraftar toplamak için kullandınız.
Yıllarca bu nefretiniz sezilmesin diye de Türkçe Olimpiyatları gibi içinde yine gençlerin bulunduğu uluslar arası proje yaptınız. Yabancılara Türkçe şiirler ve şarkılar ezberlettiniz. Yaptığınız bu şovlarla bir şekilde kamufle olacaktınız. Sadece tek bir hedefe kilitlendiniz o da “ülkeyi satmak” tı. Bu ülkenin parasıyla alınan silahları, tankları, uçakları en önemlisi askerini millete karşı gözünüzü kırpmadan kullandınız. Meclisi bombaladınız, sivil halkı kurşuna dizerek, tankların altında ezerek öldürdünüz. Askerimizi, kendi ülkesini, kendi polisini katleder hale getirdiniz. Hizmet, hoşgörü, himmet, hoca, imam, abla, ağabey diye diye ülkeyi yangın yerine çevirdiniz.
Oluşturduğunuz Masonik yapınızla, asla kendinize ait bir iradeniz, asla kendinize ait bir aklınız olmadı. Hep yönetildiniz, su içerken bile “üst akıldan” talimat beklediniz. O başınızdaki şizofrene, vampire, katile, şeytana uydunuz. Kamera önünde döktüğü sahte gözyaşlarına kandınız. Allah’tan daha çok onu dinlediniz, dediklerine yaptınız. Allah’tan daha çok ona taptınız. Katil olacak kadar, hain olacak kadar, vatanı satacak kadar… Her şey bir yana bu mahlûka “mehdi” bile dediniz. Eşi benzeri olmayan bir hain ve münafık olduğu halde…
Bu millet size inanmaktan başka ne yaptı?
Yıllardır mükemmel bir plan yaptınız. Her şeyi en ince detayına kadar düşündünüz. İnfaz edileceklerin, yerine kimlerin getireceğini yazan listeler hazırladınız. İşgalden sonra atacağınız adımlar hazırdı. Her şeyi hesaba kattınız, planladınız, kurguladınız ama o “ahmak” dediğiniz milleti hesaba katamadınız. Siz içi boş telkinlerle yönetilirken, şehitlerimizin kalplerinde nasıl güçlü bir iman olduğunu hesaplayamadınız. Makyajınız 15 Temmuz gecesi aktı, maskeleriniz düştü. Nasıl ‘melek yüzlü’ şeytanlar olduğunuzu herkes gördü.
Biz sizin menfaatlerinizle yoğurduğunuz dininize iman etmiyoruz, etmeyeceğiz. O kırk yıl boyunca uyuttuğunuz millet değiliz artık, uzun ve bedeli ağır olan bir uykudan uyandık. Bir daha da gözümüzü kapamaya niyetimiz yok. Artık çok gözü kara, çok tehlikeliyiz. Tarihte görülmemiş ihanete karşı, tarihte görülmemiş bir muameleye maruz kalacaksınız. Bu millet size bir daha inanmayacak, onları bir kez daha kandıramayacak, uyutamayacaksınız.
Biz ne mi yapacağız?
Artık öyle kolay lokma olmayacağız.”Filanca şunu, falanca bunu” dedi deyip kanmayacağız. İslam’ı sadece “hocalardan” değil önce doğruluğu ispatlanmış kitaplardan öğreneceğiz. Önce okuyacağız. Aklımızı, imanımızı kimseye kaptırmayacağız. Körü körüne kimseye teslim olmayacağız. Sorgulayacağız, sınayacağız. En önemlisi birbirimizi daha çok seveceğiz. Tarihten ders çıkaracağız. Osmanlı’yı nasıl din, mezhep ve etnik kimlikleri kullanarak böldüklerini unutmayacağız. Aynı hataya bir kez daha düşmeyeceğiz. Türk, Kürt, alevi, sünni, Çerkez, Abhaza, Gürcü, Arap demeyeceğiz. Biz hepimiz kardeşiz diyeceğiz. Tuzakları bozacağız. Allah’tan başka kimseyi kendimize rehber edinmeyecek, kalplerinde vatan aşkıyla dolu nesiller yetiştireceğiz. Vatanımıza, hürriyetimize göz dikenlere merhamet etmeyecek, onları affetmeyeceğiz.
Bu ülke için, ecdadımız için, şehitlerimiz için boynumuzun borcudur.
Büşra Sönmezışık
İZDİHAM