Toplumlar için dönüşmek, tarihin ilk döneminden bu yana kaçınılmaz olmuştur. Dönüşüm, toplumların yaşam belirtisi olması açısından değerli bir süreçtir. Dönüşümü hem kişisel hem de toplumsal açıdan ele almak gerekiyor. Zira bireyin ve de toplumun değişimi aynı anda söz konusu. Daha ziyade önce birey, sonra toplum dönüşüyor. Sonuç olarak herkesin kendi iç dünyasında yaşadığı bu sürecin bütüne yayılan tarafı toplumun dönüşmesi olarak sonuç veriyor.
Modern ne demek diye sıklıkla düşülmüştür, fakat bu kavrama dair mutabık olunamadığı da açıktır. Öncelikle kavramın sözlük anlamı ile konuya girelim. Modern, içinde yaşanılan döneme uygun anlamına gelir. Modernist ise modern olanı benimseyen, yenilikçi ve çağa uygun demek oluyor böylece. Türk tarihi açısından çağa uygunluk, son üç yüz yılın en önemli gündem başlıklarını oluşturuyor. Çağıl olmak için yapılması gerekenler, yer yer bilfiil devlet eliyle, sonraki yıllarda bizzat toplum eliyle uygulandı. Bu durumdan anlaşılacağı üzere, toplumun modern olma çabasının, gayet ileri boyutlarda bir talebi barındığı fikri ortaya çıkıyor.
Çağı yakalamak için mücadele veren insanın oldukça sık yaptığı hatalar olmuştur. Çünkü tipik bir Akdeniz medeniyetinin, çağı yakalamak adına yapacağı bütün hamlelerde, duygusal tavırları gözlemlemek kaçınılmaz olur. Topluma bakınca aynı şekilde bunlar gözlemlenebilir. Özellikle altmışların başından itibaren çok yoğun bir biçimde karşımıza çıkan göç hareketleri, bunun için bize ciddi malzeme sağlar. Köyden şehre yapılan göçlerin yanı sıra Türkiye’den yurt dışına şeklinde olan göç akımları modern olma çabası açısından mühim bir yerde durur.
Göç genelde birtakım kısıtlı imkânları genişletmek için yapılan, bir arayış hamlesidir. Dolayısıyla göç eden insanlar ya da aileler için gittikleri yer, hem bir umut kapısı hem de dönüşüm için bir fırsattır. İnsanlar köyden şehre göç ettiklerinde daha önceki hayatlarını küçük ya da bütüncül bir biçimde değiştirebilirler. Göçün kendi dinamiklerinde bile dönüşüm çok net okunan bir olgudur. Bunun faydalı bir şekilde gerçekleştirmek olumlu sonuçlar doğuracağı gibi, dönüşüm esnasında oluşan hatalar, felaketle sonuçlanacak kültür krizlerini yaratacaktır.
Kültür krizinden neyi kastettiğimizi biraz derinleştirelim. Aile ve ona duyulan aidiyet, bizim kimliğimiz açısından oldukça mühim bir yerde durur. Bu nokta kök ile dal gibi bir benzetme ile açıklanabilir. Birçok göç veya dönüşüm geçirmiş ailede gözlemlediğimiz bir husus var. Değişim geldiği vakit geçmişte olan şeyin üstüne geleceği için, geçmişe dair bir karalamayı kaçınılmaz hale getiriyor. Hatta daha da ileri gidersek, bir Âma görme engelli olduğu yıllarda değnek kullanır. Bu değnek gözünün açıldığı ilk anda kırılmaya mahkûmdur. Âma için geçmişin sıkıntısını temsil etmesinden dolayı, büyük bir zevkle çöpe gider. Aile ve aidiyetlerde var olan hasarlı noktalarda böyle algılanır. Kişiler iyi bir ebeveyne sahip olamamışlar ise kendi çocuklarında bu hataları tekrar etmeme eğiliminde olacaktır. Nihayet ailesi köyden şehre gelmiş çocuklar, geçmişin tozlu raflarını temizlemek adına oradaki bütün yaşamı değiştirmek ister. Çağılolmak için bir çaba içine girmekte böyle olacaktır. Ancak burada mutlaka gözden kaçan mühim şeyler olacak. İlk önce şunu unutmamak gerekir ki, bizi biz yapan özellikler doğrusu ve eğrisi ile kendimize ait özellikler. Bunların bütüncül olacak reddi, geçmişle olan bağımızın kopmasını sağlar. Bunun ötesinde kendi köklerimizle olan bu kopuş, bizim nereye gitmek istediğimizle ilgili hedefi bile olumsuz etkiler. Çünkü kendimizi dönüştürme çabası bir hoşnutsuzluğun sonucudur. Bu da duygusal bir tepkidir. Dolayısıyla bütün duygusal ve tepkisel hamlelerde görüldüğü üzere, bol hata ve parçalanmaya sebep olması kuvvetle muhtemel. Aile ve kültürle çatışmaya girmek bu tip iyi niyetli görülen çabaların kötü sonuçları olarak karşımıza çıkmakta. İnsanlar bir ailede dünyaya geldikleri gibi, bu aile ile dayanışmanın bir sonucu olarak varlılarını sürdürürler. Bu doğurgan yapıyı sürekli örselemenin sonuçları, bizi kökünden koparılmış bir çiçek gibi kurumaya mahkûm kılabilir. Nitekim anne babasının aksanından hoşlanmayan genç ergenler, bu durumu bir aşağılık kompleksine dönüştürür. Bu dönüşümden sonra aksansız konuşmak için büyük çaba sarf eder. Bu çaba, adeta bir reddi mirastır.
Reddi miras kavramı hukuki bir terim. Bu kavramı şöyle açıklamak mümkün olabilir. Miras, kişilere ailelerinden kalan mal ve değerli olan şeylere verilen isim. Hukuken bir sebepten mütevellit bunu reddetmek mümkün. Ancak reddedilen miras, bir bütün olacağı için hatası ve sevabı ile bütün olarak reddedilir. Peki, çağı yakalamak isteyen modernistlerreddi miras yaparsa ne olur? Sonuç mutlaka kendine ait bir geçmişi silip atmak olacaktır. Bu durum modernist için faydalı mı? Neyi hedeflediğimiz çok önemli, ancak kanımca geçmişte var olan şeyler bizi temsil etmektedir. Kavga etmek yerine birtakım temel şeyleri kabullenmek, son derece faydalı şeyleri bünyeden atma tehlikesini bertaraf eder. Bu gerekli mi peki? Modern olanın peşinde koşan kişi, kökleri ile kavga ederek yakalamak istediği dönüşümü daha zor gerçekleştirir. Çünkü ortada bir sorun var ise, önce sorunun varlığını yok saymak yerine kabul etmek gerekir. Bir de reddi miras yapan mirasçı borçlardan kurtulur ancak belki gözünden kaçan birtakım değerli eşyayı kaçırmak ile muhataptır.
Büyük dönüşümler, özellikle toplumsal planda gelişen değişimler, geçmişin şeytan taşlanır gibi taşlanması ile sonuçlanırsa geçmişten günümüze aktarımın önünü keser. Bu da kültür ve medeniyet için tam bir felakettir. Birtakım olguların mutlak anlamda doğru kabul edilmesi, oraya ulaşmak için verilen çaba esnasında vahşi bir kıyımı getirir. Bu sebeple çağıl olmak adına reddi miras yapmak son derece korkunç bir yangının fitilini ateşler. Köyden şehre gelen aile kendi etnik kodlarını kaybettiği takdirde, geriye o aileden ne kalacak bunu iyice düşünmek gerekir. Yumurtadan çıkan civcivlerin yumurtanın kabuğunu seçme hakları yoktu. Bir de bunun üstüne yumurtanın kabuğunu beğenmeseler de, o kabuk onların varlığı için sebep teşkil etmektedir. Bu sebeple beğen ya da beğenme ama kabuk civcivin varlığı için gerekliydi.
Köklerimiz, ailemiz ve örfümüzle kavgalı olmakta böyledir. Zira bu kavga çağı yakalamak adına yola çıkanları, kısır bir döngüye sokacaktır. Çünkü modern olma yoluna atılacak adımlar, geçmişin bağları ile kavga etmeyi gerektirmez. Geçmişi değiştiremeyeceğimiz gibi, onu reddederek ondan bize geçecek birçok güzel şeyi de kaçırmak zorunludur. Reddi miras yaptığımız vakit olumlu ve olumsuz her şeyi yok eden bir hamle yapmış oluruz. Bu da bize bir köksüzlük halini musallat eder ki, popülizm canavarı tam olarak burada uyanır. Hâsılı kelam gemi ile yola çıkınca döneceğimiz bir limanı yakmak bizi evsiz barksız bırakabilir.
İZDİHAM DERGİ