29 Kasım 2024

Can Eseler, Velespit ve Magirus

ile izdihamdergi

Kullanmaktan vazgeçtiğimiz kelimeler geçmiş hikâyelerimizi anlatıyor. 

Çocukluğumuzu hatırlatan bir kokunun bizi duygusal olarak bizi etkiler. 

Dostlarımızla sohbet ederken geçmişten bahsetmek bizi nereye götürür? 

Kelimelerin böyle bir gücü olduğuna inanırım: Geçmişe götürmek. Bu durumu cep telefonundan internete bağlanabilmek gibi yetilere sahip dünyanın delirmiş haline nazire olarak görüyorum. Aslında aynı zamanda bir meydan okumadır bu. Dijitalleşen dünyanın hissizliğine karşı bir duruş sergilemek gerektiğini düşünüyorum. 

Popüler kültürün çarkları arasında ezilen bizler, geçmişin kelimelerinden bir derman dilenmekteyiz. Bunu kendimiz için istemekten ziyade, yeni neslin selameti için dilememiz gerektiğine inanıyorum.

Kelimeler manayı bize taşıyan önemli imgeler. Bunun farkında olanlar için, dili korumanın kelimelere ve kavramlara sahip çıkmaktan geçtiğini hatırdan çıkamamamız gerektiğini düşünüyorum. 

Birbirimize hitap ederken kullanılan kelimelerden tutun da bir ağaçtan veya kuştan bahsederken kuracağımız cümleler bizim için çok önemli. Ağaç yerine söğüt, kuş yerine serçe diyebilmek büyük bir mana deryasının kıyısı olacaktır. Kelimeleri yalap şalap, gelişi güzel ve sınırlı kullanmak bizi zihinsel olarak dar bir huniye yuvarlıyor. Bu sıkışmışlık hali cümlede başlar ise zihinde bitmek mecburiyetinde kalıyor. İşin aslı kaç kelime ile konuşuyorsak, o kadar geniş bir zihin dünyamız oluyor. 

İnsanın zamanı mekânı ve dili anlaması birbiriyle bağlantılı konular. Konuşmak insanoğlu için bir üstünlük belirtisi olarak kabul edilmiş. Diğer canlılarla aramızda bir fark var ise o da hiç şüphesiz dildir. Bir türün üstünlük alameti olan temel konuşma yetisi daha küçük biçimde ele alındığında, milletler arasında bile üstünlük kurma çabalarının bir aparatıdır. Daha iyi dilleri olan milletler diğer halklar karşısında, pek çok alanda başarı gösteriyorlar. Söz öyle mühim bir şey ki, zengin bir ifade olarak karşımıza çıktığında ardında olan birikimi, kültür ve medeniyetin ipuçlarını bize gösteriyor.

Peki, hitaplara ne oldu? 

Değişen ve sürekli deveran eden bu dünyada, aziz dostumuza hitap etmek için neler kullanıyorduk? Kızları ile bu fani hayatta ikinci kere bir yaşam sebebi bulan babalar kızları için ne derdi ya da geçmişte yardan bahsetmek için hangi kelimenin gölgesine sığınıldı? 

Azizim, kerimem ve refikam…

Bunlar çok değil yetmiş seksen yıl öncesinde hepimizin kulağında çınlıyor. Hitabın bir niyet olarak değerlendirildiği günlerden kalma bu hitaplar, bir niyeti ve belirlemeyi temsil ediyor. Bu çizgiyi bu kadar nazik bir biçimde çekmek ise, medeniyet ve kültürün geçmişte neyi, nasıl tanımladığı ile alakalıdır. Bir niyet belirtilir her şeyden önce. Refikanın yol arkadaşı anlamında kullanıldığı ilişkiler acaba daha mı hakikiydi. Belki plastik yapma çiçekler gibi kokusu ve tadı olmayan sevdalar için bir nebze olsun farklı bir niyet belirtisini anlatmaktaydı. Efendimizin önce refik sonra tarik diye emir buyurduğu yola çıkma durumunun ana umdesiydi. Yola çıkan insana lazım olan şey yoldan önce yol arkadaşıdır. Refika kelimesinin eş için kullanılması, bu bağlamda yola birlikte çıkmak manasını en başa koyuyor. Sonuç olacak ilişkinin niyetinin ne olduğunu da okumaya imkân sunan bir tanım olarak karşımızda duruyor. 

Kerime kız çocukları için verilen nazik bir hitap kelimesi. Bu kelime değerli demek. Kadınların Türk İslam toplumunda ne ifade ettiği ile alakalı ciddi bir niyet beyanı olarak hitapları süslüyor. Cahiliye dünyasında kız çocuklarının diri diri gömülmesinin hemen ardından doğan güneşin aydınlattığı dünyada, kız çocuklarının ne ifade ettiğini bu kelimeden anlayabiliriz. 

Dosta hitap ederken azizim demek ne derin bir manadır. Bu gün unutulmaya yüz tutan tüm bu kelimeleri neden hatırlatıyorum? Bugün kelime dağarcığımızın ufacık dar koridorlara sıkıştırılması zihin dünyamızın da sıkışması anlamına gelecektir. Dolayısı ile ne kadar geniş bir kelime hazinesi olursa zihin o kadar derin düşünebilecek ve daha açık ufuklara yönelebilecek. Yeni nesillere aktarmak namına bu kelimelerin kullanılması oldukça faydalı olacaktır. Dilimizi korumanın tarihimizi daha doğrusu kendi öz varlığımızı korumak olduğunu hatırda tutmak gerekir. 

Magirus ve Velespit kelimelerini başlık olarak seçerken şunu düşündüm. Kültür ve medeniyette bir yerden bir yere seyahat ediyor. Bu yolculukta kullandığımız araçlar teknolojinin gelişmesi ile sürekli değişebilir. Bu değişim kültür ve medeniyetin merkezindeki asıl mana ile uyumlu olursa gayet keyifli bir noktaya gelmek mümkün. Ancak asıl zor olan kısım da budur. Dönüşüm ve değişim kaçınılmaz bir gerçek. Peki, bu değişim yolculuğuna çıkanların, gelenekte var olan şeyleri hemen ıskartaya çıkartma eğilimi, beyhude bir çabadır. Yolculuklar sadece hızlı ve rahat olmayabilir. Müreffeh ve hızlı bir yolculuk belki yolu anlayabilmek adına bizi zor bir duruma sokacak. Hayatın nimetleri bizi yer yer çürütebilir. Bu çürüme halinden en çok etkilenen şeyin kimliğimiz olduğunu görmekteyim. O sebeple Magirus marka bir minibüs ya da Velespitle yapılan yolculukların manası ile bugünün en gelişmiş teknolojisi arasında derin mana farkları mevcuttur. 

Medeniyet yolculuları ağır seyretmek zorundadır. Zira bütün ani değişimlerin sahte olma ihtimali güçlüdür. Bunun yanında hızlı yolculuklar ve dönüşümler bizi geçmişteki şeylerden çok hızlı kopmaya ve nihayet kültürün mirasını unutmaya vesile olacaktır. Bu sebeple gemiden safra atar gibi her geçen gün bir parçamızı daha yola kurban etmek yerine hızı düşürmek, sakinleşmek, kendimizi bulmak adına daha isabetli olacaktır. 

İZDİHAM DERGİ