Octavio Paz, Şiir ve Şiirsel Eylem
Şiirsel eylemin her birisinin farklı binlerce biçim içine dağılmış olması bizi ideal bir şiir tipi oluşturmaya zorlayabilir, ancak böyle bir çaba karşımıza bir canavar veya […]
Şiirsel eylemin her birisinin farklı binlerce biçim içine dağılmış olması bizi ideal bir şiir tipi oluşturmaya zorlayabilir, ancak böyle bir çaba karşımıza bir canavar veya […]
Her şey tehdit ediyor bizi: zaman canlı kırıntılarda ayırır gibi geleceğimle şu anda olduğum şeyi, palayla yılan gibi; bilinç, berrak, dolanır durur bir o yana […]
Octavia Paz’ın bir öyküsü; Tere boğulmuş halde uyandım. Az önce su serpilmiş kırmızı tuğlalı döşemeden sıcak bir buhar yükselmekteydi. Griye çalan kanatlarıyla bir kelebek göz […]
Okurum bir şiirde: Konuşmak kutsaldır. Ama konuşmaz tanrılar yaratır ve yıkarlar dünyaları insanlar konuşurken. Onlar, sözsüz oynar en tehlikeli oyunları. Tin iner, ve gevşetir dilleri […]
Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında. Gömül vızıldayan sesin düşen sesin halkalarına ve uzaklarda yankılan dilsiz bir çağlayan gibi, davulların çalındığı yerde. […]
“Müzik ve ekmek, süt ve şarap, aşk ve uyku. Bedava. Büyük ölümcül kucaklaşması birbirini seven iki düşmanın: Her yara bir çeşme. Arkadaşlar, zamanın sonuna dek […]
Miksoak’ta, yanmış dudakların köyünde, yalnız incir ağacı bildirir, yıldaki değişmeleri. İncir ağacı, altı ay, ötümlü elbise giyinmiş ve diğer altı ay, yaz güneşinin kömürleşmiş harabesi. […]
Gitmekle kalmak arasında kıpırdamayan gün, katı bir saydamlık kalıbı. Hepsi görünüyor ve hiçbiri anlaşılamıyor, ufuk dokunulamayacak bir yakınlık. Masada kağıtlar, bir kitap, bir vazo: nesneler […]