Cadde boyu evler bir var, bir yok.Var olan da yok gibi; bir köşesine, bir balkonuna, bir çatısına ejderhanın yıkıcı, yakıcı soluğu değmiş.
Güneşle birlikte ejderha yıktıklarının, yaktıklarının kuytusuna saklanıyor.
O saklanınca çocuk sesleri dolduruyor caddeleri. Sesleri yıkık evlerin boşluğunda, loşluğunda yankılanıyor.
Ejderha kendisine inat yükselen bu hayat dolu seslerden rahatsız olsa da sabredecek, geceler onun nasıl olsa.
Mutfakta, ağzında sigara, saçları yüzünde gözünde, çocuk seslerinin arasında kendi çocuğunun sesi bir an kesiliyor.
Korkuyla başını uzatıyor pencereye.
Orada. Şükür. Yıkıntılar arasında top oynuyorlar.
Sigaranın külü lavabodaki çanak çömleğin üzerine düşüyor.
Köpüklü elleriyle sandalyeye çöküyor.
Dudaklarına yapışmış sigara şimdi köpüklü ellerinde sönüyor.
Hep böyle oluyor.
Sandalyeye çökmesi bir sönüş gibi, hayat bütün pırıltılarını yitiriyor, sararmış dişlerinden, yüzüne gözüne yapışan saçlarından nefret ediyor.
Yıllardır sönmeyen nefret içinde büyüyor, yakıyor içini.
Hep böyle oluyor.
İçinde yangınlar; gece çöküyor, yangınları büyüten, her şeyi yakan, yıkan, yutan ejderha hayata inat sokaklara çıkınca, çocuğu korkacak, anne diye koşup koynuna sokulacak, birbirlerine tutunmak için sımsıkı sarılınca anne dur diyecek beni boğacaksın; o zaman dakikalar mı, saatler mi, günler mi, aylar mı süren düşmeler, kalkmalar, boğulmalar, diz kırmalar, yatağa atmalar, saçlarından sürüklenmeler, saçlarının bileklere dolanması, iki memesinde söndürülen iki sigara, iki sigara yanığının çürüttüğü eti, bir küfün bütün bedenine yayılması, o zaman işte, her şey zaman, zaman işte, görüntüler, kaç dakika, kaç saniye, kaç kişiydiler, dört mü, beş mi, bir manga mı, bir tümen mi, yüzler, gözler, sesler, ayırt edemediği, ayırt edemiyordu işte, bir bilseydi, bilebilseydi bir hangisinin çocuğunun babası olabileceğini…
Cemal Şakar
İZDİHAM